Hasan Ukdem

Hasan Ukdem

Mekke ve Medine

Mekke ve Medine

16 günlük Mekke ziyaretimiz bitmiş, Medine’ye gelmiştik. Yatsı ezanı okunuyordu Ravza’nın minarelerinde. Mekke sıcaktı, Medine serindi, Mekke dağlıktı, Medine daha bir düzlüktü, Mekke çöldü, Medine yeşil… İlk izlenimimde Medine’nin havasını Konya’nın havasına benzettim. Tanıdık ve içimi saran bir yanı vardı. Önce otelimize yerleştik, abdestlerimizi tazeledik ve namazımızı kılıp, Efendi’mizi selamlamak için Ravza’ya geçtik. Bambaşka bir duygu sardı içimi, tıpkı Kâbe’yi ilk gördüğümde olduğu gibi bir umut, bir mahcubiyet, bir coşku, bir duygu yoğunluğu sararken kalbimi; inanın o anlarda neler yaşadığımı tam anlatacak bir cümle kurmamın imkânı yok. Ancak şu sıraladığım cümleleri biraz açmak istiyorum.

Kâbe’yi gördüğümde de, Ravza-i Mutahhara’ya girdiğim anda da ilk önce umut doğdu içimde, Rabbimin sonsuz merhamAma yine eti ve mağfireti bu umudumun tek kaynağı idi. Sonra bir mahcubiyet gelip oturdu içime; nasıl doğmasın ki, öyle bir dünyadan geliyordum ki buralara, cinayetlerin işlendiği, kadınların, çocukların, bebeklerin bombalandığı, faizin yeryüzüne yayıldığı, fuhşun alenen işlendiği kapkaranlık bir dünyadan… Ve bir Müslüman olarak bütün bunlara karşı içimde beslediğim belik kırık bir buğzdan başka hiçbir şey getirememenin mahcubiyeti… ve dahası o dünyanın kirini pasını ucundan kıyısından üzerimde tütüyor olmasının mahcubiyeti… Ama oralar öyle yerler ki, insanın içine teselli ırmakları akıtıveriyorlar. Af kapısından gelen nurun ışığı ve insana bahşedilen umut etme eğilimi içimde bir de coşkunun varlığını hissettirmekte gecikmiyordu. Coşkuluydum, zira yıllarca buraları görme arzusu, acaba görebilecek miyim kuşkusu ve Rabbimizin nazar ettiği beldeleri görmenin mürüvveti öylece karşıma çıkıvermişti… Ve o adını koyamadığım, bin ömür yaşasam dabir kelime bulamayacağımı bir ad koyamayacağımı bildiğim, tarifi imkânsız duygu…

Bu duygularımı anlattıktan sonra bu iki kutsal şehirde gezdiğimiz bazı yerlerden de kısa kısa bahsetmek isterim. Mekke’de Sevr’i, Arafat’ı, Nur Dağı’nı, Peygamber Efendimiz ’in şimdi kütüphane olan evini ve Cennet-i Mualla mezarlığını gezdik. Hepsi de farklı duygular uyandıran görülmesi gereken yerler. Sadece Peygamberimizin değil, birçok peygamberin ayak izlerini taşıyan bu mekânlar İslam’ın son Nebi’ye indirilen bir din olmadığını, daha Âdem atamızla yeryüzüne gönderildiğini ve zamanda ve mekânda tek din olduğunu bize haykırıyor adeta bu topraklar… Tabi hepsinden ayrı ayrı duygularla ayrıldım; ancak Arafat’tın eteğinde gördüğüm lüleleri kesilmiş, suyu akmaz olmuş bir Osmanlı çeşmesi var ki, onu öylece nelere hissettiğimi, içimin nasıl yandığını, Müslümanlar olarak bugünkü perişanlığımızı o çeşmenin kurumuş kurnasında görüp kahrolduğumu söylemem lazım. Eğer Osmanlı ruhu bugün yaşıyor olsaydı, o çeşmenin suyu akıyor ve İslam coğrafyalarında akıtılan kan da akmıyor olurdu diye düşündüm.

2. Abdülhamid’in yaptırdığı Gar da orada bir eski hatıra olarak duruyor. Onunda söylediği şeyler var elbette ama onları da gidip görecek olanlar oralarda dinlesin artık.

Medine’de ayrıca Kuba Mescidi, Ali Mescidi ve Amberiye Mescidi gibi ibadet mkanlarını, Cennet-i Baki mezarlığını da ziyaret ettik. Mezarlık bana buradaki mezarlıklarda bazı şeyleri abarttığımızı düşündürdü. Özellikle kabir taşlarının mütevazılığı buradaki mermer taşlarda aşırılığa gittiğimizi gösteriverdi bana. Tabi Ravza-i Mutaharra’da kıldığımız namazı ayrı bir yere koyuyorum, Efendimiz bu namazın cennet bahçesnde kılınmış namaz gibi oluşunu bildiren hadislerinden dolayı…

Nihayet veda vaktimiz geldi ve Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) yı son kez selamlayıp veda selamlamamızı yapmak için huzuruna tekrar vardık. Oradaki duygu daha bir başka, daha bir özeldi. Kelimeler boğazımda düğümlendi, gözlerime yaşlar yürüdü ve selamlamayı zar zor dilimden çıkarabildim.

Allah görmeyenlere görmeyi, görenlere de tekrar oraların havasına zemzemine kavuşmayı nasip etsin.

Sevgiyle kalın.

Medine

Sıcağın düştüğü

Zulmün huzura döndüğü yer

Bağrında uyur Hazret-i Nur

Ete kemiğe bürünür iman

Burada düşler hakikat olur

Medine

Hicretin son durağı

Çölün ateşinin söndüğü yer

Sayısız sahabe, şehit buradadır

Hamza misali heybetiyle

Uhud buradadır

Medine

İslam’ın sütannesi

Merhametin yere indiği yer

Son Nebi'nin yadigârı

Hurma bahçeleriyle sevişen

Gül kokusunun rüzigârı

Medine

İçimizin inşirahı

Sevdamızın âleme sindiği yer

Rasul'ün beşere açık kucağı

Anasıdır bütün şehirlerin

Müminlerin Peygamber ocağı

Medine

Umudun mayalandığı

Seriyyenin atına bindiği yer

Nur'dan nurlananların şehri

Ve insan insan biriken dileklerle

Allah'a akan duaların nehri

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi
SON YAZILAR