Necmettin Şimşek
Necmettin Şimşek Tuzaklanmak

Tuzaklanmak

* İçinde biz olmasak bu coğrafya çok eğlenceli bir yer. Eğlence bir yana sosyolojik açıdan gerçekten bulunmaz bir laboratuvar Türkiye, ne yazık ki o laboratuvarın içinde biz varız. Ortadoğu’da güçlü olanların zayıflara karşı uzun soluklu tuzakları oldu, oluyor ve gelecekte de olacak. Araştırma geliştirme yapanlar genelde ekonomisi iyi olan ülkeler oluyor. Zayıflar teknolojik olarak yeterli olmadığı için tuzağı anlasa bile geç kalıyor kurtulmak için. Günümüz ve gelecek yapay zekâyı gerçek manada kullananların olacak. Güzide medyamız, işi ciddi ciddi sulandırıyor. Şu yapay zekâ ile şunlar yapılır, bu yapay zekâ ile bunlar yapılır gibi oyalayıcı bir o kadar da işe yaramaz bilgilerle dolduruyorlar zamanımızı.

* Bu gibi tuzaklardan nasıl kurtulmalıyız birey olarak ve ülke olarak. Yapay zekâ, sadece veri işleyen değil, gelecek inşa etmeye yardımcı zekâdır. Geleceği kurmak için insanın da karar alması gerekir. Zekâsı olup da eyleme geçemeyen birey, kurumlar, sadece yavaş değil, yararsızdır da. Giden kaplumbağa her zaman duran tavşanı geçer. Zamanımızı, sadece üretkenlik için değil, öngörülebileceklerimize ve hareket kabiliyetimizi artırmak için kullanmalıyız. Zamanımızda yüksek teknolojiye erken başlamayanlar sistem dışında kalacaklar. Veriyi kullanmazsan, veri seni kullanır.

*Küresel rekabet ortamında ayakta kalmak ve katma değer yaratmak isteyen şirketler için Ar-Ge bir zorunluluktur. Türkiye’de Ar-Ge’ye yapılan yatırımlar, hem toplam GSYH oranı hem de özel sektör katkısı açısından istenilen seviyelerde değil. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı %1,4 civarında ve bu oranın yalnızca yarısı özel sektör tarafından karşılanmakta. Ekonomik olarak, kısa vadeli kâr gözetmek tuzaktır. Türkiye’deki şirketlerin büyük bir kısmı kısa vadeli kar maksimizasyonunu öncelemekte. Ar-Ge yatırımları ise uzun vadeli geri dönüşleri olan ve başlangıçta maliyetli görülen faaliyetlerdir. Yöneticiler, genellikle 1–2 yıl içinde finansal karşılık alamayacakları projelere yatırım yapmaktan kaçınmakta. Finansal kaynak sıkıntıları, KOBİ’ler başta olmak üzere birçok Türk şirketi, sermaye yetersizliği yaşamakta. Ar-Ge projeleri başlangıç sermayesi, uzman personel, donanım ve teknoloji gerektirdiğinden, şirketler sınırlı kaynaklarını üretim ve satış gibi doğrudan gelir getirici alanlara yönlendirmekte. Risk algısı ve belirsizlik Ar-Ge yatırımları yüksek belirsizlik içerir. Sonuç alınamama ihtimali ve patent alma süreçlerinin karmaşıklığı, şirketleri Ar-Ge’ye yönelmekten alıkoymakta. Birçok Türk şirketi kurumsal yenilikçilik kültürü yeterince gelişmemiştir. Hâlâ birçok işletme, dışarıdan teknoloji satın almayı ve hazır sistemleri kullanmayı tercih etmektedir. Çalışanlara yeni fikir üretme özgürlüğü tanınmamakta, başarısızlık cezalandırılmakta ve deneme-yanılma süreçleri desteklenmemektedir. Yöneticilerin Ar-Ge bilgi ve bilinç eksikliği, Ar-Ge’nin potansiyel getirilerini değerlendirme konusunda yeterli bilgiye sahip değil. Teknik geçmişi olmayan ya da geleneksel yönetim anlayışıyla hareket eden yöneticiler, Ar-Ge’yi soyut ve maliyetli bir alan olarak görür. Nitelikli insan kaynağı eksikliği Ar-Ge faaliyetlerini sürdürebilecek nitelikli mühendis, bilim insanı ve teknisyen sayısı sınırlıdır. Türkiye’de beyin göçü, özellikle Ar-Ge ve teknoloji alanlarında önemli bir sorun haline gelmiştir. Yetişmiş personelin yurt dışına gitmesi, şirketlerin iç kaynaklarla Ar-Ge yapmasını zorlaştırmaktadır. Bu da göç tuzağıdır. Yapısal ve politik nedenler. Sanayi yapısının düşük teknolojiye dayalı olması tuzaktır. Türkiye’nin üretim yapısında orta ve düşük teknoloji ürünlerin ağırlığı büyüktür. Katma değerli, yüksek teknoloji ürünlerinin oranı düşüktür. Böyle bir yapıda faaliyet gösteren şirketler, inovasyona dayalı büyüme yerine maliyet rekabetine dayalı bir modeli tercih etmekte. Devlet desteklerinin yetersizliği veya uygulama sorunları tuzaktır. TÜBİTAK, KOSGEB ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı gibi kurumlar Ar-Ge teşviklerini önemli buluyor ve destekliyor. Desteklere erişimde, başvuru süreçlerinin karmaşıklığı ve sonuçların öngörülemezliği şirketleri caydırıyor. Üniversite-sanayi iş birliğinin zayıflığı tuzaktır. Gelişmiş ülkelerde Ar-Ge faaliyetlerinin önemli bir kısmı üniversite-sanayi işbirliği ile yürütülür. Türkiye’de ise bu bağ yok. Akademisyenlerin sanayiye uzak olması, sanayicilerin de üniversiteyi iş ortağı değil, teorik bir kurum olarak görmesi, işbirliğini engellemektedir. Psikolojik ve algısal faktörler, Ar-Ge’nin sonuçlarının genellikle uzun vadede ortaya çıkması ve çoğu zaman ölçülmesinin zor olması, yatırımcıların ve iş insanlarının ilgisini azaltmakta. Bu nedenle fiziki yatırımlar bina, makine Ar-Ge yatırımlarına kıyasla daha cazip. Başarısızlıktan korkma kültürü Türk iş kültüründe başarısızlık genellikle cezalandırılır ve olumsuz algılanır. Ar-Ge süreci ise deneme yanılmayı, öğrenmeyi ve başarısızlığı içeren bir süreçtir. Bu kültürel özellik, şirketleri inovatif girişimlerden uzak tutmaktadır.

* Sonuç olarak, Türkiye’nin sürdürülebilir ekonomik büyüme, ihracat artışı ve küresel rekabette öne çıkması için Ar-Ge’ye daha fazla önem vermeli. Ekonomik, kültürel, yapısal ve yönetsel birçok engel, şirketlerin Ar-Ge yatırımı yapmalarını zorlaştırıyor. Bu engellerin aşılması, sadece kamu ile değil, özel sektörün vizyon değişikliği ve toplumsal bilinçlenme ile mümkün olabilir. Ar-Ge’nin bir maliyet değil, geleceğe yapılan yatırım olduğu fark edilmeli, ancak bu şekilde Türkiye’nin bilgi ekonomisine girişi hızlanabilir. Devlet, Ar-Ge teşviklerini sadeleştirmeli ve erişilebilir hale getirmeli. Ar-Ge personeli yetiştirme programları artırılmalı ve tersine beyin göçü desteklenmeli. Üniversite-sanayi işbirliğini artıracak yapısal reformlar yapılmalı. Şirket içi yenilik kültürünün desteklenmesi ve başarısızlık toleransının geliştirilmesi sağlanmalı. Ar-Ge’ye özel vergi avantajları ve uzun vadeli finansman modellerinin yaygınlaştırılması gerekli. KOBİ’ler için teknoloji transfer ofislerinin güçlendirilmesi gerekmekte. Tuzaklar önümüzde apaçık belli iken hareketsiz uyuşuk olmak bireysel olarak ülke olarak bizim için tercih değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Necmettin Şimşek Arşivi