Mehmet Toker

Mehmet Toker

Diyanet Neden Hedefte?

Diyanet Neden Hedefte?

Düşman unsurların, düşüncelerini, hareket tarzlarını, hislerini, geleneklerini ve inançlarını baskı altında tutarak karşı tarafa manevi destek veren unsurların kırılmasını amaçlayan savaş türüne "psikolojik savaş" deniliyor. İnancı zayıflatılmış, manevi güç unsurları yok edilmiş, kırılmış düşman kuvvetlerini fiziki olarak savaş dışı bırakmak, etkisiz hale getirmek daha kolay oluyor. Bunu temin etmek için yapılan her türlü algı operasyonları, propaganda faaliyetleri psikolojik savaşın bir silahı olarak kabul ediliyor.
 
Ülkemizde azgın azınlık diye tabir edilen, kripto İslam ve vatan düşmanlarının Müslüman nüfusa karşı  olan psikolojik savaşı artık narsistlik silahıyla sürdürdüklerini görmemiz gerekiyor.
 
Hatay'da PKK terör örgütü, "ateşin çocukları inisiyatifi" ormanları yakar; narsist azgın azınlığın, psikolojik projeksiyonu anında devreye girer: Diyanetin bütçesi, Orman Bakanlığı'nın bütçesinden fazla.
 
Pandemide vaka sayıları gerilemez, vaka oranı, ölüm oranları bir miktar artar; azgın azınlığın narsizm silahı hemen devreye girer: Diyanetin bütçesi, Sağlık Bakanlığı'nın bütçesinden fazla.
 
Pandemi döneminde uzaktan eğitimde EBA kilitlenir, öğrenciler derslere ulaşamaz hale gelir, internet altyapısı yoğunluğu kaldıramaz; narsist azgın azınlık hemen çığırtkanlığa başlar: Diyanetin bütçesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesinden fazla.
 
Azerbaycan 28 yıl aradan sonra işgal altındaki topraklarını kurtarmak için operasyon başlatır. Ermeniler ciddi anlamda zayiat verir. Narsist azgın azınlık hemen yaygarayı basar: Diyanetin bütçesi, Milli Savunma Bakanlığı'nın bütçesinden fazla.
 
Kıbrıs'ta kapalı Maraş 44 yıl aradan sonra tekrar açılır. Narsist azgın azınlık hemen pankartları asar manşetleri atar: Diyanetin bütçesi, Dış İşleri  Bakanlığı'nın bütçesinden fazla.
 
Karadeniz'de Fatih sondaj gemisi doğalgaz bulur. Bundan rahatsız olan dış güçlerin ikimizdeki temsilcisi azgın azınlık koro halinde bağırmaya başlar: Diyanetin bütçesi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın bütçesinden fazla.
 
Pandemiden dolayı turizm gelirleri ve ülkeye giren turist sayısı düşer. Yine narsist azgın azınlık medya, televizyon aracılığıyla yaygarayı koparır: Diyanetin Bütçesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bütçesinden fazla.
 
Tabii bütçe fazlalılığı içerisinde yalan, yanlış ve iftirada barındırır. Bu örnekleri çoğaltabilirsiniz. Diyaneti hedef alan saldırıları, azgın azınlığın hoşuna gitmeyen, refah standartlarını % 0.5 oranında bile olumsuz etkileyen, ideallerini, hedeflerini geciktiren her türlü olumlu yada olumsuz vakanın sonunda duyabilirsiniz. Bu azgın azınlığın psikolojik savaşta kullanmış olduğu bir psikolojik savaş unsurudur.
 
Narsizm psikolojik savaşta kullanılan en etkili silahlardan birisidir. Gündemi takip eden okuyucularımız bilirler. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin envanterinde ASELSAN tarafından geliştirilen mobil elektronik harp sistemi diye tanımlanan bir silah var: KORAL. Bu ateşli bir silah değil. Düşman radarlarını kör etmek, aldatmak ve şaşırtmak amacı taşır. Yaymış olduğu sinyallerle, düşman radar yayınlarını algılayıp, takip ediyor. Yayınları algıladıktan sonra, frekans değerlerini tespit edip, o frekansların bozarak karşı yayın yapıyor ve böylece düşman unsurları veya düşman radarları kendi dost kuvvetlerini, kendi uçaklarını, savaş unsurlarını; düşman savaş unsuruymuş gibi görüp kendi kendini yok edebiliyor. Kendi kendini bombalamasına sebep oluyor. İşte psikolojik savaştaki "NARSİZM" silahı da tıpkı konvensiyonel savaştaki "KORAL" sistemi gibi çalışıyor. Narsist kişilik özelliklerine sahip kitle, kendilerinden kaynaklı yanlışlar da dahil olmak üzere, gördükleri tüm yanlışların sorumlusu olarak, belirli bir hassas noktayı görüyor ve gösteriyor. Psikolojik projeksiyon denen bu durum psikolojide kişilik bozukluğuna neden olan bir hastalık olarak kabul ediliyor.
 
Narsizm, en temel anlamıyla kişinin yalnızca kendi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmesi, kendisini aşırı derecede sevip, beğenip yüceltmesi anlamına geliyor. İşte içimizdeki bu azgın kripto azınlık, kendi ideolojilerine, kendi megola idealarına o kadar bağlı ki; bu ideolojiyi etkileyecek, her durumu düşman olarak görüp, psikolojik projeksiyon dediğimiz yansıtma ile farklı bir yere kanalize ediyorlar. Kendi çıkarları kendi dünyalarının merkezinde yer aldığı için kendilerinin ya da kendilerinden olan kimselerin neden olduğu durumlarda bile suçu başkalarına atmak için her türlü algı operasyonunu yürütüyorlar. Sürekli kendilerini gizleyerek, perde arkasından iş çevirdiklerinden dolayı narsizm dediğimiz bu yansıtma hastalığı aslında bir anlamda bir kişilik tercihi gibi karşımıza çıkıyor. Doğrudan mücadele edemedikleri güçlere, dinamiklere karşı psikolojik savaş yöntemini kullanmaya devam ediyorlar ve bu durum her hadiseden sonra bir anlamda temcit pilavı gibi karşımıza çıkıyor. Esasında, bu narsist saldırı ile bir taşla üç kuş vurmuş oluyorlar. Birincisi, toplumun manevi destek gücü gibi görmüş oldukları Diyanet'i yıpratmış, baskılamış oluyorlar. İkincisi de kendilerine odaklanan bakışları Diyanet'e yansıtmak suretiyle toplum tepkisini kendi üzerlerinden izale etmiş oluyorlar.  Üçüncüsü de sürekli olarak DİB toplumdaki her türlü olumsuzluğun negatif yansımanın sorumlusuymuş gibi lanse edildiğinden dolayı toplumu Diyanet'in temsil etmiş olduğu İslam dinine karşı olan güvenini de zedelemiş, hatta güvensizlik duymasına destek vermiş oluyorlar. Bu tamamen bilinçli bir tercih, bilinçli bir psikolojik savaştır. Zira içimizdeki azgın azınlığın derdi ne ekonomik, ne kültürel, ne ekolojik bir problemdir. Bunların bütün problemi 1000 yıldır bu milleti ayakta tutan, bir arada tutan, bu toprakların vatan olmasında maya ve harç görevi yapan İslam dini iledir. Bu azgın azınlığın bütün problemi kendime megola idealarına giden yolun üzerinde büyük engel olarak İslam'ı ve İslam dinine inanan Müslümanları görmelerinden dolayıdır.
 
Bugün bu topraklarda İslam adına söz söyleme yetkisini temsil eden Diyanet'i hedefe koyuyorlar. Yüz yıl önce hedefta halife olduğu gibi.  Megola idealarına giden yoldaki en büyük engeli psikolojik olarak yıpratıp işlevsiz hale getirme, İslam'a sarılarak var olan milleti İslam'dan uzaklaştırarak manevi gücünü kırma amacı taşımaktadır. Bu propaganda ve algı operasyonunu o kadar ustaca yapıyorlar ki; Diyanet'in yapmış olduğu hiçbir olumlu faaliyet hiçbir zaman için gündemde hak ettiği yeri bulamıyor. Buna karşılık, en ufak bir olumsuzluk ya da hata abartılarak gündeme getirildiğinden dolayı zihinlerde ciddi anlamda bir septik fırtınaya, şüpheci dalgalanmaya sebep oluyor. Bugün, Müslüman toplum olarak bizlerin sadece nükleer, biyolojik, teknolojik, konvensiyonel savaş tehlikesi ile karşı karşıya olmadığımızı aynı zamanda hem dışarıdaki ağababaları hem de içimizdeki işbirlikçi azgın azınlık tarafından ciddi bir psikolojik savaşın içerisinde, narsistler bombardımana tabi tutulduğumuzu da görmemiz gerekiyor. Doğrudan iktidarı hedef alamayan ya da İslam'a ve Müslümanlara karşı olan kinlerini doğrudan kusamayan bu kitle İslam dini adına toplumu aydınlatma ve Müslümanların ibadethanelerini yönetme görevini elinde bulunduran Diyanete saldırıyorlar. Son zamanlarda cepheye daha da genişletme arayışları içerisinde olduğunu görüyoruz. Diyanet'in kontrolünde olmayan bir takım STK'ların yapmış olduğu yanlışların faturasını da Diyanet'e kesmek suretiyle farklı cepheler oluşturulduğu dikkatli bir gözlemcinin gözünden kaçmayacaktır.
 
Burada Nisa Sûresi 46. ayeti kerime bize psikolojik savaştaki narsizm silahının, algı ve propaganda mermilerinin nasıl kullanıldığını hatırlatıyor. Bu savaş hakkındaki bilgilendirme bize 1400 yıl öncesinden öğretiliyor. Ama biz rehberden, kaynaktan bi-haber yaşadığımız için bu narsist salvoları gerçek gibi görüyoruz. Ya da sessizce kabullenme yoluna gidiyoruz. Nisa Sûresi 46. ayeti kerime meali şunu ifade ediyor: "Yahudilerden bir kısmı kelimelerin mânalarını çarpıtıyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “işittik ve karşı geldik; dinle, dinlemez olası, râinâ” diyorlar. Eğer onlar “Dinledik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat inkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar." İşte burada dikkatimizi çeken, kelimelerin manasını çarptırarak, dillerin eğip bükerek, dine saldırmak, algıyı yönetmek ve hakareti bile sanki gerçeğin tercümesi gibi ifade etmek ve dini, din adına konuşanı hedefe koymak bugün yeni karşımıza çıkmış günübirlik bir hadise değildir. Günümüzden 6000 yıl önce de böyleydi, 1400 yıl önce de böyleydi, şimdi de böyle, yarın da böyle olacak. Çünkü tevhid dininin düşmanlarının sahip olduğu psikoloji, kullandıkları yöntem hiç değişmiyor. Yeter ki biz Kur'an'ın rehberliğinde günümüzü görebilelim.
 
Şimdi şu soruyu sormakta fayda var. Diyanet çalışanları üzerlerindeki bu psikolojik narsist baskıya karşıya güçlü bir savunma mekanizması geliştirebildiler mi; yoksa gözümüzdeki saman çöplerinin sudaki yansımasını mertek olarak görüp, suyu dövmeye devam mı ediyoruz? Pireleri deve yapıp, yorganı yakmanın yollarını mı arıyoruz? Gezi Parkı'nda meselenin ağaç olmadığı gibi; mesele ne Diyanet'in bütçesi, ne de bizzat Diyanet'in kendisi veya başkanıdır. Hesaplaşma çok daha büyük. Kapımızdaki duman, büyük bir yangının habercisidir. Kapımızdaki dumandan şikayetlenmek yerine yangını söndürmenin mücadelesini vermeliyiz.  Yoksa yarın bir gün ateş kapıya dayandığında, dumandan göz gözü görmez olduğunda, çırpınmanın bir faydası olmayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR