Mehmet Toker

Mehmet Toker

İslamsız Mevlevilik Olur mu?

İslamsız Mevlevilik Olur mu?

749. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri, hitama ereli bir hafta oldu. Fakat geçtiğimiz bu bir haftalık zaman zarfında sosyal medyaya birkaç adet video kaydı düştü. Bir tanesi, içerisinde farklı ülke vatandaşlarının da olduğu, kadınlı erkekli yüz kişi civarında bir grubun, 17 Aralık gecesi Mevlana meydanında gecenin ilerleyen saatlerinde hareketli müzikler eşliğinde bir nevi oryantal dans yapmalarıydı. Bunu Mevlana'nın düğün gecesini kutlama gibi lanse ediyorlardı. Diğer ikinci ve üçüncü videolarda Konya'daki farklı kafelerde yine Avrupalı, İranlı, Uzakdoğulu farklı milletlerden kendilerini Mevelevi/Rumî/ Sûfî olarak isimlendiren içlerinde kendi vatandaşlarımızın da bulunduğu gruplar güya Mevlevi ayini yapıyor ve zikir çekip, ilahiler eşliğinde eğleniyorlardı. Eğlenmek diyorum, çünkü yapılan her üç fiilinde sema ile, mevlevilikle, maneviyatla herhangi bir ilgisinin olduğunu ifade etmek güç gözüküyor. Bu üç videoda yansıyanlar esasen buzdağının gözüken kısmının küçücük bir parçası.

Son dönemlerde Hz. Mevlana ve Mevlevilik üzerinden "insanlık dini", "ortak din" çıkarma zorlamalarını bir proje dahilinde yürütüldüğü ifade ediliyor veya gözlemleniyor .

Mevlevilik: "Ben yaşadığım müddetçe Kur'ân'ın kölesiyim. Ben, Hz. Muhammed Mustafa'nın yolunun toprağıyım. Biri benden bundan başkasını naklederse, Ondan da şikayetçiyim, o sözden de şikayetçiyim." felsefesinin 750 yıllık yolu iken ve Allah aşkı, peygamber sevgisi ve dünya zindanından uzaklaşma düşüncesi üzerine inşa edilmiş bir kulluk anlayışı iken, bugün geldiğimiz noktada maalesef sadece folklorik gösterilere hapsolmuş ve ticarileşmiş bir Mevlevilik ya da İngilizlerin ifadesiyle Rumîlik icra ediliyor.

Mevlevilik, 3 Mart 1924'te çıkarılan tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunuyla beraber ciddi bir inkıtaya uğramıştır. 1946'ya kadar sessiz kalmış ve geçen 22 yıllık süreç içerisinde Mevlevi külliyatına vâkıf dedegân ve dervişân kalmamıştır. 1946 yılında tekrar başlayan Sema törenleri, 1950'li yıllardan itibaren biraz daha canlanmış ve 1991 yılına geldiğinde ise Kültür Bakanlığına bağlı olarak kurulan Kültür Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu ve Sema Grubu tarafından icra edilen Sema, bir nevi resmi bir hüviyet kazanmıştır. Mevlana'nın doğumunun 800. yılı olan 2007 yılının UNESCO tarafından "Mevlana Yılı" ilan edilmesi Mevlana'yı uluslararası boyutta daha tanınır bir hale getirmiştir. Ancak o yıllardan itibaren Mevlevilik ve etrafındaki bir takım simge, sembol ve uygulamalar, kapitalizmin dayanılmaz hafifliğine kapılarak ticarileşmiştir. Bununla beraber hoşgörü, hümanizm, insan sevgisi ve sevgi dini! v.b kavramlar, sloganlaştırılarak Mevleviliğin adeta içi boşaltılmıştır. Mevlana ve Mevlevilik etrafında oluşturulan bu ticari rant alanı maalesef sadece rant olmakla kalmamış ve icazeti destinden ma'mûl, kerameti kendinden menkûl kimselerin dede, şeyh vb. unvanlarla arz-ı endam edip binlerle ifade edilen mürit ve mürideleri etrafına toplayarak Mevlevimsi bir kolonileşmeye gitmişlerdir.

Özellikle Batı dünyasında hoşgörü, hümanizm, sevgi, sevgi dini vb. kavramlar vurgulanarak, Ebu Sait Ebu'l Hayr'a ait olduğu bilinen: "Gel, ne olursan ol yine gel!" rubaisi ile yapılan Rûmilik propagandalarıyla Dünya üzerinde Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu coğrafyasında pek çok insana ulaşılmıştır. Herhangi bir ilmi, bilgisi, tasavvufi yeterliliği olmayan, icazeti destinden ma'mûl, kerameti kendinden menkûl Mevlevi Şey(h/s)i olarak lanse edilen kimseler, binlerle ifade edilen sayıda mürit ve mürideleri etraflarında toplayarak, nüfûz ve nüfusun gücünü de kullanarak kontrolsüz koloniler haline gelmiştir. Bu şahısların etrafında halakalanan müritlerin pek çoğu kendi ifadeleriyle: "Müslüman, Hristiyan veya herhangi bir din mensubu olmadıklarını ve Rûmi ya da Mevlevî olduklarını" ifade etmektedirler.

Uzak doğu mistisizmi ile harmanlanan yeni neosûfist yaklaşım, Mevleviliği paravan olarak kullanıp, neosûfizmin misyonerleri haline gelmiştir. Batıda hızla gelişen ve islamsız tasavvuf diye de adlandırabileceğimiz bu cereyan, Sufi Yolu, Mevlevilik Yolu, Rumi Yolu gibi isimlerle ifade edilmektedir. Her türlü dini yükümlülükten uzak, müzik eşliğinde danslarla transa geçmeyi manevi bir haz ve ruhi bir itmi'nân olarak gören/gösteren bu anlayış, hem İslam'a hem de Mevleviliğe ciddi manada zarar vermektedir.

Mevleviliğin vitrini veya zahiri yönü olarak değerlendirilebilecek olan sema, artık folkorik bir dans mesabesine indirilmiştir. Mevlana ve ya semazenleri tasvir eden biblolar sanki bir aracı gibi değerlendirilerek, Uzakdoğu'da minik Buda heykelciklerine gösterilen ilgi veya yüklenen anlama yakın bir hale büründürülmüştür. İslam Dini, islamofobik bir takım söylemlerle dünya gündeminde ötekileştirilirken, terörizmle bağdaştırmak suretiyle yargısız infaza tabi tutulurken, Müslümanlar ve Müslümanların her türlü insani faaliyetleri dahi müsamahasız bir şekilde bazı ülkeler tarafından yasaklanırken, Mevlevilik ya da Batı söylemiyle Rûmiliğin yaygınlaştırılması ve alternatif hümanist bir inanç sistemi gibi lanse edilmesi düşündürücüdür. Hiçbir müeyyidesi olmayan, hatta insan haz ve nefsani arzularını sınırlayan herhangi bir kırmızı çizgisi olmayan, eşcinselliğin bile insan hakkı olarak görüldüğü bu yeni akım, maalesef Hz. Mevlana ve öğretisini paravan olarak kullanmaktadır. Budizm, Hinduizm, Maniheizm ve Hristiyanlıkta aradığını bulamayanlar, manevi doygunluk yaşayamayanlar bir çıkış ve kaçış yolu olarak Rumiliği ve İslamsız mevleviliği bir deneme amacı olarak görmektedirler.

Bugün Mevlana'nın öğretisi olan Mevlevilik özünden koparılmış, sadece kabuğu kalmış, manasını yitirmiş, sadece görüntüden ibaret bir hale getirilmiştir. Özünden koparılan kökü ile bağlantısı kesilen her mefhum, her türlü sel ve rüzgarın önünde sürüklenmeye mahkumdur. Mevlana Araştırma Enstitülerinin ve Hz. Mevlana'ya ev sahipliği yapan Konya'nın, idareci ve kanaat önderlerinin; bu köksüz, asılsız, Mevlana'yı kullanarak ideolojik ve ticari nüfuz elde edenlerden, kendi kapitalist emelleri doğrultusunda taraftar toplayanlardan rahatsızlıkları var ise daha yüksek sesle bunu dillendirmeleri lazım. Mevlana'yı anmak ve anlamak birkaç sema gösterisi, üç-beş panel, birkaç konferans ve daha fazla turist demek olmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR