Hasan Ukdem

Hasan Ukdem

Tek dert avunamamak mı?

Tek dert avunamamak mı?

Hayat insana bir taraftan zorluklar çıkarırken, bir taraftan da güzellikler sunarak teselli eder onu. Yarı karantina hayatı yaşadığımız şu günlerde, pencereden dışarıyı seyrederken olup bitenleri de düşündüm. Gerçekten dünya ibretlik, zor günlerden geçiyor. Birçok insan evden çıkamıyor. (Aslında bu bizlere yıllarca evinden çıkamayan, yatalak hasta insanların neler çektiğini de bir yanından gösteriyor.) Diğerkam olmayı, başkalarının nasıl bir dünyasının olduğunu düşünmemizi de sağlıyor. Bütün bu dertlerin sıkıntıların yanı sıra dışarda muhteşem bir bahar yüzünü göstermekte, ağaçlar yapraklanmış, erguvanlar açmış, şehir lalelerle süslenmiş, iğdeler çiçek açmaya hazırlanıyormuş... İşte hayat! Bir yanı gam keder, bir yanı bahar bahçe... 
 
Böyle zamanlarda insanın maneviyatı ortaya çıkıyor. Günlük yaşantısını, şehrin akışına bırakanlar için zor bir süreç. Şehir yarı felçli durumda, birçok dükkân, kafeler, parklar, kütüphaneler ve toplu vakit geçirilebilecek yerler kapalı. Şehrin avuttuğu insanlar bu yüzden zorlanıyorlar. Oysa bir de güçlü, ne yaptığını bilen, belli bir plan doğrultusunda yaşayan insanlar var ki, onlar için bu durum, bazı noktalardan avantaj bile teşkil ediyor diyebilirim. Evde oturup kitap okuyan, yazı yazan insanlar için hayat çok da zora düşmüş gibi görünmüyor. Onları düşününce Hermann Hesse’nin Ağaçlar kitabında dile getirdiği şu tespiti geldi aklıma: “Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuştur benim için. Ormanlar ve korularda halklar ve aileler halinde yaşayan ağaçlara hayranım ben. Tek başına yaşayan ağaçlara daha da hayranım. Yalnız insanlar gibidir onlar. Şu ya da bu zaaftan ötürü sıvışıp giden münzeviler gibi değil, yalnızlaşmış büyük insanlar gibi, Beethoven ve Nietzsche gibidirler. Tepelerinde uğuldar dünya, kökleri sonsuzluğa uzanır ama sonsuzlukta kaybolup gitmez, var güçleriyle tek bir şey için, onlara özgü, onlardan içkin yasayı yerine getirmek, büyüyüp serpilmek, varlıklarını ortaya koymak için çabalarlar. Hiçbir şey daha kutsal, hiçbir şey daha mükemmel değildir güzel, güçlü bir ağaçtan.” evet yazarın kendi inanç dünyasıyla tasvir ettiği bu görüntüden bizim çıkaracağımız ders, kendi kendine var olma mücadelesi ve azmidir ağaçların. Ve kendine bahşedilen canı yüceltmenin, eşrefi mahluk mesabesine çıkarmanın gayreti. 
 
Allah bize bir can vermiş ve bunu bir ömürle sınırlandırmıştır. Bu mühlet içinde, bu canı, bu bedende bir emanet olarak taşırken kemale ermenin gayreti içinde olmak gerek. Zamanı harcamak için yaşarsa bir insan, bilsin ki zaman onu daha çabuk harcar. Aldığımız her nefesin bir mesuliyeti var ve biz bunun bilincinde olmak zorundayız. Hayatı anlamlı kılmak için çaba göstermeli, yaptığımız meslek üzerinde mükemmelliğe soyunmalı, bunu da en güzel ahlakla taçlandırmalıyız.  
 
Zaman ne yazık ki her daim güzellikler getirmiyor. Bazen böyle virüsler de getirebiliyor. Biz bunları göğüslemekle mükellef olduğumuz gibi, aynı zamanda dersler de çıkarmak zorundayız. Dünü ve günü unutarak, yok sayarak yaşayamayız, her günün bir sonraki güne aktardığı şeyler var. Mesela bu virüsten sonraki dünya, asla virüsten önceki dünya olmayacak. Buna hazırlıklı olmalıyız ve yarına giderken kendimizi güncellemeliyiz. Artık eskisinden daha çalışkan, daha dürüst, daha ahlaklı olmak zorundayız. Bu belayı atlatmışsak, Allah bize bir şans daha vermiş demektir ki, bu da dünkü gibi kalarak harcanmayacak kadar değerli bir şeydir. 
 
Pek çok insanın kafasında bu asır en mükemmel asırdır. Teknolojik gelişmeler, modernize edilmiş hayatın her noktasıyla bunun böyle olduğuna inanır insanlar. Ama ben bu şekilde düşünmüyorum. Modern insan dünden ders çıkarmayı bilmiyor. Tarihi de bugünün olaylarına göre kurgulayarak alınması gereken ibretleri perdeliyor, karartıyor. Maneviyatı çok zayıf mesela modern insanın. Allah inancı çok zayıf. İşte bunların sebebi de dünden alınması gereken dersin alınmamasıdır. Bilimi kullanması gerektiği gibi kullanmayarak putlaştırdığı için, aklıyla kalbi arasındaki bağı koparmış, her hareketi bir nedene dayandırmaktadır. Gelmiş onca peygamberi görmek istememekte, Nuh Tufanı’nı, yok saymakla, Sodom ve Gomore’yi, Pompei’yi görmezden gelmekle kendini, insanlığını, kulluğunu inkâr noktasına gelmektedir. İşte bu tutum virüsten sonra devam edemez. Allah buna mühlet verse de bir süre sonra başka bir şekilde müdahale eder.  
 
Bizler günlük vakit geçirme derdinden uzaklaşıp, hayatımızın daha değerli, daha kutsal bir şekle girmesi için çaba göstermek zorundayız. Başarırsak zaten can sıkıntımız da kalmaz. Başaramazsak hüsrana uğrayanlardan oluruz. İşimizi, aile hayatımızı, sevgimizi, aşkımızı doğruluk yörüngesine oturtmamız kaçınılmaz olmalı. Yazımı bu yönde telkinlerin de bulunduğu bir şiirimle bitirmek istiyorum. 
 
DÜNDEN GEL BANA 
 
Ayağında şalvar, başında yazma 
Kırlarda tozuyup, dünden gel bana 
Toprak gibi ol da, kendini bozma 
Aşkın yüceldiği günden gel bana 
 
Nasıl doğal ise yasemin, çiğdem 
Makyajdan, imajdan uzak dur her dem 
Yüzünde değil ki, kalbinde erdem 
Benzeme kimseye, senden gel bana 
 
Sevgide sonsuzum, aşkta ezelim 
Sen en taze sürgün, bense gazelim 
Seni güzel eden çul mu güzelim 
Boş ver ipek şalı, yünden gel bana 
 
Kimse eremesin o gül yüzlere 
Benim gibi bakan düşsün közlere 
Göz izi değmesin güzel gözlere 
İstersen kalaba Çin"den gel bana 
 
Gönlüne kurduğun köşk ile gel hep 
Şen kuşlar misali meşk ile gel hep 
Uğruna öldüğüm aşk ile gel hep 
İstemem nefretle, kinden gel bana 
 
Ayak izlerinde gördüm cenneti 
Sanadır gönlümün bitmez minneti 
Bende bu kördüğüm, Nebi sünneti 
Senle beni yoğur, benden gel bana 
 
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi
SON YAZILAR