Yaz güzeline veda
Demek kalıyorsun burada, benimle gelmiyorsun! dedi Mehmet, Tuana’nın yüzüne kırgın kırgın bakarak. Uzun süre sessiz kaldı genç kız; sonra yorgun bir sesle, gelemem Mehmet, biliyorsun annem… dedi. Genç adam, onu da diyecek ti ki Tuana araya girdi ve lütfen sevgilim bunları kaç gündür kaç kere konuştuk. Ben annemi bırakamam, senin dediğin gibi onu da götüremeyiz, biliyorsun yürüyemiyor, yerinden kalkamayacak kadar da hasta. Çaresiz sustu genç adam, haliyle sessizlik etrafa yayıldı ve karşı dağın ardından batan güneşin gökyüzüne bıraktığı kızıllığa kadar yükseldi.
Bulundukları yer Ege’de termal otellerin ve pansiyonların bulunduğu ve aynı zamanda turistlerin de sıkça uğradıkları bir köydü. Mehmet arkadaşlarıyla tatil için gelmişti buraya. On beş gündür bir otelde kalıyordu. Tuana’yı geldiği günün akşamında köyün turistler için kurulmuş çarşısında bulunan bir giyim dükkanının önünde görmüştü. Bir tişört almış, ayaküstü biraz laflamışlardı. Ertesi gün yine aynı çarşıda yine görüşmüşler ve Mehmet kızın öğleden sonra izinli olduğunu öğrenince ona buraları iyi tanımadığını kendisine eşlik ederse memnun olacağını söyleyince Tuana iş çıkışı evde bir saatlik bir işi olduğunu, ondan sonra buluşabileceklerini söylemişti. Zaten küçük bir yerdi, gezilecek çok bir seçenekleri yoktu. Daha çok tenha dağ yollarında geziyorlar, ağaçların yaz gününü çekilir hale getiren gölgelerinde oturuyorlardı. Doğa güzeldi, sohbet güzeldi ve Mehmet için Tuana güzeldi. Genç kız da onu yakışıklı buluyor ve onun yanında kendini huzurlu hissediyordu.
Yaz günleri uzundu ama süreleri azdı. Mehmet’in sadece on beş günü vardı ve işte son akşama gelmişlerdi. Genç adam görüşmelerinin daha başında açmıştı kalbini genç kıza, o da nefes almak kadar doğal bir şekilde aynı duyguları kendi kalbinde de yaşadığını söyleyivermişti. Mehmet Anadolu’nun güzel şehirlerinden birinden gelmişti, Tuana’yı da giderken kendi memleketine götürmek istiyordu. Oysa genç kızın başka bir hikayesi vardı. Son depremde evleri yıkılmış, babasını, kardeşlerini ve bütün yakın akrabalarını kaybetmişti. Annesi de ayaklarını kaybetmişti çıktıkları enkazın altında. Bir hayır severin yardımıyla buraya gelmişler, onun tahsis ettiği bir evde kalıyorlardı.
Aslında Mehmet’in de birçok çıkmazı vardı. Fakir bir ailenin çocuğuydu, çok başarılı bir öğrenci olduğu için yurt dışında bir okulda okuyordu ve bu sene ikinci senesiydi. Onun okuması için her türlü masrafı karşılayan adam onu ve onun gibi arkadaşlarını başarılarından dolayı ödüllendirmek için bu tatile göndermişti buraya. İkisi de birbirinin hikayesini biliyorlardı ne boşu doldurabiliyorlar ne doluya aldırabiliyorlardı. Son günün akşamında Mehmet, Tuana ile vedalaşmak için geldiğinde elinde katlanmış bir kâğıt vardı, vedalaşmanın sonunda o kâğıdı kıza verdi. Bu bir şiirdi:
Demek yarın kalıyorsun burada
Günün ilk ışıklarıyla ayrılıyorum otelden
Yazı alıp yanıma sonbahara gidiyorum
Batan güneşi bir demliğe bürüleyeceksin
Belki başka bir prens girecek masala
Demek yarın kalıyorsun burada
Bakışlarını katlayıp sakladım bir pozda
Gülüşünü bir çiçek gibi bıraktım
Şiir defterimin hüzzam sayfalarına
Sen mutluluğu giden gemilerden iste
Ismarla tenleri güneş yanığı tayfalarına
Demek yarın kalıyorsun burada
Kalbimin en mutlu atışlarını alarak
Gölgende geçen en mavi günlerimle
Beni uğurlayıp hasretin koylarına
Aklına gelirsem dalgaların sesinde
Usulca uzan Ege'nin kıyılarına
Demek yarın kalıyorsun burada
Mor çiçeklerin ılgımlı sokaklarında
Narları kızartıp, incirleri erdirmeye
Yankılanırken aşkımız otel odalarında
Kim bilir kaç tekneye el sallayacak
Sevdalı ruhlarımız aşk adalarında
Demek yarın kalıyorsun burada
Ege şehirlerinin en güzel kızı
Ay yüzün denizin sularına yansıyacak
Çok üzülürüm doğrusu ışığın sönerse
Yörenin kıvrak ve şen türküleri
Dudağında koyu bir hasrete dönerse
Sevgiyle kalın.
