Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Açgözlülüğün Kışkırtıldığı Bir Çağ

Açgözlülüğün Kışkırtıldığı Bir Çağ

Ahlakın konusu, iyi ve kötü insan davranışlarıdır. İyi ve kötünün ne olduğunu bilmek yetmez, İslam kötü olandan uzaklaşmayı ve iyi olanı eylem haline getirmeyi ister. Din dilinde iyi, insanın içinde huzur meydana getiren güzel davranışlar; kötü ise, yapıldığı zaman insanın içini huzursuz eden çirkin davranışlardır.

İyi insan, kendisinden iyilik umulan kimse..

 Kötü insan,  kendisinden insanların güvende olmadığı kimse..

İşte sözünü edeceğimiz kötü ahlak örneklerinden birisi de “açgözlülük”tür.

 Hz. Peygamberden gelen bir rivayette:  “Açgözlülükten sakının. Önceki ümmetleri mahvetmiş; kan döktürmüş ve haramları çiğnetmiştir” şeklinde geçer.

Açgözlülük, tüketim kültürünün kışkırttığı bir doyumsuzluk hali..

Açgözlülük, hakkına razı olmayanların davranışı..

Açgözlülük, cemiyetin sosyal yapısına gizlenmiş tahrip gücü yüksek bir ihtiras, ve tutku bombası..

Açgözlülük, helal ve haram duyarlılığını hallaç pamuğu gibi savurmanın adı..

Açgözlülük, mutluluğu, başkasının mutsuzluğu üzerine bina etmek isteyenlerin ahlakı.

Açgözlülük, insanı insanlık değerlerinden azat etmenin bir diğer adı..

Açgözlülük, mukaddesi olmayanların tavrı.Çünkü kutsalı olmayan, kutsala tutunmayan bir insan, yaşadığımız modern zamanlarda olduğu gibi, her şeye sahip olmak uğruna bütün değerlerin ipliğini pazara çıkarır.

Yaşadığımız modern dünyada açgözlülüğü yaşam biçimi haline getiren küresel güçlerin özellikle İslam coğrafyalarında ne büyük zulümler işlediklerini, ne çok ocaklar söndürdüklerini ve ne çok kan döktüklerini hep birlikte müşahede ediyoruz.Afganistan, Irak, Suriye’nin içinde bulunduğu durum buna örnek..

Kapitalizmin yaşam tarzı olan tüketim kültürü, sadece yeme-içme alanıyla sınırlı kalmaz, “sahip olma” dürtüsüyle hareket ettiği için inançları bile tüketmektedir.

Yaşadığımız çağda açgözlülerin elinde, Kur’an’ın ana konuları arasında yer alan cihat, ihlas,  tevhit, rızk, tekbir gibi İslami ıstılahlar, tüketim kültürünü ve alışkanlıklarını meşrulaştırıcı bir araç haline dönüştürüldü.Açgözlülük, Hz. Mevlana gibi değerleri bile pazarladı.  Çünkü tüketim kültürünün mayasında “açgözlülüğü” kışkırtmak vardır.

 Büyük alış-veriş merkezlerindeki insanlar üzerinde bir gözlem yapalım. Mesela, meyve-sebze reyonunlarına bir bakın. Gelen sebzeleri sıkıştırıyor, giden sebzeleri sıkıştırıyor. Tüketim mabetlerinde vecd hali yaşayan modern insanın açmazı bu. İnsanlar üretmeden ziyade tüketme peşinde koşuyorlar. Bitimsiz bir israf ekonomisi almış başını gidiyor.

Açgözlülük, nihilist, her şeyi mubah gören, zevk odaklı  yaşam biçiminin  sarhoşluk hali..

Açgözlülük, hız ve haz çağının motor gücü..Muhammed Esed’in özgün ifadesiyle, bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır,  ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştır.

Gönül gözü aç olan insanın dünya gözü asla doymaz. Çare; önce insanların kafasındaki “açgözlülük” zihniyetini, kanaat ve alçakgönüllülük ahlakıyla değiştirmektir. Kanaat, bitmez, tükenmez bir hazinedir.  Bu da ancak gönül eğitimi yöntemiyle olabilir.

Hâsılı kelam, içinde bulunduğumuz ramazan ayı, eğer iyi değerlendirilirse, insan, hırs ve tutkularını kontrol altına almak suretiyle gerçek özgürlüğüne kavuşabilir.  Esas olan eşyanın insanı yönetmesi değil, insanın eşyayı yönetir bir pozisyona ulaşmasıdır. Gelin o halde şu mübarek günlerde “TekâsürSuresi”ni bir kez daha anlamaya çalışalım.  Çünkü tekâsür; insanın daha çok konfor, daha fazla maddi servet, insanlar veya tabiat üzerinde daha güçlü otorite ve kesintisiz bir açgözlülükle çırpınma saplantısını ifade eder.  Bu çabaların, başka her şeyi dışlayan bir şekilde aşırı bir tutkuyla sürdürülmesi, insanı her türlü ruhi kavrayıştan ve dolayısıyla tamamıyla manevi/ahlaki değerler üstüne kurulmuş herhangi bir sınırlama ve kısıtlamayı kabullenmekten alıkoyar. Sonuçta yalnız bireyler değil, bütün bir toplum ve dünya,  iç tutarlılığını ve dengesini, dahası her türlü mutluluk şansını yavaş yavaş yitirir. Artık toplum bir denge firarisi yaşamaya başlar. Dengesini kaybeden insan ya da toplumların nerede duracağı belli olmaz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi
SON YAZILAR