Namazla Alay Etmek “Mizah” Değildir…
Son günlerde sosyal medya mecralarında, İslam’ın direği ve müminin miracı olan namaz ibadetinin, birtakım gençler tarafından gayriahlaki bir üslup ve görsellerle alay konusu edildiğine şahitlik ediyoruz. Bu durum, sadece bireysel bir hata veya ergenlik döneminin getirdiği bir “taşkınlık” olarak geçiştirilemeyecek kadar vahimdir. Karşımızdaki tablo; bir ibadeti tahkir eden, toplumsal barışı zedeleyen ve inanç değerlerini bilinçli bir şekilde hedef alan organize bir inanç düşmanlığıdır.
İslam düşüncesinde ibadet, sadece şekilsel bir ritüel değil, kulun Yaratıcısı ile kurduğu en mahrem ve en yüce bağdır. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın nişanelerine (şeairullah) saygı göstermeyi kalplerin takvasından sayar:
“Her kim Allah’ın nişanelerine (kurban, namaz, ezan gibi alametlere) saygı gösterirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır.” (Hac Suresi, 32. Ayet)
Secde, bir insanın Allah’a en yakın olduğu andır. Bu anı alay konusu yapmak, sadece Müslümanları incitmekle kalmaz, doğrudan ilahi iradeye karşı bir hadsizlik teşkil eder. Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde; “Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır” buyurarak bu makamın kutsiyetini ilan etmiştir. Bu kutsiyetle dalga geçmek, cehaletin değil, manevi bir çürümenin tezahürüdür.
Okullarımız, sadece akademik bilginin verildiği yerler değil; edep, saygı ve ortak değerlere hürmetin öğretildiği ilim yuvaları olmalıdır. Gençlerin, eğitim gördükleri kurumlarda kutsal değerleri ayaklar altına alan içerikler üretmesi, eğitim sistemimizin ahlaki ve pedagojik boyutunun ivedilikle gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığımız bu tür provokatif eylemlere karışan şahıslar hakkında disiplin süreçlerini en sert şekilde işletmeli, okullarda manevi değerlere saygı bilincinin tesis edilmesi için gerekli çalışmaları acilen başlatmalıdır. Okullarımızdaki idareciler ”Özgürlük" kavramını, başkasının inancına hakaret etme serbestliği olarak gören anlayışa geçit vermemeli; kurumların ahlaki disiplinini sağlamalıdırlar.
Bizler ise sosyal medyanın kontrolsüz dünyasında çocuklarımızın kimler tarafından, hangi karanlık ideolojilerle zehirlendiğini yakından takip etmeliyiz. Bu bizim asli vazifemizdir.
İnancımıza ve kutsallarımıza yönelik bu saldırılara karşı sessiz kalmak, bu hadsizliği meşrulaştırmak ve o kirli dili cesaretlendirmek anlamına gelir.
Anayasamızın ve yasalarımızın “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçuna yönelik hükümleri, bu tür eylemleri gerçekleştirenler üzerinde kararlılıkla uygulanmalıdır.
Vatanımızın harcı İslam ile mayası ise edep ile yoğrulmuştur. Gençliğimizi bu tür inanç düşmanlığı akımlarıyla zehirlemek isteyen odaklara karşı uyanık olmak zorundayız. Namazla, secdeyle ve mukaddesatla alay edilmesine göz yummak; geleceğimizi, kimliğimizi ve manevi varlığımızı tehlikeye atmaktır.
İnancımıza uzanan her türlü hadsiz dile karşı durmak, sadece dini bir görev değil, bu vatana ve bu milletin ruh köküne olan vefa borcumuzdur. Kulluk görevimizdir.
