Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Rutinden nasıl kurtulacağız?

Rutinden nasıl kurtulacağız?

Eylül ayı üzerine yazı yazılması gereken üç-dört aydan biridir. Eylül, geçmişten ders alıp, önümüzdeki günler için yeni kararlar alma ayıdır. Aksi hâlde bizi içine çekmeye çalıştıkları rutinin, vasatın içerisinde ilkbahara kadar hapis kalacağız.

Genel anlamda insanların kendilerini huzursuz hissedip, sürekli gelecek kaygısı duymaları için resmen psikolojik bir harp ilan edildi. Batı dünyası bizi yıldırmanın peşinde. Biz de gereken adımları bir türlü atamadığımız için bu yıldırma değirmenine su taşımaya devam ediyoruz. Üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen ekonomideki sıkıntıları çözemedik. En önemlisi serbest piyasa adına yapılan zamlarla yeterince mücadele edilemiyor. Vatandaşın en büyük derdi bu ama bu derde nedense kalıcı bir çözüm bulunamıyor. Bir de ahlâksız sözde esnafların bunlar daha iyi günler, önümüzdeki günlerde fiyatlar daha da artacak tehdidi insanların huzurunu kaçırıyor. Önümüz kış, yine patates-soğan kavgasına devam edersek şaşırmam.

Rutin sadece kişinin gündelik hayatı değildir. Siyasetin, ekonominin, kültür-sanatın da kendi rutini vardır. İyi yönde ilerlediği sürece rutinden kimse fazla şikâyet etmez. Ufak tefek dokunuşlarla bir canlılık kazandırılabilir. Fakat içine düşülen rutin kötüyse ve günden güne daha da kötüye doğru bir gidiş varsa bu rutinden bir an önce kurtulmak gerekiyor. Hem kişisel dünyamızda hem de diğer alanlarda… Biraz silkelenip, tam adım atmaya çalışıyoruz ki tekrar bir yerlerde çekmeye başlıyorlar. Kararlı bir ilerleme sağlayamıyoruz. Ülkede şu anda her şeyin başı ekonomi olarak görülüyor. Hükümet sürekli yeni hamleler yaparak bazı şeyleri değiştirmeye çalışıyor ama bu sadece tek taraflı bir çaba ile olacak şey değil. Büyük şirketlerden mahalledeki esnafa kadar herkes bir adım atmalı, konforundan biraz olsun ödün vermeli. Bu eğer gönüllü olursa ne âlâ, yok gönüllü olmayacaksa işte o zaman hükümet devreye girmeli. Keyfi zamlara müdahale edilmediği sürece bu rutinden çıkamayız.

Bizi her alanda bir çoraklığın içine çekmeye çalışıyorlar. Gündelik hayatın meşakkatinden hiçbir şeye fırsat bulmamamız hedefleniyor ki bunu da başardılar. Özellikle yazı basın üzerinde yıllardır düzenledikleri operasyonun meyvelerini almaya başladılar. Biz bu kafa ile gidersek en büyük darbeyi bu alanda yiyeceğiz de farkında değiliz. İnternet medyasını överek başladılar, ardından da sosyal medya çıktı. Basının içinde yer alan insanların bir kısmı bile bilerek veya bilmeyerek bu tuzağa kendilerini kaptırıp gelecek internet medyasında diye konuşmaya başladı. Klasik basılı gazetelerin içini gün geçtikçe boşaltmaya başladık. Ajans haberleri, o siyasetçi bunu dedi tarzı rutin haberlerle günü kurtarmanın derdine düştük. Okuyucu, özellikle gençler doğal olarak gazetelerden kaçmaya başladı.

Son bir yılda kâğıda gelen zamların ardından gazetelerin sayfa sayıları, doğal olarak içerikleri de azalmaya başladı. Operasyonun bir parçası olarak son birkaç yılda Avrupa ülkelerinin önde gelen haber kanalları, ajansları Türkçe içerik üreten sayfalar, kanallar açtı. Doğal olarak onların sesi daha fazla çıkmaya başladı. Adamlar saçma sapan haberler yapıyorlar biz o aslında öyle değil falan diye sürekli savunmadayız. İşin acıklı tarafı bizim savunmamızı kimse umursamıyor. Özellikle gençler hep diğer tarafın dediklerini doğru kabul ediyor. Yazılı basında derdimizi etraflıca anlatabiliyorduk. İnternet medyasında sürekli hız mantığında bir yol alamıyoruz. Peki, bırakın siyasetçileri, gazeteciler bile yazılı basını ne kadar umursuyor tartışılır. El birliği ile yazılı basılını bitirmeye uğraşıyoruz. Her zaman olduğu gibi bazı şeylerin farkına yine sonradan varacağız ama geç olacak. Dağıtım kanalları yüzünden gazeteye ulaşmak zorlaşmışken yapılan son zamlar resmen artık gazete okumayın anlamına geliyor. İnsanlar zaten gazete okumamaya bahane arıyordu. Bir buçuk liraya gazeteyi artık emekli memurlar bile almaz…

İçine düştüğümüz rutinden kurtulmak için herkes kendince fedakârlıkta bulunmalı. Şikâyet ederek, bahanelere sığınarak bir yerlere varamayız. Ülke için her şeyin başı elbette ekonomi ama basını, kültür-sanatı ihmal edersek de olmaz. Derdimizi dinleteceğimiz bir ortamımız olmazsa ne kadar konuşursak konuşalım boştur…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR