Mehmet Toker

Mehmet Toker

Çakmak Kimin Elinde, Benzini Döken Kim?

Çakmak Kimin Elinde, Benzini Döken Kim?

28 Temmuz 2021 tarihinde öğle saatlerinde Antalya Manavgat ilçesinde 4 farklı noktada orman yangını başladığı haberi son dakika koduyla ajanslara düştü. Akabinde Adana, Mersin, Osmaniye, Kayseri, Hatay, Muğla, Kütahya, Kocaeli, Aydın, Manisa  gibi farklı illerin farklı noktalarından orman yangınları haberleri ardı ardına gelmeye başladı. Neredeyse tüm Güney sahillerimiz, Ege'nin ve Marmara'nın ormanlık alanları tutuşturuluyordu. Aynı gün Ankara Polatlı'da Topçu ve Füze Okul Komutanlığı yerleşkesindeki  kuru otları ve ağaçları telörgü dışından tutuşturarak kışla içinde yangın çıkarmaya çalışan bir kişi yakalandı. Tek elden düğmeye basılarak ülke genelinde organize bir terör eyleminin başlatıldığı da böylelikle anlaşılmış oldu.
 
Kendisine, "Ateşin Çocukları İnisiyatifi" adını veren, PKK terör örgütü bağlantılı Olimpus çocuklarının, PKK yayın organlarında yayınlanan bir haber videosunda "elinizdeki çakmak atom bombası değerindedir, iyi kullanın! Metropolleri, işyerlerini yakın!" çağrısı yaptıkları tespit edildi.  Bu yangınlar, Can Ataklı isimli gazeteci müsveddesinin, "Cumhurbaşkanının gitmesi için ülke genelinde büyük yangınların olması lazım!" dediği konuşmayı ve  PKK'nın elebaşlarından Murat Karayılan'ın, "İki üç genç bir araya gelerek eylem yapabilir. Silahımız yoktur diyebilirler. Silahları çakmak ve kibrittir!" sözlerini akıllara getirdi. Öyle anlaşılıyor ki; dağda Türk askerinin karşısına çıkamayan hainler, ülkeyi yangın yerine çevirerek, kendilerini besleyen sahiplerine, kuyruklarını dik tuttuklarını ispata çalışıyorlar.
 
Bu yangınlar bir intikam veya karşı ateş suretiyle bir asimetrik savaş yada terörize harekat stratejisi mi yoksa ölümün kuşattığı akrebin kendisini sokması gibi tükenmişlik ve çaresizlik sendromunun dışa vurması mı? Yani bu orman yangınları, ateşin silah olarak kullanıldığı terörize kitlelerin uyuyan hücrelerin bir karşı atağı ve açtığı yeni bir cephe mi, yoksa Siyonist-Emperyalist lobiler tarafından fonlanan maşaların son çırpınışları mı?  Elias Canetti, "Kitle ve İktidar" isimli eserinde: "Kuşatma altında, ümidini yitirmiş bütün şehirler çoğunlukla kendilerini ateşe verirler. Çaresizliğin son aşamasındaki krallar bütün saray mensupları ile birlikte kendilerini yakarlar." diyor. Yine, "Kundakçılık yapan bireyler, gerçekten yalıtılmış dini ya da siyasi alan dışında kalmış bireyle ilintili olarak ele alınmalıdır." diyor. Son zamanlarda üst düzey pek çok elemanını, MİT ve TSK operasyonları ile kaybeden, saha ve bölge sorumluları etkisiz hale getirilen, mağaralardan burnunu bile çıkaramayacak duruma gelen taşeron terör örgütü, tükenmişlik sendromunun, ye's psikolojisinin verdiği çaresizlikle şehirlerde pasifize olmuş uyuyan hücrelerini uyandırmak sûretiyle, tasmasını elinde tutan sahiplerine, "Ben ölmedim, güçlüyüm. Beni fonlamaya devam edin!" mesajı vermeye çalışsa da psiko-sosyal göstergenin öyle olmadığı net bir biçimde görülüyor. Bununla beraber yangınların zamanlaması, esasen  Türkiye'ye karşı topyekün bir saldırı olduğunun da açık ve net göstergesi. Karadeniz'de keşfedilen doğalgazın ilk gaz yakma töreninin olduğu gün, "Siz denizin altındaki doğalgazı bize sormadan, bizden izin almadan yakarsanız biz de sizin ormanlarınızı, ciğerlerinizi, maşalarımızı kullanmak suretiyle yakarız!"mesajı verilmeye çalışıldı.
 
Amerika merkezli Chrest Foundation Vakfı tarafından yüzbinlerce dolarlık hibe ile fonlanan, Türkiye'deki muhalif medya unsurlarının deşifre olduğu günün ertesinde; sadece gazetecilerin değil, uyuyan hücreleri ve terör örgütlerini de fonladıklarını bir anlamda açık etmiş oldular. Ki  25, 26, ve 28 Ocak tarihlerinde "Barış Pınarı" harekat bölgesinde TSK unsurlarımıza yönelik saldırılar neticesinde beş  şehidimizin geldiği dönemde olması da tesadüf olmasa gerek. Çünkü, hem mehmetçiklerimize hem de ormanlarımıza saldırı emrinin aynı merkezden verildiğini, çakmağı çakan el ile tetiği çeken elin aynı  merkez tarafından kullanıldığını açık ve net bir biçimde gösteriyor. Chrest Foundation Vakfı'nın sadece bazı medya kuruluşlarını ve gazetecileri fonlamakla kalmayıp bunun yanı sıra;  Mezopotamya Vakfı, Anadolu Kültür Derneği, Hrant Dink Vakfı, Filmmor Kadın Kooperatifi, 140 Journos, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Serbestiyet, Hafıza Merkezi, Sivil Sayfalar, Sabancı Üniversitesi, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24, Mekanda Adalet Derneği, Ekonomi ve Dış Politikalar Merkezi (EDAM) ile TESEV, Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV), Yurttaşlık Derneği ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA)'yı da fonladığını da değerlendirdiğimizde bu yangınların ormanlarla sınırlı kalmayıp, başka yerleride tutuşturup kundaklayabileceğini gözden kaçırmamamız gerekiyor.
 
Yangınların, MİT operasyonu ile "pir avesta" kod adlı Hakan Ateş'in cehennem ateşine yollanıldığı, akabinde "piro karker" kod adlı Cimşit Demir'in paketlendiği günde olması, ormanı tutuşturan elin, eteklerinin tutuştuğunu da çok net gösteriyor.
 
Biz bakışımızı Muğla'dan Hakkari'ye kadar uzanan güney sınır bölgelerimize yoğunlaştırmışken; Türkiye sınırına 50 kilometre mesafede Dedeağaç Limanına ABD'nin yüzlerce tanktan oluşan yığınak yapması, bölge üzerinde Siyonist-Emperyalist emellerin boyutlarını göstermesi açısından da manidar.  20 Temmuz'da, Kurban Bayramının ilk günü, Kıbrıs Barış Harekatının 47. sene-i devriyyesinde,  Kıbrıs'taki varlığımızın herhangi bir emperyal devletten mücaz olmadığının ilanı, Amerika'dan Avrupa'ya, İsrail'den Rusya'ya bu bölge ve coğrafya üzerinde emelleri olan kan emici vampirleri kudurttuğunu da gözden kaçırmamak lazım.
 
Türkiye'nin, son yirmi  yıldır güçlenen bir ivme ile bölgede ve hinterlandında söz sahibi olması, Siyonist-Emperyalist planı bozduğu ya da geciktirdiği için üst akıl elini çabuk tutmak istiyor. Bütün bu gelişmeler bunun bir göstergesi. Gerek 1980'den günümüze Irak'ta, gerek son on yıldır Suriye'de yaşanan bütün kargaşa, kaos, iç karışıklıklar, savaş ve terör olaylarının ve Türkiye'nin başına son kırk yıldır bela edilen PKK, FETÖ terör örgütleri ve emsallerinin tek amacının Büyük İsrail Devleti'ne giden yolda, zemin etüd, hafriyat ve tesviye çalışması olduğunu bilmemiz lazım. Siyonist ayaklar altında çiğnenen yol olmamak için yakılan ateşi karşı ateşle söndürmenin de bir çözüm olduğunu gözden kaçırmamanız gerekiyor.  İdamı konuşmanın vakti gelmedi mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR