Hâlâ izlemeye devam mı?
1600’lerde Osmanlı’da bulunan Fransız seyyah Du Loir, “Bu memlekette hemen hemen hiçbir cinayet vakası duyulmaz,” derken, 1800’lerde Osmanlı’da yaşamış Fransız tarihçi Henri Ubicini, “Esnafın dükkânını namaz vakitlerinde kilitlemeden namaza gitmesine ve insanların geceleri evlerinin kapılarını basit bir mandalla kapatmasına rağmen yılda dört hırsızlık vakası bile olmadığını ama Galata ve Beyoğlu gibi sırf Hristiyanlardan oluşan bölgelerde hırsızlık ve cinayet vakalarının duyulmadığı gün olmadığını” yazıyordu.
Bugün bazıları ahlaksızlıkların artmasını ekonomik şartların kötüleşmesine bağlıyor. Hâlbuki 18. yüzyılda İngiltere’nin İstanbul büyükelçiliğini yapmış bir Türk ve İslam düşmanı olan James Porter bile hatıratında, “Türkiye’de yol kesme, soygun ve dolandırıcılık vakalarının neredeyse görülmediğini; sadece barış dönemlerinde değil, savaş dönemlerinde bile yolların evler kadar emniyetli” olduğunu yazıyordu.
Peki günümüze geldiğimizde toplumuzun fotoğrafı nasıl gözüküyor? Benzer cümleler bugün bugünün toplumu için kurulabilir mi? Geçtiğimiz günlerde Kazak asıllı Rus vatandaşı Psikolog Raushan (Rûşen) Birmagambetova'nın Türk dizileri hakkında sosyal medyada yaptığı açıklama utanma duygusunu kaybetmemiş insanların yüzüne adeta bir tokat gibi çarptı. Türk dizilerinin insanları yozlaştırdığını söyleyen psikolog, "Entrika var, dedikodu var, agresiflik var, acımasızlık var, aldatma var" diyerek bu kurguların beyin yapısını bozduğunu ifade ediyor videosunda. Instagram hesabından paylaştığı video kısa sürede Türk dünyasında geniş yankı bulurken, Rus sosyal medya hesaplarında da izlenme rekorları kırdı. Türkçe altyazı ile de paylaşılan video milyonlarca izleyiciye ve sosyal medya kullanıcısına ulaştı. Yapılan yorumlar Türk dizilerinin dünyadaki olumsuz ve ahlaksız etkisinin en net ifadesi oldu.
Videoda Birmagambetova Türk dizileri hakkında sözleri şöyle: “Türk dizilerinden dolayı insanlar yozlaşıyor mu? Evet aynen öyle oluyor. Genel olarak ne görüyoruz? Entrika var, dedikodu, agresiflik, acımasızlık, aldatma var... İnsanlar bunu izlediğinde “hayatın normali bu!” diye düşünmeye başlıyor. Yani o da farkında olmadan buna inanıyor. İnsan bunu yaşamak istemez evet ama bu TV dizilerine böyle yapışıp kalmak, ona odaklanmaktan dolayı beyindeki sinirsel bağlantı ve devreler bunu kopyalıyor. Belli bir süre sonra aynısını o da yapıyor. Ve ileride kendi hayatında bunu gösteriyor. Bu çok üzücü bir şey.”
Bu tespitler doğru mu? Maalesef doğru. Hatta çok çok eksiği var fazlası yok. Dizilerde İslam ve Müslüman düşmanlığı, dindarları tahkir ve tezyif, teşhircilik, müstehcenlik, ensest ilişkiler, mafya, alkole özendirme, kimliksizleştirme, cinsiyetsizliğin kutsanması, lüks/israf, intikam, katliam, cinayet, yalan, hile… ahlakı bozacak ne kadar olumsuz davranış ve görüntü varsa hepsi var. Dizilerin isimleri bile çoğu zaman neye maruz kalacağınızı gösteriyor. “Kiralık Aşk, İlişki Durumu Karışık, Aşk-ı Memnû(Yasak Aşk), Seviyor Sevmiyor, İntikam vs.” Bir de ismi maruz kalacağınız propaganda hakkında ip ucu vermese de içeri ve işlediği konular açısından bunlarda hiçbir farkı olmayan hatta benzer konuları köpürterek anlatanlar var. Yaprak Dökümü, Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar gibi mesela… TV kanalları, şehir kanalizasyonlarından daha kirli. Ve bu kanalizasyonlar her türlü ahlaksızlığı ve pisliği adeta ekrandan evlerimize, çocuklarımızın gençlerimizin bilinçaltına boca ediyorlar. En masum görülen aile dizisi veya tarih dizisi diye nitelendirilen dizilerde bile satır aralarında subliminal mesajlar veriliyor.
Dizilerin bilinçaltını, zihinleri ahlaksızlık kurşununa dizdiği bu toplumda da maalesef her gün onlarca yüzlerce cinayet, hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık, rüşvet vb… ahlaki çöküşün parametreleri olan hadiselere şahitlik ediyoruz. Asıl soru şu: Yüz yıl öncesine kadar üstün ahlakî meziyetleri ile tüm dünyanın hayranlığını kazanmış bu toplum nasıl bu hale geldi? Sorusunun cevabı dizilerde, filmlerde ve kadın programları diye lanse edilen programlarda. Ve buna müsaade eden sistemde. Denetimsizlik en büyük problem. Diziler çekilip yayınlandıktan sonra değil daha senaryo aşamasında denetlenmeli ve çekilip çekilmemesi gerektiğine karar verilmeli.
RTÜK’ün denetleme görevi yeniden gözden geçirilmeli. RTÜK, bir dizi, film ya da program yayınlanmaya başladıktan, günlerce reklamı yapıldıktan, hakkında binlerce şikâyet geldikten sonra harekete geçip göstermelik bir cezayla görev yaptığı anlayışından bir an önce vazgeçmelidir. Nasrettin Hocamızın suya göndermeden testiyi kırmasın diye tedbir aldığı gibi RTÜK’te zihinler bulanmadan, kanalizasyonlardan ahlaksızlık kalplere, zihinlere, bilinçlere akıtılmadan önce almalıdır.
Bataklık kurutulmadan tek tek sinek avlamak kalıcı ve etkili bir çözüm değil maalesef. Fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü vb. mefhumların arkasına sığınılarak toplumun ahlakının mahvedilmesine göz yumulmamalıdır. İnsan gözden ve kulaktan beslenir. Toplumumuzu kim nasıl besliyor, bunun bilincinde olmamız gerekiyor. Aksi halde yarın çok geç olabilir. İslam ve ahlak düşmanı senarist, yönetmen ve oyuncuların çektiği diziler toplumumuzu, gençliği ve geleceğimizi ahlaksızlık kurşununa diziyor. Hâlâ izlemeye davam edecek misiniz?
