Musab Seyithan

Musab Seyithan

Tatil Anlayışımız ve Kesintisiz Eğitim

Tatil Anlayışımız ve Kesintisiz Eğitim

Tatil, çalışmaya belli bir süre ara verme anlamına gelir. Arapçada “boş kalmak, işlevsiz olmak” manalarını ifade eder. Hâlbuki bir Müslümanın boş kaldığı, ibadet ve amelden uzak olduğu bir zaman dilimi söz konusu değildir. Senenin her günü, kullukla geçirilmelidir. Cenâb-ı Hakk’ın kâinatta koymuş olduğu düzen ve işleyişte bu manada bir tatile yer verilmemiştir. Zira kâinatta en ufak bir tekleme ve duraksama, tüm dengeleri altüst eder. Vücudumuzdaki organlarda bile bunu müşahede edebiliriz. Mesela kalp, tatil yapayım, biraz durayım dese halimiz ne olur?  Mevta oluruz. Dolayısıyla “işlevsiz kalma” anlamında tatil yaptığımızda da hayatımızı mevtalaştırırız. 

Bir Müslüman bazı işlerini belli bir süre durdurabilir. Ama bu süre içinde vaktini boş geçirmemesi, başka faydalı işlerle doldurması gerekir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bir işi bitirdiğinde bir başkasına sarıl. Ne beklersen yalnız Rabbinden bekle.” (94İnşirah:7-8)  Bu ayetten anlaşılan şudur ki; bir Müslümanın tatili, istirahat etme adına belirli bir zaman dilimini boş ve manasız şeylerle geçirmek değil, “dünyevî ya da uhrevî faydası bulunan işlere intikal etme, ortam ve mekân değişimi” şeklinde olmalıdır.

Evet, duyarlı Müslüman, her zaman bir iştedir. Onun gerçek anlamda istirahat edeceği yer cennettir. Bu dünya onun için bir imtihan yeridir, imtihanda ise boş durmak ve gaflet içerisinde bulunmak uygun değildir. Müslüman her zaman hayırlı işte olmalı ve bu işte yorulmalı ve başka hayırlı iş ile dinlenmelidir. O, dinlenirken de dinden uzak kalamaz.

İbadetlerde, ailemize ve topluma karşı olan sorumluluklarımızda tatil olmaz. Tatili bir iş değişikliği, bilgi ve görgüyü artırma ve yaşanan ortamı değiştirip farklı işler yaparak dinlenme şeklinde anlayabiliriz.

İki nimet vardır. İnsanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: (Bunlar) Sıhhat ve boş vakit!”(Buhârî, Rikâk,1)

Zaman, her saniyesi istesek de istemesek de, hiç aksamadan geçip giden, tekrarı olmayan ve azlığından yakındığımız bir kaynaktır. İyi değerlendirilirse lehimize olan, kullanılmazsa ve boş geçirilirse heder olup giden bir sermayedir. Bununla birlikte ne kadar da hoyratça kullanılan, ne kadar da çok israf edilen bir nimettir zaman…

İşte hemen hepimizin beklediği tatil geldi çattı. Çocuklarımız Koronadan dolayı uzun bir süre okullarından uzak kaldı ve yaz boyunca da kalacak. Bu durumda onları işlevsiz bırakmamak da biz velilere düşüyor. Çünkü eğitim bir süreç işidir. Bir yerde başlayıp öbür yerde bitmez. Eğitim “Minel mehdi ile’l lahdi/Beşikten mezara kadar” kesintisiz devam eder. 

Dinlenme zamanları olarak algıladığımız bu tatiller, Allah Rasûlü’nün beyan ettiği gibi, değerini bilmediğimiz boş vakit dilimlerinden birisidir. Asıl itibariyle İslâm’da bizim algıladığımız gibi bir tatil anlayışı mevcut değildir. 

Zengin kesime göre tatil, günah işleyebilmek için hazırlanmış ortamlarda doyasıya eğelenmek, malı ve zamanı bol bol israf etmektir. Çalışan kesime göre tatil, biriktirebildiği üç beş kuruşu israf ettiği bir zaman dilimidir. Bu sebeple batıdan gelen tatil anlayışı, ne sebepleri, ne uygulama biçimi, ne de sonuçları itibariyle bize uyar.

Allah Teâlâ, “Bir işi bitirdiğinde bir başkasına sarıl” diye emrettiğine göre bizim tatilimiz, yeni ve faydalı işlerin yapıldığı, malın ve zamanın israf edilmediği bir zaman dilimidir.

Peki, neler yapılabilir ve bu tatiller en güzel şekilde nasıl değerlendirilebilir?

Eğer amaç güzel ve doğru olduğu halde, o amaca götüren yol doğru değilse, çoğu zaman istenilenin tersiyle karşılaşılır. İlk önce dikkat edilmesi gereken husus şudur ki; “nasıl olsa tatil” düşüncesiyle hareket edip çocuklarımız başıboş bırakılmamalı, özellikle iyi bir arkadaş ortamı oluşturmasına yardımcı olunmalıdır. Mutlaka samimi arkadaşları olmalı, yaz kurslarına devam etmeli, hem dinî, hem sosyal, hem de spor etkinliklerine katılmalıdır. Böylece Peygamberimiz (s.a.v.)’in, “Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretenlerinizdir”(Buhârî,Fedâilu’l-Kur’ân,21) müjdesine uygun düşen bir yol seçilmiş olur.

Unutmayalım ki çocuklar, bir fotoğraf makinesi gibi evdeki konuşmaların, olay ve hareketlerin resmini çekerler. Çocuk, görerek, duyarak, taklit ederek öğrenir. Kişiliği de, çevresinde görüp duyduklarına göre oluşur. Bundan dolayıdır ki, din eğitimine en sağlıklı başlangıç, çocuğun, dinin yaşandığı bir ortamda, hayatını dinin gereklerine göre düzenleyen bir aile ya da çevre içinde bulunması, ya da bulundurulması ile gerçekleşebilir. Bu sebeple evlerimizin gündemi İslâm ve Kur'ân’dan uzak kalmamalıdır. Bu ortamda büyüyen çocuklar, seve seve Kur'an öğrenmeyi isteyeceklerdir. Tam aksine pembe dizileri ve lüzumsuz programları izleyen bir ailede, çocukların Kur'an sevgisiyle büyümeleri çok zordur. Yıl boyunca, Kur'an veya sohbete ayırdığımız haftada bir-iki gecemizi, çocuklarımızın Kur’an öğrenmede yoğunlaştıkları bu tatil günlerinde, beş geceye çıkarabiliriz. Bu gecelerde, ailenin bütün fertlerinin katılımıyla, dili kolayca anlaşılabilecek bir tefsir veya hadis kitabından bir bölüm okunup açıklanabilir. Eğer okuma işi sırayla çocuklara da yaptırılırsa, evde ayrı bir manevi havanın estiği fark edilecektir. Hafta sonunda da -fizikî mesafeye dikkat etmek şartıyla- ailece, uygun alanlarda piknik yapılarak, aile saadetine katkıda bulunacak nitelikli beraberlikler yapılır.

Tatili fırsat bilerek çocuklarımıza daha çok zaman ayırmalıyız. Çocuğun seviyesine inmeliyiz. Unutmayalım ki, o erişkin olmadı; ama biz çocuk olduk. Onun yaşlarında neler yaşadığımızı, hissettiğimizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabiliriz. Yoksa çocuğumuz bizi “anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber” gibi görebilir.

Şunu unutmayın ki, çocuğunuza yardımcı olabilmeniz için mükemmel olmanız gerekmez, ama samimi olmanız ve ilgi göstermeniz şarttır.

Ebeveynler olarak hem kendimizin, hem yavrularımızın ahireti için; haydi, evlerimizi Kur’an okulu haline getirmeye ve içinde yaşayanları da bu okulun öğrencileri yapmaya! Her şey kendi gayretimize bağlı. Biz çaba göstereceğiz, Rabbimizin, “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”(66Tahrîm:6) buyruğuna kulak vereceğiz ki, O da halimizi ıslah etsin ve neslimizi korusun.

Rabbimiz, neslimizi Kur'ân ruhuyla ve nuruyla süslesin, evimiz Cennet’ten bir bahçe olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi
SON YAZILAR