Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Buraya nasıl geldik?

Buraya nasıl geldik?

Ülke olarak bazı temel meselelerimize kalıcı çözümler bulamadığımızdan ortalama 15-20 yılda bir aynı konular etrafında dönüp duruyoruz. Eğitim, ekonomi, kültür-sanat konularındaki eksikliğimizin yanında, teknolojiye fazladan anlamlar yükleyip temelinden çıkarma noktasındaki başarılarımız sayesinde çoğu zaman bulunduğumuz noktada dönüp, yol aldığımızı sanıyoruz.
 
Son bir ayda üst üste yapılan tartışmalar, maalesef artık geyik muhabbetine dönen akıllı telefon kullanımı ve sosyal medya üzerine yapılan yakınmalar neden sürekli bir çemberin etrafında dönüp durduğumuza iyi bir örnek oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında beri klasik batı müziğini ilerlemenin bir seviyesi olarak gördük, öyle gösterildi. Türkiye’de özellikle belli bir kesimin kendi tekelinde gördüğü klasik müzik genellikle muhafazakâr kesimi dövme noktasında bir aracı olarak kullanıldı. 28 Şubat döneminde Cumhurbaşkanı Demirel tarafından işte çağdaş Türkiye bu diye nitelenen 9. Senfoni konserinden yaklaşık 20 yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Mozart dinlese Türkiye daha iyi olur noktasına geldik. Tabi ki Cumhurbaşkanı Erdoğan klasik müziğin dünya çapında önemli temsilcisi olan Fazıl Say’ın konserine gitmesinin bu kesim için bir anlamı olmadı. Fazıl Say durduk yere “Sarayın adamı oldu” damgasını yediğiyle kaldı.
 
Klasik müziğin Türkiye’de 21. yüzyılda hâlâ modernleşme sembolü olarak görülmesi aslında diğer temel sorunlarımızla da paraleldir. Bizde bazı temel sorunlar nedense ısrarla çözümsüzlüğe mahkûm edilip, ufak tefek rötuşlarla geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Örneğin eğitim konusunda son 16 yılda altyapı anlamında çok büyük aşamalar kat etmemize rağmen sistem anlamında kalıcı bir çözüme ulaşamamamız gibi…
 
 Herkesi aynı tornadan geçirip üniversite mezunu yapmaya çalışıyoruz. Birçok bölümde alınan diplomanın da kâğıt kadar bir değeri olmuyor. Daha sonra sanayi başta olmak üzere birçok iş kolunda ara eleman eksikliğinden yakınırken diğer yandan da üniversite mezunu işsizlerle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Doğal olarak ortalama 22 yaşından sonra sanayide ara eleman yapamadığımız üniversiteli işsizlerimiz hizmet sektöründe vasıfsız bir şekilde istihdam ediliyor. Sonrasında ben bunu hak etmedim, daha iyi yerlerde olmam gerekirdi diye hem halinden şikâyet eden, hem de geleceğe yönelik bir adım atamayan hayal kırıklığına uğramış milyonlarca gencimizle baş başa kalıyoruz. Kaç tane Millî Eğitim Bakanı değişmesine rağmen bu sarmal bir türlü çözülemiyor.
 
Diğer taraftan velilerimizde çocuklarına hem binlerce liralık akıllı telefon alıp hem de ders çalışmadıklarından, vurdun duymaz olmalarından yakınıyorlar. Aynı klasik müzik örneğinde olduğu gibi bizde teknoloji de eğitimin sürekli önemli bir parçası olarak görüldü. Aslında tabi ki öyledir de mesele teknolojiyi nasıl kullandığımız. 2000’lerin başından itibaren bilgisayar evlere öğrenciler ders çalışsın diye girmeye başladı. İnternetin yaygınlaşması ve artık ne demekse o performans ödevleri sayesinde bilgisayarsız ev kalmadı. Sorun da burada başladı. Ödevler yarım saatte kopyala-yapıştır mantığında yapılıp, ardından saatlerce bilgisayar oynandı. İlk başta tepki gösteren velilerde bir süre sonra ipin ucunu kaçırdı.
 
Bilgisayardan tablete derken akıllı telefonlar hepsini yerini aldı. Akıllı telefona doğrudan karşı değiliz. “Akıllı” bir şekilde kullanılırsa gerçekten çok faydalı uygulamalar var. Bilgiye ulaşım çok kolay, dünyanın her tarafından insanlarla çok rahat iletişim kurulabiliyor. Doğal olarak biz bu konuyu da aslından çıkardık. Bugün öğrencilerimiz akıllı telefonlarının pençesinden saatlerce kurtulamıyorlar. Derslerde bile ellerinde telefon. Öğretmenlerin en çok şikâyet ettikleri nokta öğrencilerin dikkat eksikliği ve odaklanma sorunu yaşamaları. Şimdi okullarda akıllı telefonu yasaklayalım, üniversiteye kadar ihtiyaç duyan öğrenci klasik tuşlu telefon kullansın desek yemediğimiz laf kalmaz. Teknoloji bu kadar ilerlemişken, yapay zekâ geliştiriliyorken, millet Marsa koloni kurmaya çalışırken okullarda akıllı telefon yasaklansın demek çağ dışılıktır(!) Sanki öğrenciler akıllı telefonu sadece dersleri için kullanıyormuş gibi… Millî Eğitim Bakanlığı eğitim sistemi, akıllı telefon vb. konularda radikal kararlar almadığı sürece biz aynı meseleleri tartışmaya devam ederiz.
 
Buraya nasıl geldiğimiz ve sonrasına nereye gideceğimiz konusunda söylenecek çok söz var ama yerimiz dar. Artık istikametimizi de haftaya konuşuruz.   
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR