Sosyal Medyada Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
Sosyal medya hayatımızda önemli bir yer tutuyor. İyiydi, kötüydü derken önce bilgisayar sonra akıllı telefonların ve internetin yaygınlık kazanması ile sosyal mecralarda bulunmak yaygınlaştı. Toplumun tüm kesimleri artık sosyal medyada moda tabirle sanal dünyada yer almaya başladı. Artık sadece meraklısı veya biraz takılıp göz atayım diyen bireyler değil tüm kamu kurumları, belediye başkanları, Valiler, Bakanlar, STK’lar, firmalar sosyal mecralarda yerini aldı. Doğumdan ölüme, hastalıktan sağlığa, gezme dolaşmadan tutun, devletler arası ilişkilere kadar hayatın her türlü aksiyonu sosyal medya hesaplarında yer alıyor. Sosyal medya denilince tanımına bir göz atalım. “Kullanıcıların internette aradığı, kullandığı ve içerik ürettiği interaktif iletişim platformdur. Geleneksel medya'dan Web 2.0'ın kullanılmaya başlamasıyla, tek yönlü içerik paylaşımından, çift taraflı içerik alışverişine erişim sağlanılan medya iletişimidir.( https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_medya)

Buraya nereden geldik bağlamında biraz çeyrek asır, hatta bilgisayar ve internetin yaygınlık görülmeye başlandığı 1990’ların başına kadar geriye dönüp bakmak lazım. İkibinli yılların başında Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinde düzenlenen teknoloji ve kültür ilişkileri üzerine bir sohbete katılmıştım. Bilenler bilir TYB Konya sohbetleri her hafta cumartesi günleri otantik bir Konya evi bahçesinde yapılmakta idi. TYB Konya Şubesi bir irfan merkezi olarak bu etkinliklerini yine tarihi bir Konya evinde sürdürüyor.
Hatırladığım kadarıyla 2004 yılı idi. Teknoloji ve kültür ilişkileri üzerine konuşan bir sosyolog, endüstriyel bilişim çağı ile birlikte digital kültür çağının da başladığını söylemişti. O yıllarda bilgisayar en çok kamu kurumlarında ve firmalarda vardı. Hane halkları bağlamında evinde PC, bilgisayar olan çok azdı. Onlar içinde de interneti olan neredeyse dörtte biri kadardı. Üstelik bağlantı hızları çok düşük ve dosya indirme hızları ondan da yavaş idi.
Kişisel olarak bilgisayarla 1980’li yılların başında tanıştım. Bizde bilgisayar önce oyun olarak yaygınlaştı. Amiga ve Comodor oyun consolları ve bilgisayarları ile başlamıştım. 1989 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumu (İİBK) Ankara İl Müdürlüğünde işe başladığımda paket bilgisayarlar ve iş istasyonları ile tanıştım. Dönem filmlerinde filan bilgisayar denilince kocaman tüplü ekranlar görülür. İİBK’ndaki tam da filmlerdeki gibi MS-DOS tabanlı ve paket yazılım yüklü yeşil/gri ekranlı bilgisayarları kullanmaya başladım. Hard diski yatay kasa olan bu bilgisayarlarda veri girişi sadece klavyeden yapılıyor idi.
Mause henüz icat edilmediği için Klavye kısa yolları ve kombinezonlarında da çok iyiydim. ABD’den gelen proje uzmanları siyah beyaz ekranlı taşınabilir bilgisayar, yani laptop getirmişlerdi. Klavye üzerinde track ball topu vardı. Bu ne diye sordum, imleci hareket ettirir ve kelime/satır seçme ve kopyalama işine yarıyor demişlerdi. O top bir süre sonra mause’lerin altında döner top olarak karşımıza çıktı. Top kirlenirse düzgün çalışmaz idi. Topu çıkarır, siler temizler tekrar takardık. Şimdi touch ped var, mause elektronik oldu vs.
O dönemde fare, CD ve flash bellek icat olmamıştı, Windows yeni icat edilmişti. Sadece kelime işlemci (Word 2-0) ve elektronik tablolama (exel 2-0) dosyaları vardı. Verileri saklamak ve tekrar kullanmak için sigara paketi ebadında ince ve siyah renkli (sonra her renkten basıldı) disket sürücüler vardı. Merak edip bozulan bir disketi inceledim. İçinde avuç içi ayası kadar yuvarlak bir plastik levha vardı. Plak gibi dönerek çalışan bir düzenek vardı. Disket üzerinde verileri yazmaya ve silmeye karşı koruma amaçlı açılır kapanır bir çentik vardı.
Daha sonra 1997 yılında sınavla Şef olarak Personel daire başkanlığına geçtim. APK Daire Başkanımız iyi bilgisayar biliyor diye beni başkanlık bürosuna almıştı. Orada Word 2.0 yüklü personel computer ile karşılaştım. Yazı, rapor, tablo, şekil ve grafik yapmada iyiydim. Her şeyi yabancı dil olan bilgisayardaki tüm ingilizce kavramları çözmüştüm. 1995’li yıllarda bilgisayar ansiklopedileri okumuştum ve Fortran, Cobol, Pascal gibi dillere aşina idim. Ücretsiz BT Haber bilgisayar dergilerine abone idim.
34 yıllık memuriyet hayatımda bilgisayar üzerine bir tane kurum içi ve kurum dışı eğitim almadım. Türkçe olmayan İngilizce Q klavyede 10 parmak klavye kullanarak seri yazı ve rapor yazıyordum. Çünkü İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun olduğum yıl, 1986 yazında üç ay süreli 10 parmak pekiyi düzeyde hatasız yazarak daktilo sertifikası almıştım. Daktilo bilgimi bilgisayar klavyesine uyarladım. Zaten bilgisayar klavyesinde olan birçok şey daktilodan aktarıldığı için işim kolaydı. (https://www.yenihaberden.com/daktilo-kullanmanin-dayanilmaz-hafifligi-14675yy.htm)
Kişisel planda ise eve bilgisayar almam için 2006 yılında gerçekleşti. Yerli bir bilgisayar şirketi kendi markası ile memur işi 10 taksitle bir kampanya başlatmıştı. Vestel Regal marka hard disk ve işlemci hızı itibarıyla en üst niteliklere sahip ve dört başı mamur bir dikey kasa bilgisayar aldım. Paket içindeki konfigürasyona DWD/cd okuyucu ve yazıcı, LED monitör ve radyo tv kartı eklettirip bir de uzaktan kumanda modülü ekledim. Tabi her parça ilave 50/100 dolar olduğu için maliyet yükseldi. Ama kelimenin tam anlamıyla mültimedya bir bilgisayar aldım. Yanı sıra promosyon olarak 37 ekran bir TV ve o ara moda olan DVD playeri kampanya hediyesi olarak aldım. Üç tane ellerinizden öper bir erkek iki kız çocuğumda okul döneminde olduğundan internet kahveye filan gitmemiş oldu. Sadece yazıcıdan çıktı almak için internet kahveye gidip geldiler. 2014 yılında yazma çizme ve rapor işleri artınca kaliteli bir lazer yazıcı da aldım
Bu dönemde bilgisayar internet ağları ile bütünleşince sosyal iletişim çağı da başlamış oldu. 1995’lerden sonra bilgisayarlar arası MS-DOS zamanında da komutlar aracılığı ile mesajlaşma yapılıyor idi. Yazıcı komut yönetimi, ağa bağlı bir bilgisayarı kill etmek, shut down etmek yani ağdan atmak gibi şakalar yapardım. Ya da kişinin ekranına absürd ve şaşırtıcı mesajlar gönderirdik. Başka bir mekandaki veya ildeki bilgisayara giriş yapmak benim için basit bir şeydi. Lakin birçok arkadaş değil bilgisayarda basit bir işlem yapmak, elektrik düğmesine bile dokunmuyor idi. Bilen de paket yazılım dışında hiçbir yere ve hiçbir işlevine bakmaz idi. Bozulur da başım belaya girer diye korkmuş veya kullanıcı hatası ile suçlanırım diye ödü kopmuştu
2000’li yılların başında özel bilgisayarlar ve internet kafeler üzerinden ilk sosyal yazışma uygulamaları moda oldu. Sosyal iletişim anlamında ilk önce sohbet odaları çıktı. Kişisel olarak ICQ ve Messenger üzerinden metin bazlı değiş tokuşlar başladı.MIRC, ICQ, MSN, nickname; masa üstü bilgisayarların internete bağlanmaya çalışırken çıkardığı o kulak tırmalayan tiz ses… Bir zamanlar özellikle gençlerin birbirlerine sorduğu ilk soru “ICQ numaran var mı?” sorusuydu. Şimdi ise hem tüm bunlar geçmişte kaldı hem de artık numara sormaya gerek kalmadı. Modern dünyada pek çok insanın internetle yakın ilişkisi, en azından bir akıllı cihazı var. Sosyal medya kanallarını kullanmayan kitle ise giderek azınlığa dönüşüyor. (https://www.jetstok.com/blog/sosyal-medyanin-kisa-tarihi)
Ciddi paylaşımlar yanı sıra adına geyik muhabbeti denilen sohbetler de böylece başlamış oldu. 2000’li yılların ikinci yarısında ise e-posta üzerinden sohbetler çok yaygınlık kazandı. Yahoo ve Google e-posta gruplarında yoğun biçimde bazlı yazdık çizdik. E-posta zincirlerinden yayılan bazı bilgiler ise bugünkü gibi şüpheli ve içerik olarak sıkıntılı idi. Kurumsal eposta sayfaları da 2000’li yılların ortasında giderek her kurumda yaygınlık kazandı. (https://www.dijitalajanslar.com/sosyal-medya-tarihcesi/)
Bizde yeni teknolojiler ta fotoğrafın Osmanlıya geldiği 1850’li yıllardan beri hep kuşku ile karşılanmıştır. Fotoğrafın arkasından gelen sessiz ve de sesli sinema, TV, video, renkli TV, bilgisayar, atari-tetris ve play station vb. oyunlar, internet ve cep telefonu hakkında hep bir endişeli bakış dile getirilmiştir. Teknolojik gelişmeler hakkında Frankeştayn muhabbeti yapıla gelmiştir. Özellikle ahlak elden gidiyor, çocuklar ve gençler bağımlı oluyor, zinhar eve sokmayın, elde tutmayın vs. şeklinde vehimli bir bakış söylenir durur.
Oysa memleket o günlerden beri iki asırdır hala ayakta duruyor. Eleştiri getirilen radyo, sinema, TVi video, uydu, bilgisayar, CD gibi görsel ve işitsel teknoloji ve kullanılan aygıtlardan devri ve modası geçenler oldu. Artık dedeler ve neneler akıllı telefon kullanıyor. Yaygın biçimde ailenin her ferdi bilgisayar, tablet ve akıllı telefon kullanıyor. İnsanlar maaş almak ve borç ödemek, hatta yatırım yapmak dahil tüm mali işlemleri, maaş alma ve kullanma, devlet üzerinden vergi, tapu gibi resmi başvurular dahil çoğunlukla cepten bazen laptop ve bilgisayardan yapılıyor. Bu entegre digital nesne sadece telefon değil, müzik seti, fotoğraf çekme ve düzenleme, video hazırlama aygıtı olarak önceleri pasif olsa da bir süre sonra herkes tarafından aktif şekilde kullanılıyor.
Bir zamanlar köylerde tek iletişim aracı olarak sadece muhtarda ve köy odasında olan çok da pahalı olan radyo vardı. Şimdi akıllı telefon herkesin elinde ve cebinde olan bir haber ajans aleti oldu. Hepsinden öte bu alet fotoğraf, ses, görüntü video kayıt yapan ve tüm verileri depolama anlamında bir digital storage aygıtı haline geldi. Bizde herkes okur ama yazmaz iken digital kültür çağına girişimiz ve internetin yaygınlaşması ile okumak yerine ekran kaydırır ve 15 saniyelik videoya bakar oldu. Öyle ya da böyle herkes sosyal medyada bir şeyler yazar oldu. Özellikle klasik ve konvansiyonel medyada yer almak sade vatandaş için sıfır derecesinde iken sosyal medyada paylaşım yapmak ve yazmak birdenbire popüler oldu.

Akıllı cep telefonları entegre bir mültimedya aracına dönüşmüştür. Aynı zamanda telefonu bir platform olarak kullanıp digital yayın yapma gibi bir cephesi de var. Bu insanların bende varım, beni de dinleyin şeklinde evrene, takipçilerine yolladığı ve ontolojik var oluş işlevini de gayet iyi tutturan bir şey. Bunu kullanarak demokratik katılım, sosyal tepki, bilgiye erişim, etkinlik planlama gibi olumlu ve internet demokrasisi olarak adlandırılan şöyle ya da böyle tutarlı ve iyi bir olgusal tarafı da gelişti. (https://www.yenihaberden.com/digital-alemde-yazmanin-dayanilmaz-hafifligi-15399yy.htm)
Sosyal medya olgusunun bir tarafı da distopya bağlamında ele alınır. 1984 romanında çizilen karabasan gibi networke bağlı olan herkesin big brother tarafından gözlemlendiği anlatılır. Herkesin digital planda takip edildiği ve paylaşımlarının arşivlendiği bir süreçteyiz denilir. Devlet düşmanı filmindeki karamsar bakışta gösterildiği gibi herkes için bir geçerli bir kontrol ediliyoruz paranoyasına da dönüşebilir. Yanı sıra internete bağlı araç kullanan herkesin siber önlem alması da ayrı bir realitedir. Telefona ve bilgisayarlara gönderilen sahte oltalama mesajlarına karşı dikkatli olmak gerekiyor. Bu digital ve çevrim içi nesnenin korsan müdahalelere karşı korunmasını bilmek de şarttır. Laptop kamerasını veya smart tv kamerasını bantlamak kötü amaçlı kullanımın mümkün olduğunu bilenler için yararlı bir adımdır.
Bazı fütürologlar, sosyal bilimciler ve sağlıkçılar elde net bir bilimsel çalışma olmasa da ikide bir az kullanın, sosyal medya asosyal yapıyor filan demektedir, ancak geçerliliği yoktur. Nomofobi gibi telefonsuz ve bildirimsiz yapamama şeklinde kavramlar çıkmış olsa da, fiziksel planda anatomik baş parmak bozulması riski beli olsa da geneli bağlamıyor. Bazı sosyologlar ve kanaat sahipleri İslami bir referans ile kifayet miktarı sosyal medyada bulunmak caizdir ancak diyerek önlemleri saysa da herkes zatında muhayyer olduğu için kişilerin bu ikazlara nereye kadar uyup uymadığı bilinmemektedir. İş o raddeye geldi ki aman dikkat diyenler ve sosyal medyaya karşı olanlar veya mesafeli olanlar dahi bu mesajını en etkili sosyal medya uygulaması ne ise (instagram, Youtube, TikTok, reels videosu) onun üzerinden veriyor.
Normal havadan sudan paylaşımları geçtik artık her tür sosyal durum yani ölüm, hastalık, sağlık, düğün dernek, ödül almak, hangi konuda olursa olsun her türlü yapılan bir etkinliğe çağrı yapmak (Gazze etkinlikleri dahil) ve perşembe gecesinden başlayıp Cuma gününüz hayırlı olsun şeklinde bir sosyal medya etkileşimi de popüler deyimle artık viral olmuş durumda. Cuma gününüz hayırlı olsun diye perşembe gününden mesaj turuna girenlere bir parantez açarak sormak lazım: Hangi cuma günü kendinizde bir değişiklik oldu? Hangi cuma namazından sonra hayata mutlu, mesut veya dinamik bir şekilde başladınız. Allah rızası için bir hayır, hasenat veya iyi bir davranış yapma bilinci ile dolup taştınız? Kaç haftadır bu mesajları atıp durmaktasınız ve kimden size iyi ki hatırlattın, bu cuma günü feyizle doldum, ibadetin verdiği şevk ile ertesi gün sabah namazını cemaatle eda ettim gibi bir dönüş oldu. Moda tabirle içsel bir dönüşüm yaşadınız mı?
Digital kültürün yaygınlaşması ve herkes tarafından sosyal medyanın kullanılması pandemi döneminde ekstra bir yükseliş ve yaygınlık kazandı. Herkes internet üzerinden yayın yapmaya ve zoom üzerinden yayın izlemeye alıştı. Sokağa çıkma yasakları nedeniyle eve kapanan sıradan insanlarda dahil olmak üzere herkes internet üzerinden alışveriş dahil ne yapılabiliyor ise her şey daha da popüler oldu. Sosyal medya uygulaması üzerinden veya facebook sayfaları üzerinden eşya takası ve 2.el her tür ev eşyası alınır satılır oldu.

Sosyal medya herkesin medyası oldu ve normalleşti. Bu sefer yeni icat edilen bir video paylaşım sayfası olan TikTok meşhur olunca hedef tahtası oldu. Bazı arkadaşlarımda facebook, twit(x) instagram, linkedin hatta Youtube kanalı bile var, TikTok ise acaip kötü diye etrafında bir heyula inşa ediliyor. Neresi kötü diye baktım, özellikle kötü olan bir şey yok, diğer mecralarda ne varsa orada da onlar var. Kendim TİKTok’ta iki yıldır aktif olarak paylaşım yapıyorum. Kendi çektiğim doğal ortam videolarını paylaşıyorum. Endemik çiçek, böcek videoları ve kendi yazılarımın görsel fotoğraflarını paylaşıyorum. Bu türden sayfaları ve ilgi duyduğum müzik sayfalarını takip ediyorum. İnstagramda ana sayfaya algoritma sonucu düşen videolara baktığımda ise söz meclisten dışarı malayani, müstehcen ve müstekreh sayfalar TikTok’tan daha fazla gözüme çarpıyor. Mesele boş ve hoş paylaşımlar ise ıvır zıvır bilgilere dayalı anlatımlar her mecrada zebil zaten.
Teknoloji karşıtlığı ve sosyal medya karşıtlığı ile bir yere varılamaz. İçerik karşıtlığı yerine makbul, izlenir ve talep gören içerik üretmek, rekabet etmek gerekir. Tatsız tuzsuz x sitesi, y gazetesi, z TV yayınları yapmak yerine güncel ve talep edilir yayınlar üretmek gerekiyor. O zaman hiçbir şey heyula ve korku nesnesi olmaz.
Günümüzde yaşanan bir diğer realite ise bildirim izlemek ve okumak artık hayatın vazgeçilmezi durumuna geldi. Harıl harıl onlarca uygulama ile dünya, ülke ve Konya hakkındaki bildirimler telefonlarımıza ve bilgisayarlarımıza akıyor. Dünya avucumuzun içinde ve elimizin altındaki palm-top/avuç içi nesne ile görülebiliyor. Elimizde sadece bir kişisel ve pratik telefon değil, entegre bir bilgisayar, cep telefonu, fotoğraf makinesi, internet motoru, müzik player, video ve ses kayıt ve depolama aracı, navigasyon, ödeme aracı, banka hesap defteri, pusula … ila ahir dokunmatik ekranlı bir iletişim nesnesi var. Her şeyden önce hepimizin yediden yetmiş yediye birden fazla mecralarda sosyal medya sayfası ve ürettiği bir kimliği var.
Digital mecralarda hiçbir mesleki vasfı ve diploması olmayan kişiler habire ahkam kesiyor. Ya da post-truth kapsamda ve hiçbir mesnedi olmayan, doğrulanmamış yazı, fotoğraf ve video üst üste getirilip a ya da b kişisine, siyasal partiye, tapulandığı ideolojisine destek olan, rakiplerine sürekli taş atan veya reklam yapmaya çalışan troller fink atıyor. Hani bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış derler ya ortalık aynen toz duman oluyor.
Bilgi ve doğruluk yani sahih bilgi ve araştırılmış rasyonel bilgi ile kerteriz alındığında ise sosyal medyada yazılan çizilenlerin hepsi çöp haline dönüşüyor. Onun için doğrulama siteleri kadar kişinin kendisinin de bu türden bir birikimi ve yetkinliği olması şart. Acizane son beş yılda belki 100 tane yalan haber, caps ve içerik tespit ettim. Literatürde veri mühendisliği denilen benim ise digital arkeolojik kazı dediğim bir yöntem uygulayarak kişisel esenliğimi ve nitelikli medya okur yazarlığını sağlamış durumdayım.
Dijital Dünya" 2023 raporuna göre, Türkiye'de nüfusunun yüzde 67,5'i sosyal medya kullanıyor. YouTube, 57,9 milyon kullanıcıyla ilk sırayı alırken, Instagram 55,7 milyon, Facebook 34,4 milyon, TikTok 32,2 milyon, Twitter 20,4 milyon, Snapchat 16,6 milyon, Messenger 16,1 milyon, Linkedin ise 14 milyon kullanıcı sayısına sahip
Yasakçı bir bakış açısı ile sosyal medyayı ve bazı mecraları yasaklayalım demek günümüzde bir anlam taşımıyor. Zaten DNS ve VPN uygulamaları ile isteyen istediği her yere ve siteye ulaşabiliyor. Birçok ülkede olduğu gibi bizde de bir ara mesela uydu kanalı ve çanak anten yasaklama fikri vardı. Gündemden kendiliğinden düştü. İnternet site kapama hala var ama hukuki karar ile işlem yapılıyor. Geriye toplumsal güvenlik amaçlı internet bandını daraltmak ve yavaşlatmak kalıyor. Bant daraltma işleminin de siber güvenlik kapsamında hukuki prosedür izlenerek ve anayasada öngörülen iletişim özgürlüğüne halel getirmeden yapılması lazımdır.

Yoksa sosyal medyadan önce tecrübe ettiğimiz klasik medyanın hastalık ve travmalarını unutmayalım. Haber ağlarında şekillenen manipülasyon, ajitasyon, imaj ve algı yönetimine maruz kalmak öteden beri var olan bir toplumsal risktir ve ortadan kalkmış bir şey de değildir. Digital planda ise sosyal medyada kim yaparsa yapsın bir efsunlanma ve mankurtlaşma tehlikesi ile yalan ve yanlış bilgileri farkında olmadan yaymak riski her zaman vardır.
Üzerimize sağanak yağmur şeklinde ekranlardan akan post truth sanal gerçekliği filtre etmek, hakiki bir medya okuryazarı olmak gerekiyor. Bu noktada diğer insanlar içinde bir sosyal görev olmakla birlikte müslüman olanların ise bilhassa Kur’an’ı Kerimde yer alan Hucurat suresi 6.ayet ve 12 ayet hükümleri gereği kendilerine ulaşan haberlere karşı ve günümüzde sosyal medyada karşılaştıkları içerikleri kontrol etmeleri ve başkaları hakkında zandan kaçınmaları mecburi bir iletişim ve insanlık hassasiyetidir. (https://www.islamvemedya.com/bir-f-sik-haber-getirdiginde/739/) Bu hassasiyeti ıskalamak müslüman insanın eline, diline ve klavyesine güveni sarsar. Hülasa eskilerin deyimiyle her şeyin azı yarar, ortası karar, çoğu zarardır. Sosyal medya olgu olarak digital kültür çağının bir realitesidir. Söz meclisten hem dışarı hem de içeri sosyal medyada agah olmak herkesin yararınadır.
