İdeolojik Kölelik ve Zihinsel Esaret Nedir?
TDK’nun yapmış olduğu tarife göre ideoloji: “Siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan; bir partinin, bir hükümetin ya da bir grubun davranışlarına yön vermiş olan politik, hukuki, siyasal ve felsefe ya da dini açıdan düşünceler bütünü” şeklinde tanımlanmaktadır. İdeoloji en genel haliyle dünya görüşü olarak tanımlanan bir kavramdır.
İdeolojinin yani herhangi bir düşünceler bütününün veya dünya görüşünün; bilim, felsefe ve din ile olan ilişkisi incelenmiş ve her üçünden de farklı değerlendirildiği ifade edilmiştir. Bilimin yanlışlanabilir doğası karşısında ideolojinin kendini mutlak doğru olarak takdim ettiği, felsefenin sorgulamayı esas alan yöntemine karşılık ideolojinin eleştiriye tahammülünün olmadığı anlaşılmıştır. Darvin’in “türlerin kökeni” görüşü bir teori iken pozitivist düşünce tarafından bir ideoloji haline getirilmiş ve bırakın yanlışlamayı, tartışılması dahi teklif edilemez bir ideolojik dayatmaya dönüştürülmüştür. Aynı şeklide Marksist, Leninist, komünist veya faşist ideolojiler sorgulanamaz bir tabu gibi dayatılmıştır. Sorgulamaya kalkanlar yargılanmış hatta çoğu zaman cezalandırılmıştır. Din ve ideoloji kıyaslaması yapıldığında ise ideoloji en çok dine yakın gibi gözükmekle beraber, dinin aşkın olana iman ederek fizik ötesini izah etme işlevine karşılık, ideolojinin müşahede alemine ait basit, bayağı, alelâde dünyevi konuları inanç mevzusu haline getirdiği sosyologlar tarafından ifade edilmektedir.
Bu değerlendirmeler ışığında ideoloji ile felsefe, din ve bilim arasında kesin bir ayrım yapılması gerekmektedir. İdeolojinin insana yanlış bilinç ve tarafgirlik vermekte onu duygusal açıdan yanlış yönlendirmekte bir başka deyişle mankurtlaştırmaktadır.
Pozitivist ve materyalist dünyanın geleneksel inanç sistemlerini göz ardı edip salt akıl ve bilimi öncelemesi, materyalistlerce kurgulanan, algı ve manipülasyonlarla şişirilen batıl ideolojileri ortaya çıkarmıştır. Bu kerameti kendinden menkul ideolojiler toplumlara adeta bir din gibi dayatılmış, muhalifler ezilmek suretiyle susturulmuş, ideolojilerin ekonomik, askeri veya politik güç buldukları dönemlerdeki belirleyiciliği anayasalarla kendilerine koruma kalkanı oluşturmaya kadar gitmiştir. Öyle ki, genelde muhalif düşüncelerin ideolojik olarak nitelenmesi, hatta suçlanması, ama hiç kimsenin kendi görüşlerini bu sıfatla kabul etmemesi sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Her ideoloji, kendince kesin, değişmez bir kutsal oluşturur. Ancak, ideolojinin kutsal tanımı dinlerdeki kutsal tanımında daha ziyade felsefedeki tabu tanımına uygundur. Tabu haline getirdiği varlık ve kavramlar tartışılmaz, etrafında uydurulan hikâye ve masallar yegâne doğrular olarak kabul edilir. İdeolojiler, kendi önerme ve doğrularının her yerde geçerli yani evrensel olduğu iddiasındadır. Kendi önerme ve kabullerini dogma haline getiren ideolojik saplantı, artık her soruna ve olaya kolaylıkla uydurabileceği bir şablona sahiptir. İdeolojinin değer kriteri ve şablonu hazır olduktan sonra, artık “doğruyu” tespit etmesi çok kolaydır. Sadece o ideolojinin ideologlarının yazdıkları, söyledikleri yüzde yüz yalanda olsa yüzde yüz tartışılmaz doğrudur. Artık fikirler, inançlar, tarihi vakalar kendi başlarına değerlendirilerek değil, ideolojinin şablonuna uyumlulukları ile doğru veya yanlış addedilirler. İdeolojilerin kabulleri ve dogmaları, diğer görüşlerin, fikir veya vakaların doğruluğu veya yanlışlığı için ölçü durumundadır. İdeolojisini taassup derecesinde kabullenen ideologlar veya taraftarları, muhaliflerin fikir, düşünce, inanç veya yaklaşımlarını akıl, bilim ya da tarihi gerçeklerle ilmi usul ve metotlarla analiz edip değerlendireceği yerde, ideolojinin hazır şablonuna koyar. Şablona uyuyorsa kabul edilir, uymuyorsa düşman ilan edilir ve yok edilir.
İdeolojiler kendini meşrulaştırmak için kendi tarihlerini oluştururlar. İdeoloji şayet iktidarsa resmî tarih oluşturur. Resmî tarihte gerçekler yalana kurban edilir. Hakikat, tahrifata, yok saymaya, inkâr ve karalamaya uğrar. Resmî tarihçi, ideolojinin tabularını ve dogmalarını zayıflatacak hakikatleri inkâr ederek veya çarptırarak yeni sıfırdan bir “şanlı tarih” yazmaya başlar. Tarih, yeni egemen ideolojinin veya rejimin ihtiyacına göre yeniden kurgulanır. Resmî ideoloji sadece sistemin zihin gardiyanları tarafından değil, yasalarla, mahkemeler tarafından da savunulur ve korunur. İdeolojinin tabularını ve dogmalarını tartışma konusu yapmak, İbrahim’in putları kırması ile eşdeğerdir.
İdeolojiler; toplumların, toplumda düşünen, akıl üreten beyinlerin önündeki en büyük sanal putlardır. Sanal putlar yıkılmadan, sanal putları koruyan yasalar ve kanunlar kalkmadan tam ve bağımsız bir toplumdan bahsedilemez. Bugün bu ülkemizin önündeki en büyük problem ekonomi vs. değildir. Rothschild ailesi tarafından finanse edilmiş, Fulbright anlaşması ile ideologyası örülmüş, resmi tarih tarafından tabulaştırılmış, kanun ve yasalarla dogma haline getirilmiş köhne ideolojidir. Milli Eğitim müfredatımız maalesef aklı, bilimi, inancı önceleyen nesiller değil bir ideolojik mankurtlar ve apateist kalabalıklar yetiştirmektedir. Eğitim, tarih, bilim ve dini özgür kılmadıktan sonra tam bağımsızlıktan ve özgürlükten bahsetmek ham hayaldir.
