Mehmet Toker

Mehmet Toker

Uzaktaki Yakın Komşu Moğolistan (1)

Uzaktaki Yakın Komşu Moğolistan (1)

Son 2 hafta yazılarıma ara vermek durumunda kalmıştım. Zira geçen hafta Moğolistan'daydım. Bir önceki hafta da gündem ve programlarımdaki  yoğunluktan dolayı yazımı yazıp yetiştiremedim. Bu hafta ve takip eden haftalarda Moğollistan seyahatimizle ilgili hatıra ve düşüncelerimi paylaşmaya çalışacağım.

Ülkelerin sınır komşuları vardır. Birde bazı ülkelerin sınır ortaklığı olmadığı halde, tarihi,  kültürel, insani açıdan sınırsız komşulukları vardır. İşte sınır komşumuz olmadığı halde sınırsız komşuluğumuzun olduğu, Moğolistana yaptığımız  seyahatimizi bir yazı dizisi halinde sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

 

Moğolistan, haritaya baktığımız zaman, Türkiye'den sekizbin küsur kilometre uzaklıktaki bir ülke. Ancak gidip başkent  Ulan Batur'un sokaklarında gezmeye başladığınız da, insanları ile muhatap olup müşterek vakit geçirdiğinizde, Moğolistan'da yaşayan Kazak Müslümanlarla konuşmaya başladığınızda aslında harita üzerindeki bu uzak ülkenin çok çok yakın olduğunu görüyorsunuz. Moğolistan seyahatimiz,10 Eylül'de almış olduğum bir telefonda başladı. 2001 yılında Konya'da faaliyete başlamış, Konya'da örgütlenmiş olup, dünyada 44 ülkede faaliyet gösteren Dost Eli Dernek Başkanımız Mevlüt Yıldırım Bey'den gelen telefon: "acil görüşmemiz gerekir" diyordu. Görüşmeye gittiğimde TİKA,  Dost Eli Derneği, Moğolistan Milli Üniversitesi, Moğolistan El Birliği Derneği ile ortak bir proje kapsamında Moğolistan Milli Üniversitesi'nde ders vermem teklif edildi. Böyle bir projede yer almak ve bu projenin bir parçası olmak elbette ki çok önemliydi. Zira bizden kilometrelerce uzakta olan ama ortaokuldan beri tarih derslerinde okumuş olduğumuz, ata yurdu olarak öğrendiğimiz bir ülkeye gidip, oradaki üniversite gençliğine İslam'ı anlatacak olmanın heyecanını tüm hücrelerimde hissettim.

20 Eylül 28 Eylül tarihleri arasında 1 haftalık seyahatimizde Moğolistan Milli Üniversitesi'nde lisans ve yüksek lisans düzeyinde derslere girecek, akabinde Moğolistan'daki sivil toplum kuruluşları ile karşılıklı işbirliği ve geliştirme projesi üzerinde durulacaktı. "Sivil Toplum Kuruluşlarında Kapasite Gelişimi ve Yükseköğretim Kurumları Arası İlişkilerin Geliştirilmesi Projesi" coğrafya olarak birbirine uzak ama kültür olarak birbirine cok yakın, ortak tarihi geçmişi olan iki ülke arasında kurulan yeni bir köprüydü.  Böyle bir proje Moğolistan tarihinde bir ilkti. Ve 20 eylül cuma günü sabahı 07:50 uçağı ile Konya'dan İstanbul'a uçtuk. Yeni İstanbul havaalanı büyüklüğü, düzeni, işlevselliği, temizliği ile tüm yolcularını adeta büyülüyor. Yabancı turistlerin hayran hayran bakışlarını ve havaalanının her karesini fotoğraflamak istemelerini gördükçe ayrı bir kıvanç duyuyorsunuz.

Türkiyenin diğer iki şehrinden gelen kıymetli hocalarımızla buluşuyoruz.  İstanbul'dan da akşam 19.10 uçağı ile Moğolistan'a hareket ettik. Ekibimizde projenin organizatörü ve projenin sahadaki uygulanmasından sorumlu olan Dost Eli Derneği Başkanımız Mevlüt Yıldırım, Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın hocam, Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Yönetim Bilimleri Hocası Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş hocam, Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Dinler Tarihi Öğretim Üyesi Dr. İsmail Başaran hocam  ve 6 Ağustos'ta görevi devreden MEB Talim Terbiye Kurulu Eski Başkanı Dr. Alparslan Durmuş hocamla beraber 6 kişilik bir ekiple yola çıktık. 5 saatlik bir uçuşun ardından, Kırgızistan başkenti Bişkek'te yer alan Manas havalimanında uçağımız mola verdi. İnsanın içerisinden otobüs yolculuklarında duymaya alışık olduğumuz şekliyle:   "Konya-İstanbul istikametinden gelip, Ulan Batur istikametine gitmekte olan THY turizmin sayın yolcuları kaptan pilotunuz bir saat çay ve ihtiyaç molası vermiştir." anonsunu bekledim ancak esasında ama öyle bir anımız olmadı. Ekibin arasında bir espri konusu olarak kaldı.  Bir saatlik molanın ardından tekrar Bişkek'ten Ulan Batur'a doğru uçuşa geçtik. Yine 5 saatlik uçuşun ardından olan Moğolistan'ın başkenti Ulan Batur'a indik.

Ülkeye girişte  -Komunist rejimin bir kalıntısı olarak değerlendirebileceğiniz- küçük bir form doldurmak zorunda kalıyorsunuz. Ne için geldiniz? Nerede kalacaksınız?  Ne zaman gideceksiniz? vb sorulara cevap veriyorsunuz.   İndiğimiz andan itibaren sanki yabancı bir ülkeye gelmiş değil de daha önce uzun süreler bulunmuş olduğumuz ve kısa bir ayrılıktan sonra tekrar kavuştuğumuz bir ülkeye inmiş gibi bir duygu kapladı içimizi. Ulan Batur Havalimanında DİB Moğolistan Din Hizmetleri Müşavirimiz Sabri Demir ve Moğolistan Ulan Batur da faaliyet gösteren El Birliği Derneği yönetim kurulu üyeleri Kaan Ermekey, Jenisbek Gulanbatu, Yestai Ahmed beylerin sıcak karşılaması bizim bu duygu ve düşüncelerimizi  daha da perçinlemiş oldu. Ulan Batur da misafir olarak kalacağımız mekandaki kahvaltıdan sonra sıcağı sıcağına Atayurt olarak bilmiş olduğunuz Ötüken diyarına doğru yolculuğumuz başladı.  Moğolistan'da ilk gözümüze çarpan hususun, Ulan Batur'un Moğolistan geneline göre gelişmis bir şehir olduğu. Şehirde 70 yıl komünizm rejimi altında yaşamış olmanın izleri hemen hissediliyor.  Şehrin hemen kenarında, hatta bugün bir iki tanesi şehir içinde kalmış diye değerlendirebileceğimiz 4 adet kömürlü elektrik üretim santrali ve merkezi ısıtma sistemi ilk gözümüze çarpan yapılar oluyor. Çok katlı binalar, rezidanslar cadde üstünü süslemekle beraber, arka sokakların eski, yaşlı, bakımsız binaları tam bir tezat oluşturuyor. Şehrin ana caddeleri, komünizmden çıkıp kapitalizme kucak açmanın etkisiyle, global tüketim markalarının şubeleri ile dolu olsa da, cadde üzerinde lüks sayılabilecek binalar iş merkezleri konutlar yer almış olsa da, 2 sokak arkaya geçtiğiniz zaman komünizm döneminde güya eşitlik anlayışına bağlı olarak imal edilmiş olan binalar ve yapılar ile bakımsız sokakları görüyorsunuz.  Caddelerin renkli yüzünün zıttına, arka sokaklar'da gri, tek renk, tekdüze bir dünya sizi karşılıyor.  Yine Moğolistan'da ilk dikkatinizi çekecek olan husus, trafiğin tam bir keşmekeş olduğu.  Zira araçların büyük bir kısmının direksiyonu sağda. Geri kalanında direksiyonları solda.  Ancak trafik sağdan  akıyor.  Direksiyonun sağda olup trafiğin sağdan akması ve aynı trafikten direksiyonu solda olan araçlarında bulunması, özellikle yol ve caddeleri bugünkü araç sayısına cevap veremeyen Ulan Batur merkezinde ciddi bir kaosa ve trafik yoğunluğuna ve trafik karmaşasına sebep oluyor. Şehri dışarıya çıktığımız zaman şehirlerarası yolların da bakımsız, araba lastiğini yarıp patlatacak kadar büyüklükte ve derinlikte çukurlarla dolu olduğunu görüyorsunuz.  Ülkenin içerisinde bulunmuş olduğu ekonomik durumu, yollara da yansımış durumda.

Moğolistan'da komünizm rejimi hakim olduktan sonra kullanılmaya başlayan Kiril alfabesi ile yazılmış levhalar, tabelalar, reklam panoları dikkatimizi çekiyor ve Kiril alfabesini çözmeye, ne yazdığını okumaya çalışıyoruz. Tıpkı ülkemizdeki, Osmanlı'dan cumhuriyet' geçiş dönemindeki rejim değişikliğinde  olduğu gibi  Moğolistan'da da rejim değişikliği esnasında alfabe değişikliği yapıldığını öğreniyoruz.  

İlk bakışta insana; "ben bir zıtlıklar ülkesiyim, zıtlıklar ülkesine hoşgeldiniz" imajı versede bu duruma çok çabuk adapte oluyorsunuz. Zira bizleri karşılayan ekibin sıcaklığı, samimiyeti, bütün olumsuz gibi gözüken farklı dünyayı, renkli bir dünyaya, kendine özgü, özgün bir farklılığa çeviriyor. Türkiye'de eğitim görmüş ve Moğolistan'a dönmüş, Moğolistan vatandaşı Kazak asıllı Müslüman topluluğunun samimiyeti, misafirperverliği, o komünizm etkisini taşıyan soğuk havayı bir anda sıcak samimi bir ortama ve kaynaşmaya çeviriyor.  Araçlarımızla Gobi Gölü istikametine doğru, Ulan Batur'dan yola çıktığımızda yol kenarındaki Gök Tengri dinine ait ve Şamanistik izler taşıyan mekanları, "Vudu'ları" görmek bizleri şaşırtmıyor. (Vudu: Ortalama yumruk büyüklüğğündeki taşların yığılarak üzerine bir direk diklip renkli çaput, bez, günümüzde naylon bağlanarak oluşturulmuş Şamanist dua mekanları.)

Göz alabildiğince ufka kadar uzanan bazen dümdüz, bazen küçük tepeler ve engebeler ile oluşan çayırlık mera araziler ve arazilerin üzerinde otlayan koyun, keçi, inek ve at sürüleri zihinlerimizde genel bir Moğolistan manzarası çiziyor. Kapadokya için ifade edilen "özgür atlar ülkesi" tanımlamasının,  Moğolistan için de geçerli bir tanımlama olduğunu söyleyebiliriz. Ufka kadar uzayan meralarda, mevsim itibariyle hafif sararmış olsa da otlayan sürüler halindeki atları gördüğünüzde sanki yılkı atları gibi düşünüyorsunuz.  Ancak bu atların insanlar tarafından beslenip büyütülen ve yaklaşmakta olan kış mevsimi öncesi kışlık et ihtiyacını karşılamak için yetiştirilen atlar olduğunu ve bir kısmının kesilecek olduğunu öğrendiğinizde aslında bu özgürlüğün göreceli bir özgürlük olduğu hemen bu kanaate kapılmanızın erken olduğunu kulağınıza fısıldıyor. Üç araçlık mini bir konvoyla diğer araçlarda Kaan, Kanat beylerin, Nusret Beyin, bizim aracımızda da Jenisbek ve Yestai beylerin değişimli şöforlüğünde Ötükene doğru yolculuğumuz devam ediyor. Haftaya ata yurdu Ötüken'deyiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR