Mükemmelliyetçilerin Yorgunluğu
İlk denemede mükemmel olmalı, hatasız, kusursuz, eksiksiz...Yoksa başarısız sayılırım.
Çok tanıdık değil mi?
Mükemmeliyetçilik kulağa pek çok anlamda güzel geliyor olabilir. Düzenli olmak, kaliteli işler ortaya koymak, çoğu mükemmeliyetçi insanların iyi yerlere gelmesi... Tüm bunlar oldukça etkileyici.
Ama işin görünmeyen bir tarafı da var. Tükenmişlik, yorgunluk, tatminsizlik, kendini yeterli görmeme ve yaptığın işlerin bile yeterince iyi gelmemesi...
Evet sadece iyi yapmak bile yeterli gelmiyor mükemmeliyetçi insanlara; daha önce yapılmamış olmalı, içine tam anlamıyla sinmeli, çoğunluk tarafından beğenilmeli ve eleştirilmemeli...
Ve genellikle mükemmeliyetçi birinin iç sesi elinden geleni yapmasına rağmen acımasızdır. “Daha iyisini yapabilirdin.”
“Bu yeterli değil, daha iyisi olmalı..” diyerek kendini yiyip bitiren mükemmeliyetçiler çoğu zaman anı yaşayamadan, olduğu andan keyif alamadan yaşayıp giderler. Sonuç olarak hayattan keyif almadan geçip giden bir ömür, “Zaten beğenilmez.” diye başlanmayan projeler, “Bunu zaten ben bile beğenmedim.” diye teslim edilmeyen işler...
Ama en acısı yetersiz olduğumuzu sürekli hatırlatıp duran zihnimizdir. Hepimiz insanız ve hata yapmak doğamızda var. Her şeyden önemlisi mükemmel olmak zorunda da değiliz. Kusurlarımızla varız, hatalarımız da onlardan ders çıkarmamız için var. Belki de yeterince iyi olması gereken şey tamda olması gereken şeydir. O yüzden elinden gelenin fazlasını yaptıysan kendinden şüphe etmeyi bırak. Kendini hırpalayarak yiyip tüketmeyi bırak, sen makine değilsin. Sen her anlamıyla mükemmelsin.
