Bir Çağrı Gibi Gelen Zaman: “Üç Aylar”
“Allah’ım! Bize Recep ve Şaban aylarını mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına eriştir!”
Modern zamanlar insanı hızlı yaşatıyor ama derin yaşatamıyor. Günlerimiz dolu, takvimlerimiz kabarık; fakat kalplerimiz yorgun, zihinlerimiz dağınık. Her şeye yetişiyoruz da kendimize bir türlü yetişemiyoruz. İşte tam bu noktada üç aylar, zamanın akışı içinde Rabbimizin kuluna uzattığı bir “dur”, bir “yavaşla” , bir “kendine gel” çağrısı olarak çıkıyor karşımıza. Sessiz ama sarsıcı… Nazik ama derin.
Recep, Şaban ve Ramazan… Bu üç ay, sadece dinî literatürde geçen isimler değil; bir kulluk yolculuğunun manevi gelişim aşamalarıdır. Recep ayı, insanın kendisine çeki düzen vermesi için bir uyarı gibidir. Haram aylardan biri olması, bu ayı sıradanlıktan çıkarır. “Daha dikkatli ol” der insana; diline, eline, beline ve kalbine sahip çıkmasını ister. Şaban, ruhun hazırlık mevsimidir. Hz. Peygamber’in (sav) ibadetle yoğunlaştırdığı bu ay, Ramazan’a giden yolda kalbin ısınma turudur. Ramazan ise zirvedir; Kur’an’la buluşmanın, sabrın, paylaşmanın ve arınmanın adıdır.
Bugün insanlığın yaşadığı en büyük kriz, aslında bir mana krizidir. İmkânlarımız arttı ama huzurumuz azaldı. Konfor çoğaldı, kanaat kayboldu. İnsan, kendisini merkeze koydukça yalnızlaştı, hızlandıkça savruldu. Üç aylar, işte bu savrulmaya karşı ilahî bir denge teklifidir. Dış dünyaya kilitlenmiş gözlerimizi iç dünyaya çevirmemizi, manevi bir tamirat yapmamızı ister.
Sevgili Peygamberimiz’in bu aylara verdiği önem, meselenin ne kadar hayati olduğunu açıkça göstermektedir. Mübarek Recep ve Şaban aylarında artan oruçlar, Ramazan’a ruhen hazırlanmanın ifadesidir. Ramazan ise sadece aç kalmak değildir; nefsin terbiye edilmesi, ahlakın güzelleştirilmesi, kalbin Kur’an’la yeniden dirilmesidir. Kur’an’ın indirildiği bir ayı sadece mideyle yaşamak, büyük bir eksikliktir.
Ne var ki günümüzde üç ayları ve mübarek şehr-i Ramazan’ı çoğu zaman şekil boyutuna indirgemekle yetiniyoruz. Kandil geceleri birer mesaj trafiğine dönüşüyor; şehr-i Ramazan, iftar sofralarının zenginliğiyle ölçülüyor. Oysa bu mübarek zamanlar vitrinlik değil, dönüştürücü zamanlardır. Asıl mesele, bu ayların bizi ne kadar değiştirdiğidir. Aynı öfke, aynı kırgınlıklar, aynı bencillikler devam ediyorsa durup düşünmek gerekir. Şekilperest bir dindarlıktan, şekil ve mananın birlikte harmanlandığı sahih bir dindarlığa yönelmek zorundayız.
Üç aylar, sadece bireysel bir arınma çağrısı da değildir; aynı zamanda toplumsal bir muhasebedir. Kopan akrabalık bağları, zayıflayan komşuluk ilişkileri, unutulan yoksullar ve yetimler… Bunların her biri, manevi erozyonun sosyal hayattaki yansımalarıdır. Ramazan’a hazırlanırken yalnızca mutfaklarımızı değil, vicdanlarımızı, kese ve kasalarımızı da hazırlamak zorundayız. Paylaşmadan, merhameti çoğaltmadan bu ayların ruhuna ulaşmak mümkün değildir.
Bir diğer önemli mesele de çocuklarımızdır. Eğer üç aylar evlerimizde hissedilmiyorsa, kandil geceleri ailece ihya edilmiyorsa, bu zamanların anlamı yeni nesillere nasıl aktarılacaktır? İnanç, sadece anlatılarak değil, yaşanarak öğretilir. Çocuk, anne babasının seccadeye yöneldiğini, Kur’an’la hemhâl olduğunu gördüğünde bu iklimi içselleştirir. Aksi hâlde bu günler, hafızalarda silik birer tarih bilgisinden öteye geçmez.
Bugün İslam dünyası ağır imtihanlardan geçiyor. Savaşlar, yoksulluklar, adaletsizlikler ve ahlaki savrulmalar… Bütün bu sorunlar bize açık bir hakikati hatırlatıyor: Değişim yukarıdan değil, içeriden başlar. Bireysel dönüşüm olmadan toplumsal dönüşüm olmaz. Kalpler düzelmeden toplum düzelmez, birey arınmadan düzen kurulmaz. Üç aylar, işte bu içsel dönüşüm için önümüze açılmış bir fırsat penceresidir.
Belki daha çok dua etmek, belki daha az incitmek, belki bir yetimin başını okşamak, belki bir gönlü onarmak… Küçük ama samimi adımlar… Çünkü bazen bir ay, bir yılı, bazen de içten edilen bir dua, bir ömrü değiştirir. Üç aylar, bu ihtimali önümüze koyuyor.
Soru şudur: Bu çağrıya kulak verecek miyiz? Zaman akıp giderken, kaybolan ruhumuzu yeniden bulma cesaretini gösterebilecek miyiz? Üç aylar, bu cevabı bekliyor.
