Mehmet Toker
Mehmet Toker Ey adalet neredesin? Kral Faruk’un koynunda mısın?

Ey adalet neredesin? Kral Faruk’un koynunda mısın?

Berberde kan gövdeyi götürdü! Yaralanan 7 kişiden 1'i hayatını kaybetti… Caddede meydan savaşı! İki grup arasında çıkan tartışma kavgaya dönüştü… 18 yaşındaki bir kadın, erkek arkadaşının görüştüğü kadını gece yarısı sokak ortasında bıçaklayarak yaraladı… Hasmına sokak ortasında kurşun yağdırdı… Çocuklarının gözü önünde öldürüldü… Alacak verecek davası cinayetle bitti… vs, vs, vs…

Son dönemlerde yukarıda örneklerini verdiğim toplumda infiale yol açan haberler o kadar arttı ki ister istemez toplumdaki şiddet tırmanışı nereye gidiyor diye her aklı selim sahibi endişeye kapılıyor. Sosyal medya ve haberlere yansıyan bu tür suç haberlerinin faillerinin, daha önce birkaç veya birçok suçtan dolayı kaydının olduğu, tutuklanıp bırakıldığı, hatta hükümlü olduğunun ortaya çıkması toplum nezdinde suçluların hakkettiği kadar ceza almadığı hatta yaptıkları eylemlerin yanına kar kaldığı yönünde algı oluşturmaktadır.

Şiddetin tırmanışını, ekonomik kriz vb. dış etkenlerde aramak kolaya kaçmaktadır. Zira bu ülkede ekonomik kriz değil ekonomik ahlaksızlık olduğunu daha önceki yazılarımda da ifade etmiştim. Şiddet hadiselerinde ve diğer suçlardaki artışın sebebi doğrudan adaletsizlik duygusu ile bağlantılıdır. Dolandırıcıların, katillerin, hırsızların, tecavüzcülerin, canilerin, uyuşturucu satıcılarının, suça sürüklenen çocukların, zimmetine para geçirenlerin, ihaleye fesat karıştıranların, rüşvetçilerin sayısal olarak bu kadar artması ve pervasızca hareket etmeleri ceza infaz yasalarının caydırıcı olması ile doğrudan alakalıdır. “Paşalar gibi üç beş ay yatar çıkarım!” “Ceza alsam bile yarın bir gün af çıkar!” “İyi hal indirimi ile yatarı üç beş sene!” gibi spot cümleler suçlu atasözleri gibi meşhur olmuşsa kanun yapıcıların iyi düşünmesi, doğru oturup dosdoğru karar vermesi gerekiyor.

Vergi kaçakçılığı yapan, rüşvet alan, iltimas, rüşvet, irtikap vb. suçları işleyen bazı kamu görevlilerinin veya seçilmişlerin imtiyazlı sınıf gibi algı yapılıp istenilen veya verilen cezaların kamuoyunu rahatlatacak cezalar olmaması hatta sosyal medya ve manipülatif yayınlar sebebiyle bu tür kimselerin kahraman gibi algılanıp topluma kurtarıcı gibi lanse edilmesi ‘cezasızlık algısı’ndan da öte suça teşvik gibi algılanmaktadır. Veya bütün sarahatiyle ortada olan, bütün delilleri sabit olan bazı ağır cezalık suçlarda bile mahkemelerin senelerce sürmesi, ilk adım mahkemeler kararını birkaç yıl içinde verse bile istinaf, temyiz vb. üst mahkemelerin senelerce sürmesi ve neticede tutuklu yargılansa bile tutuklu kaldığı sürenin cezanın infazından düşülerek neredeyse mahkemenin suçlu çıkması vicdanlardaki adalet duygu ve düşüncesini maalesef yok etmiştir. Adalet duygu ve düşüncesinin kaybolması güvensizlik algısı beraberinde getirmektedir. Bu durum ise herkesin kendi adaletini kendisinin sağlaması düşüncesi ile hareket etmesine ve kişisel şiddet hadiselerinin artmasına sebep olmaktadır. Orhan Gazi’ye atfedilen: “Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli olsa da geciken adalet zulümdür.” İfadesi bugün çok daha anlamlı hale gelmiştir.

Diğer bir açıdan gerek ulusal ve küresel medyada gerekse sosyal medyada, dizilerde, filmlerde şiddetin sürekli olarak gündemde olması, bazı bireylerin, özellikle ergenlik ve geç ergenlik dönemindeki gençlerin ve ülke görünümlü terör örgütlerinin bu davranışları model almasına neden olabiliyor. Medyada yer alan şiddet görüntüleri, şiddeti meşrulaştırıcı söylemler, bu davranışların normalleşmesine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunuyor. Kamu vicdanında, özellikle şiddet, kamu malına ve kişisel mala zarar verme, şantaj ve tehdit gibi suçların cezasız kaldığı propagandası/düşüncesi toplum nezdinde giderek kökleşmektedir. Bu algı, sadece kişilerin adalete olan güvenini zedelemekle kalmamakta, aynı zamanda hukuk düzeninin meşruiyetini de sorgulatmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin, ortadan kalkması sonucu bu bakiye üzerine kurulan onlarca devletten biri olan ve laik demokratik bir rejimle yoluna devam eden Türkiye Cumhuriyeti’nin reddi miras yaparak Osmanlı kanunlarını reddedip kör bir batılı(l)aşma düşüncesi ile derleme-toplama, kopyalama kanunlarla adaleti tesis etmeye kalkması bugünkü yaşadığımız adaletsizlik duygusunun ve adalete güvenin yıkılışının temel sebebidir. 29 Ekim 1923’te ki rejim değişikliğinden bugüne kadar geçen doksan yüz yıllık süreçteki yapılan yargı reformları Hasan’a zorla giydirilen ve üç beş beden küçük olan Hans’ın kirli gömleğine yapılan yamalardan ibarettir. Adalette reform yapmak, Hans’ın kirli gömleğine yama üstüne yama yapmak değildir. Hasan’ın bedenine uygun yeni bir gömlek dikmek veya Hasan’ın babasından miras kalan şanlı gömleği giydirmektir.

Suçluların, zalimlerin, canilerin, rüşvetçilerin, dolandırıcıların sırtını sıvazlayarak veya affederek suçu engelleyemez, şiddeti durduramazsınız. “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır, umulur ki sakınırsınız…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi

Halloween bizim neyimiz olur?

03 Kasım 2025 Pazartesi 00:03

Heykeller ve Konserler Sanat İçin mi?

29 Eylül 2025 Pazartesi 00:03

Hâlâ izlemeye devam mı?

22 Eylül 2025 Pazartesi 00:05

Okulların kapıları nereye açılıyor?

08 Eylül 2025 Pazartesi 00:04