Prof. Dr. Önder Kutlu

Prof. Dr. Önder Kutlu

Herkes kendi işini yapsın

Herkes kendi işini yapsın

İnsani gelişmişlik endeksleri düşük ülkelerde insanlar kendi işlerini yapmıyor, kalmaları gerektiği çizgide durmuyorlar. Bu toplumlar tatmin edilmemiş duyguların, karşılanmamış hırsların ve yapay ihtiyaçların gölgesinde gelişiyorlar. Böylece başıboşluk, vurdumduymazlık ve hadsizlikler ortaya çıkıyor.

Bunu siyasetçi de, memur da, işçi de, serbest çalışan da yapıyor. Ancak özellikle toplumun önüne geçen, tanınan ve hareketleri takip edilen insanlar yapınca problem daha vahim hale geliyor.

Söz gelimi, bugünlerde bir şarkıcının sözlerinin tartışılması, yarın belki bir sinemacı veya türkücünün yapacak olması, önceki gün bir sporcunun aynı kervana katılmış olması hep aynı nedenden kaynaklanan kronik bozukluklar.

Kişilikleri oturmamış insanlar azıcık tanınır hale gelince, saçmalama hürriyeti elde etmiş gibi olur, olmaz meselelere müdahil olma, bilmediği konularda görüş beyan etme acullüğü ile temayüz ediyorlar.

Bunun psiko-sosyal bozukluklar neticesinde ortaya çıktığına inanıyorum. Belki sadece sesi güzel olduğu için kendisine itibar edilen birinin olmadık alanlara açılması, oralara dair fikir beyan etme noktasına gelmesi çok komik olmakla kalmıyor, trajik sorunlara da sebebiyet veriyor.

Azıcık gazı alan uçmaya, sağa-sola saldırmaya başlıyor. Oturmamış kişilikler, yerleşmemiş kimlikler ve hak edilmemiş rütbeler buna neden oluyor.

Kendisine verilen gazı anlayamayan, durması gerektiği noktada duramayan kişiler ortalığı darmaduman ediyor.

Bu kişiler sivrilebilmek için marjinal söylemlere, toplumsal doku ve gerçeklere aykırı fikirlere daha sarılıyorlar. Herkesin söylediğini söyleseler, orta yola itibar etseler kimsenin dikkatini çekemeyecekler. Sivrilebilmek için uçlarda dolaşmaları lazım.

Gezi parkı olayları esnasında bu tiplerden bolca gördük. Nerede işsiz tiyatrocu, kenarda köşede kalmış sinemacı, başarısız şarkıcı, çapsız türkücü varsa akın etti Park’a. Sosyal medya görünürlüklerini ve toplumca takip edilme durumlarını arttırmak ve ranta çevirmek için hareketlendiler.

Oysa sanatçılık, sporculuk, gazetecilik ve akademisyenlik toplumla hemhal olmayı gerektirir.

Bu tipler, kendilerini uç fikirlerle tanımlayarak tam da Tanzimat dönemi soytarılarına özeniyorlar. O günlerde münevver, ‘içinde yaşadığı topluma muhalif olup, düzeni değiştirmeye çalışan kişi’ olarak tanımlanmıştı. İlla karşı olmak gerekirdi ‘aydın’ sayılmak için.

Bugün de akan suya karşı kürek çekme, olmazı başarma, topluma bir şeyler empoze ve enjekte etme misyonu görüyorlar kendilerinde.

Ayrıca, sanat olsun, spor olsun, akademi olsun camiadaki ‘mahalle baskısı’ ve baskın tiplerin belirlediği şartlara uyma zorunluluğu gözlerini kör ediyor bu tiplerin. Karşı olmayana, topluma küfretmeyene türlü engellemeleri reva görüyor, kendilerince çok ciddi bir abluka süreci başlatılıyorlar.

Bir de bilinçli kötülerin rüzgârını ekleyince olay daha karmaşık hale geliyor.

Nesebi, meşrebi, kökü ve kökeni karışık ve belirsiz olanlardan bahsetmedim: İsimleri Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma olsa da kökenleri meçhul. Müslüman görünümlü dinsiz ya da sapık tipler.

Sporcusu sadece sporunu yapsa, türkücüsü sadece türküsünü söylese hiç problem olmayacak.

Bunlara televizyonları işgal eden akademik unvanlı, her şeyi bilen tipleri de ekleyince alın size gelişmemişlik, hadsizlik, dengesizlik iklimi.

Toplum olup, bitenlerden habersiz: İzlediği dizideki karakteriyle, söylediği türkünün zevkiyle ve kazandığı madalyanın cinsiyle değerlendiriyor bunları.

Oysa kendi ellerimizle canavarlar ve toplum düşmanları üretiyoruz. İzleyerek, alkışlayarak veya sessiz kalarak biz de ortak oluruz bunların günahlarına.

Lütfen kendimize gelelim. Değerlerimizin ve zenginliğimizin kıymetini bilelim. Topluma kötülük saçan tiplere prim vermediğimiz gibi destek vermesek, tepkimizi ortaya koysak sorumluluğumuzu yerine getirmiş olacağız.

Herkes haddini ve yerini bilsin…

                                                                                                                                          

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi
SON YAZILAR