Mehmet Toker

Mehmet Toker

Hipnozdan Uyandıramadıklarımızdan mısınız?

Hipnozdan Uyandıramadıklarımızdan mısınız?

Son zamanlarda Türk toplumu üzerinde enteresan bir şeyler döndüğünün eminim ki herkes farkındadır. Ancak hiç kimse neler döndüğü noktasında tam bir bilgi sahibi değil ve yahut bilgi sahibi olanlar da durumu değiştirme adına, hadisâtın gidişatına etki etme noktasında herhangi bir eylem içerisinde değiller.

Tıp dilinde hipnoz, Yunanca uyumak anlamına gelmektedir. Fakat hipnoz tam anlamı ile uyku hali değil, uyku ile uyanıklık arasında olup, telkin almayı kolaylaştıran bir ruh halidir. Hipnoz, bilinçli zihnin, bir nevi devre dışı bırakılmasını sağlamak, bilinç altına telkinler yerleştirmektir. Kişi hipnoz esnasında gerçeklerin farkında olmasına rağmen zihinsel ve fiziksel olarak rahatlar. Bir yandan gerçeğin içinde, diğer yandan gerçeklerin dışında yaşamaktadır. Hipnoz uyku ile uyanıklık arasında bilincin örtülmüş olarak, bilinçaltına birtakım telkinler yapmak suretiyle muhatabı etkilemeyi, muhatabı kontrol etmeyi temin eden bir durum.  Eski Yunanlıların hipnozu bir anlamda tedavi için kullanıldığı da söyleniyor.

Öyle görüyorum ki şu anda Müslüman toplumlar ve özellikle Türk toplumu da tam bir hipnoz içerisinde, bilinçlerimiz örtülmüş vaziyette ve uyku ile uyanıklık arasında bir durumda. Birileri sürekli bilinçaltımıza telkinlerde bulunuyor. Toplum hipnoz edilmeye bundan yaklaşık 100 yıl önce başlandı ve o günkü basın yayın organları toplumu hipnoz etmek için psikiyatrın elinde sallamış olduğu saat veya nesne gibi kullanıldı. Akabinde yalan bir tarih yazıcılığı ile toplumun hipnoz hali daha da derinleştirildi ve tarih yalan yazılıp, yalanlar gerçekmiş gibi anlatılarak bilinç altına yükleme yapılmaya başlanıldı. Bilinçaltına yapılan bu yüklemeyi hipnoz halindeki toplum vücudu gerçek olarak algılamaya ve o gerçek zannetmiş olduğu yalanlar üzerine bir nesil inşa etmeye başladı. Tabii ki gelen nesillerin de hipnozdan çıkmaması adına sûni bir takım gündemlerle ve basın yayın araçlarının telkinleri ile hem hipnoz hali sürdürüldü hem de bilinç altına farklı yüklemeler yapılmaya devam edildi.

Bunun son dönemlerde çok çarpıcı iki örneği olduğunu görüyoruz. Bir tanesi Rupert Murdoch'un  televizyonunda ana haber bülteni sunan şahıs, eşine karşı çok ağır bir biçimde şiddet uyguluyor, ertesi gün Mustafa Kemal'in bir fotoğrafındaki süvetere benzeyen bir süveter ile yayına çıkıyor bir anlamda Kemalist vurgularla eşine karşı yapmış olduğu şiddet eylemini örtmüş oluyor. Bu kişinin yapmış olduğu kadına şiddet eylemi hiçbir zaman gündeme gelmiyor. Diğer tarafta Gezi Parkı hadiseleri esnasında; "ülkenin Cumhurbaşkanı'nın ölü veya diri ele geçirilmesi telkininde bulunan, her fırsatta Türk ordusuna ve Türk devletine olan düşmanlığını ifade eden bir şarkıcı kadın, nikahsız yaşadığı şahıstan şiddet görüyor ve tüm toplum neredeyse ayağa kaldırılıyor. İşin daha da tuhaf tarafı aile bakanı, sanki concubinage (konkubinaj) bakanı imiş gibi şarkıcı kadını arayıp teselli veriyor. Bu artık bilinçaltı ele geçirilen  tamamen hipnotize edilmiş bir toplumun vermiş olduğu refleks tepkiden başka bir şey değil. Her türlü yolsuzluğu yapanlar, kemalizm zırhının ardına sığınabiliyor. Her türlü yobazlığı yapanlar, modernlik ve çağdaşlık zırhının altına sığınabiliyor. Her türlü ahlaksızlığı yapanlar, özgürlük zırhının altına sağınabiliyor. Her türlü vatan hainliği, millet düşmanlığı yapanlar, demokrasi zırhının altına sığınabiliyor. Bu durum tam bir akıl tutulması, tam bir şuur ve bilinç kaybıdır.

 

Bunun ötesinde yalan tarih telkinleriyle topluma öyle bir bilinçaltı külliyatı oluşturulmuş ki o telkinlerin yalan olduğunu söyleyip hipnozun etkisini kırmaya çalıştığınız zaman size bir anlamda toplum karşı refleks gösteriyor. Bilinç altına yerleştirilen yalan tarihin etkisiyle, doğruları söylediğinizde o doğruları asla kabul etmiyor. Bir anlamda o uyku ile uyanıklık arasındaki hipnotize edilmiş yalan dünyanın vermiş olduğu hazzı kaybetmekten korkuyor.

Bakınız bugün özellikle televizyon, sosyal medya ve bir takım teknolojinin getirmiş olduğu kitle iletişim araçları artık toplumu hipnotize etmek için kullanılan birer araç haline getirildi. Öyle bir toplum haline getirildik ki; televizyondan duymuş olduğumuz haberlerin veya sosyal medyada paylaşılan haberlerin gerçekliğini araştırmıyoruz. Kitle iletişim araçlarını kontrol eden güçler toplumumuzu özellikle gençlerimizi istedikleri gibi rahatlıkla yönlendirebiliyorlar. Giyim-kuşamından, saç modellerine, neler yiyip neleri içeceğine kadar, hangi sözcüklerle konuşacağına, hangi konularda beğeni sahibi olacağına kadar hatta ve hatta cinsel tercihlerine  kadar artık kitlesel olarak tamamen dışarıdan kontrol edilir bir toplum haline geldi gençlerimiz. Toplumun geleneklerinin, manevi değer yargılarının hiçe sayıldığı, görülmediği bir dönemi yaşıyoruz. Neredeyse evlenmenin suç, aptallık, banallik,  birlikte yaşamanın veya günübirlik cinsel birlikteliğin doğal... İçki veya sigara kullanmamanın suç; sigara, alkol ve benzeri madde bağımlılığının doğal bir durummuş gibi kabul edildiği bir toplum haline dönüştürüldük. Haram-helal duyarlılığının kalmadığı; faizle zengin olmanın, haksız kazançla köşe dönmenin, hak etmediği halde mevki ve makam sahibi olmanın uyanıklık sayıldığı bir ülke haline getirildik.  Yalan tarih anlatımı tarafından bilinçaltları tamamen ele geçirilmiş, meflûç olmuş, mankurtlaştırılmış topluluklardan artık tamamen tarih dışı, gündem dışı, tarihten kopuk, gündemi kendi algıladıkları gibi gören, gösteren ve göstermek isteyen bir siyasi ve sosyal cemaat oluşturuldu. Yine almış olduğu yanlış dini telkinlerle bilinçaltı ele geçirilmiş mankurtlaştırılmış dindar ve muhafazakar kesim, dini tamamen kendi algısı doğrultusunda anlamaya anlatmaya ve yaşamaya başladı.

Düşünen, okuyan, araştıran insanlar ötekileştirildi. Doğruları yanlış, yanlışları doğru olarak gören, kabul eden bir toplum oluşturuldu. Ortak acıları paylaşmayan, ortak sevinçlerle mutlu olmayan, birbirinden kopuk, birbirine saygısız bir toplum haline getirildik. Dolayısıyla bizi biz eden değerlerimizden, dinimizden, toplumsal örf ve ahlakımızdan koparıldık. Kısacası kimliksizleştirildik. Bu durum ve gidişat pek de hayra alamet değil. Onun için bir an önce bilinçaltımızdaki yanlış bilgi ve fikirlerden kurtulmak zorundayız. Her şeyden önce yakın tarihimizi doğru olarak yazıp, okumak, okutmak durumundayız ki toplumun bilinçaltındaki yalan tarihi değiştirebilirim. Bunun için de elbette yakın tarihin araştırılmasını engelleyen kanun maddelerinin bir an önce kaldırılması gerekiyor. Yoksa yarın bir gün toplumu hipnotize eden güçler; "şimdi çıktığın sehpadan atlayacaksın!" telkiniyle toplumu uçurumdan aşağıya atlatırlar. O zaman "Eyvah!!!" deriz ama iş işten geçmiş olur. Hipnozdan uyanmak için birilerinin parmak şıklatmasını beklemek yerine gelin bize yapılan telkinleri sorgulamaya başlayalım. Uyanın...!!!  Yoksa bu uyku hayra alamet değil...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR