Mehmet Toker
Mehmet Toker Arızi sıfatlar için baki hakikatleri inkara değer mi?

Arızi sıfatlar için baki hakikatleri inkara değer mi?

Kur`an-ı Kerîm, Allah`ın insanlığa indirdiği son ve sonsuz mesaj, hükümleri kıyamete kadar baki olan son Mukaddes Kitaptır. Kur`an, son Peygamber Hz. Muhammed`e (sas) Cebrail (as) tarafından vahiy yoluyla indirilmiş ve ondan tevatür yoluyla nakil edilerek, indiği günkü gibi değiştirilmeden günümüze kadar korunmuş olan ilahi bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim evrensel bir kitaptır. Hukuki ve ahlaki ayetleri sadece belirli bir zamanla veya şahıslarla sınırlı değildir, cihanşümuldür. Çağrısı tüm insanlığadır. Hükümleri inanan herkesi bağlayıcıdır. İman ve ahlak, inansın inamasın tüm insanlara, hukuk ve uygulama çağrısı inananlara hitap eder. O, Hak ile Bâtılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür. Her kim hidâyeti ondan başkasında ararsa, Allah onu şaşırtır. O, Allah`ın kopmayan sağlam ipi, kuvvetli fikir kitabı ve doğru yoldur. O, akıl(lı)ların sapıtıp şaşırmasına mâni olan yegâne rehberdir.

Rehberden uzaklaştıkça sapıtma ve savrulmalar kaçınılmazdır. O, aynı zamanda burhandır. Hak ile batılın arasını ayıran, batıl karşısında Müslümanların nasıl tavır alması gerektiğini öğreten telkin eden ilkeleri belirleyen ana başvuru kaynağıdır. Sadece dua veya ilmihal kitabı değildir. Çünkü İslam, sadece Allah ile kul arasındaki dikey ilişkiyi belirleyen, ibadetlerden müteşekkil bir din değildir. Kullar arasındaki yatay ilişkiyi de belirleyen hukuki ve ahlaki prensipleri koyan bir hayat dinidir. Sadece Müslümanlar arasındaki münasebetleri belirlemez, Müslümanların kafirler ve münafıklar karşısında da tavır ve tutumlarının nasıl olması gerektiğini ifade eder. Mesela; “Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, sizi topuklarınızın üzerinde gerisin geri küfre döndürürler de büsbütün hüsrana uğrar, eli boş dönersiniz.” (Âli İmrân, 3/149) buyurur. Diğer bir ayette “Ey iman edenler! Düşmanımı ve düşmanınızı veliler(dostlar/yöneticiler) edinmeyin. Onlar size haktan geleni inkâr etmişken siz onlara safça sevgi gösteriyorsunuz…” (Mümtehine, 60/1) diye ikaz eder.

Sadece yaşayanlar arası ilişkiyi değil yaşayan ile ölü kimse arasındaki tavır ve tutumun nasıl olması gerektiğini dahi belirler. Birçok âyet-i kerîmede inkâr üzere ölen kâfirler için af dilense bile affedilmeyecekleri belirtilmiş ve onlara istiğfar edilmesi yasaklanmıştır. Gayrimüslimlere, münafıklara ölümlerinden sonra rahmet okumak ve istiğfar etmenin, onların yaşarken inkâr ettikleri Yüce Allah’tan onlar adına af dilemenin, rahmet okumanın doğru olup olmadığı ile alakalı da ilke ve kırmızı çizgileri çizmiştir. “Onlar için ister bağışlanma dile ister dileme! Onlar için yetmiş defa da bağışlanma dilesen, Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah’a ve Resul’üne karşı kâfir olmaları nedeniyledir. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet etmez.” (Tevbe, 9/80) İslâm inancına göre herkes Yüce Allah’a ve dinine inanmakla mükellef olduğu için kişinin kendi ameli esas kabul edilmiştir. Bir kimse hayattayken iman etmeyip küfür üzere öldükten sonra başkalarının onun için yapacağı dualar geçersiz olur ve ona herhangi bir faydası dokunmaz.

Resulullah (sas), amcası Ebû Tâlib ölüm döşeğinde iken ona ‘La ilahe illallah’ kelimesini telkin etmiş, iman etmemesi üzerine, “Allah’a yemin ederim ki, senin için af ve mağfiret dilemek bana yasaklanmadığı müddetçe, senin için muhakkak Allah’tan mağfiret dileyeceğim.” (Buhârî, Cenâiz, 80; Müslim, Îmân, 39) buyurmuştur. Bu olay üzerine “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, –yakınları da olsalar– Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere ne de müminlere yaraşır.” (et-Tevbe, 9/113) ayeti inmiştir.

Başka bir rivayette ise Hz. Peygamber’in (sas), münafıkların başı sayılan Abdullah b. Übey b. Selûl’ün cenaze namazını kıldığı, akabinde ona rahmet dileyeceğini ifade ettikten sonra “Asla onlardan ölen birinin namazını kılma ve kabrinin başında durma! Çünkü onlar Allah’ı ve Rasûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe, 9/84) mealindeki ayet nazil olmuştur. (Buhârî, Cenâiz, 84; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe, 25)

İlgili ayetlerden hareketle Müslüman bir kimsenin, imansız olarak ölen, hayatında Allah’a, Allah’ın dinine, Hz. Peygambere, Kur’an-ı Kerim’e düşmanlık eden, inanmadığını açıkça ifade eden herhangi bir kimseye istiğfar etmemesi, hayır duada bulunmaması ve rahmet dilememesi gerektiği, böyle bir cenazeyle karşılaştığında da nezaketle taziye dileğinde bulunması ve kalanlara sabır tavsiye edip teselli vermesinin uygun olacağı anlaşılmaktadır.

Ne tuhaftır ki; bugün bazı Müslümanlar!, İslam adına söz söyleyenler, Kur’an’ın açık hükümlerine Hz. Peygamberin sarih uygulamalarına rağmen sırf dünyevi menfaatler gözeterek veya koltuk hırsıyla bu sarih emirlere muhalif uygulamalar içerisinde olmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki; koltuklar, makamlar, unvanlar gelip geçici Allah’ın dini ve o dinin kitabı ve hükümleri kıyamete kadar bakidir. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası az…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi

Halloween bizim neyimiz olur?

03 Kasım 2025 Pazartesi 00:03

Heykeller ve Konserler Sanat İçin mi?

29 Eylül 2025 Pazartesi 00:03

Hâlâ izlemeye devam mı?

22 Eylül 2025 Pazartesi 00:05

Okulların kapıları nereye açılıyor?

08 Eylül 2025 Pazartesi 00:04