Ömer Tokgöz
Ömer Tokgöz Bu Nasırlı Eller Olmasaydı Aç Kalırdık Biz

Bu Nasırlı Eller Olmasaydı Aç Kalırdık Biz

Emek en yüce değerdir. Bir yerlerden aklımda kalmış güzel bir söz hep aklımdadır. Bu nasırlı eller olmasaydı aç kalırdık biz. Resmi adıyla Motorlu Vasıtalar Sanayi'nin kuruluşunda ve Meram Eski yolda Bayraklı Sanayi sitesini kuranlar arasında Sanayi mektebi çıkışlılar hep öncü olmuştur. Bu ilk zanaat erbabının yanında çırak, kalfa ve usta olup yetişenler bu üretim kervanını yürütmüşlerdir.

Birçok Konyalı gibi benimde yolum bu meslek erbabının işini gördüğü ve sanatını icra ettiği yerlerden geçti. 1970’li yıllardan beri zanaat ve sanayici erbabı ile bazen rahmetli babam ile eş dost ziyareti, bazen muhasebe işlemleri, bazen emektar otomobilimin bakım ve tamiratı bazen de kamu görevim nedeniyle tanışıklığım olmuştur. Konya’daki Aydınlık tarafındaki eski sanayi ve Bayraklı sanayi ile Ankara’da Ostim, Siteler ve İskitler tarafındaki dükkanlara dışarıdan bakınca veya bir tamirat nedeniyle içeri girince sizi karanlık bir atmosfer karşılar.

mer-tokgoz-1.jpg

Sanayideki iş ortamları biraz gara düzen, yağ ve kir pas içinde kalmıştır. Nereye baksanız oturacak temiz bir iskemle dahi yoktur. Çoğu dükkânda lavabo var, WC yoktur. Çok az kısmı hariç birçoğunda soyunma kabini ve odası ise lalettayin yerlerdedir. Kışın yanık yağ sobaları ile ve ele ne geçerse yakılan tınal sobalar, kovalı sobalar ve özel imalat varil veya yanık yağ gibi çevreyi kirleten ısınma sobaları ile idare edilir.

Ücretler haftalık veya iş/parça başıdır. Aylık sisteme epeyce sonraları geçilmiştir. Mesai mefhumu yazın başka kışın başkadır. Yazın yatsıya kadar yani hava kararana kadar müşteriye göre işler saat 19-30-20.30'u bulur. Fazla mesai ücreti hiç duyulmamıştır. Çıraklık eğitimine gönderme ise 1980'lardan sonra yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu sanayilerde çalışanların sigortalı gösterilme ve 25 yıl sonunda emekli olma durumları nasıldır? Ayrıca araştırmak lazım. Yemek karınca kararınca bazen kuru pilav, menemene kaşık sallama bazen de anlaşılan lokantadan yeme ile veya yemek yapılıyor ise öylece idare edilir.

Konya'da bundan 60-70 yıl önce çarşıda katıkçı dükkanları ile tek tük aşçı dükkânı ve lokanta ile bol miktarda kebapçı dükkânı bulunuyor idi. Bu kebapçı dükkanları genellikle bugün Kebapçılar içi denilen yerde toplanmışlardı. Çarşı esnafı; lokanta yemeklerinden ziyade kebapçı dükkanlarında özel hazırlanmış fırın kebabı ile karın doyururdu. Çünkü lokantalardaki sulu yemeklerin en iyilerini zevlerinde yiyebilirlerdi. (https://www.islamiokul.com/kutuphane/muhtelif/mevlana/konyayemekleri.htm)

Daha önceleri Eski Garaj civarında ve eski sanayide esnaf yanında çalışan çırak ve kalfalar için 100 gr. peynir, zeytin, helva, sucuk ile beraber yarım ekmek tarzında beslenme imkânı sunan ve bugünlerde nostaljik bir unvan olarak görülen “katıkçı dükkanları olurdu. Katık ekmek yemek aynı zamanda yeme içme işinde tasarruflu davranmak, az para harcamak demekti. Sandviç ekmek ve tost büfeleri daha sonra çıkmıştır. 1970’li yıllardan itibaren ortaya karışık etli ekmek fırınları ve lokanta menüsü ile idare edile gelmiştir. Bedesten içinde yapılan fırın kebabı yemek ise biraz daha lüks sayılırdı. Rahmetli babam askerden önce yorgancı olarak Harmancıklı Kara Bekir ustanın yanında çıraklığa başlamış ve askerden gelince de yorgancı ustası olarak 1970’lerin başına kadar yorgancılığa devam etmişti. Bedesten ve eski garaj civarındaki işçilerin katıkçı dükkanından yemek yediklerini bir emekçi/proleter çocuğu olarak bana hatıra olarak bire bir anlatmıştır. (https://www.lugatim.com/s/katık)

Okumayacaksan seni çıraklığa ve sanata veririm sözü ebeveynlerin ilkokulu bitiren çocukları için ciddi bir mesleğe yöneltme sözüdür ve Konyalı dediğini yapar. Sanayiden önceki devirlerde Konyalılar ilkokulu bitiren çocuklarını meslek edinmek ve yetişmek üzere sanata verirler idi. Bazen çırak usta uyumu sağlanır. Bazen de pek istidat ve kabiliyetine bakmadan bu işlem yapıldığı için doğru alanı buluncaya kadar çırak adayı sık sık usta değiştirir idi. Genellikle çırak adayları marangoz, bakırcı, kalaycı, kunduracı, yorgancı, terzi, tezgahtar, kaportacı, tornacı, garson gibi sanat dallarına verilirdi. Konya’da bir diğer gelenek ise çocukları çıraklığa adım atmadan önce bir sene Kuran kursuna yazdırmak idi. Genellikle çocuk hafızlığa yöneltilir veya manevi değerlerini öğrenip sonra sanata gitsin diye gayret ederlerdi. Ustaya teslim edilen çırak eti senin kemiği benim diye teslim edilirdi.

İstisnalar hariç olmak üzere usta aynı zamanda çırak için rehber insandı. Kendine emanet edilen çırağa edep adap öğretirdi. İş ve meslek ahlakı çalışırken öğrenilir ve müşteriye saygı nasıl gösterilir bellenirdi. Ustanın karşısında sigara içilmez, bacak bacak üstüne atılmazdı. Usta çırağını korur, kollar ve gözetirdi. Yeri gelir düğününe derneğine katkı sağlardı. Yıllar sonra ustasını görüp eline sarılan insanlar gördüm. Ustasının evine gidip ailesi ile hâl hatır soran nice insanlar oldu, buna da şahit oldum. Söz meclisten dışarı birkaç tane de iyi anılmayan nemrut usta çıkmıştır.

Günümüzde usta çırak ilişkisi giderek yerini teknik eğitime, elektro mekanik donanımlara, önce bilgisayarlı ayar, kontrol derken yapay zekâ destekli alet edevata dönüştü. Bu süreçler klasik meslek öğrenme ve uygulama alanlarını giderek daraltıyor. Eskisi gibi bir kanal aç, duvara bir anahtar takımı tablosu asmakla başkasının yanında kalfa iken kendi adına frenci dükkânı açılması bir anlam ifade etmiyor. Artık Kobi cenneti olan Türkiye’de ve Konya’da ölçek ekonomisine dayalı entegre işletmeler ve servisler ön plana geçiyor.

Tek bir ustanın mesleki yeterliliğinden ziyade ustaların bir araya geldiği orta ölçekli firmalar kurmak gerekiyor. Mesela bir oto servisine gittiğinizde marka yetkinliklerine sahip teknik danışmanlar ve neredeyse oto boya, motor, elektrik, fren, elektronik beyin, lastik başta olmak üzere tek birimde her türlü bakım ve teknik kontroller yapılıp çıkılıyor. Dört beş ayrı işyerine gitmek artık pek tercih edilmiyor. Spesifik olarak tek bir arıza veya bakım ihtiyacı varsa alanında yetkin ve tanıdık bir usta aranıyor. (https://yenierdekgazetesi.com/koseyazilari/vefasizlik_bana_yakismaz_diyenlere_ve__ustaligi_hedef_alanlara_selam_olsunÂ…-12025.html)

Mesleğim ve işim gereği Ankara'daki Ostim, Siteler, İskitler gibi sanayi sitelerini, Eskişehir Yolu, İstanbul yolu ve Esenboğa tarafında fabrikaları ziyaret ettim. Personel temini için çalışmalar yaptım. Konya'daki tüm sanayi sitelerini ve organize sanayi sitelerini istihdam yönüyle inceledim. Farklı zamanlarda memur olarak ta İl Müdürü olarak ta işyerlerine araştırma ziyaretleri yaptım. Meslek araştırması için saha çalışmaları yaptım. 2 kişilik atölyeden tutun devasa imalat fabrikalarını ve değişik iş kollarında hakikaten mutena ve saygın şekilde çalışan işyerlerini de gördüm. Çekirdekten yetişme dükkân sahibinden fabrika yönetim kurulu başkanı olarak sektöre ve işine damga vurmuş iş adamları ile uzun uzun konuşmalarım oldu. Emekli olmadan önceki birkaç yıl içinde birçok firmaya nezaket ve iş birliği ziyaretleri yapıp işyeri ortamlarını gözlemledim ve işverenlerin taleplerini dinledim.

İşin arz ve talep boyutunda ise Konya merkezde ve Ereğli ilçesinde bulunan meslek liselerini ve çıraklık okullarını a'dan z'ye ziyaret ettim. Eğitim imkanları ve mesleki kurs kapasitelerini çalışma dosyalarına kaydettim. Mesleki eğitim kurumlarının atölye imkanlarını ve örgün/yaygın eğitim kapasitelerini 2010 yılında detaylı olarak yerinde inceledim. Okullara alınacak makina parkını tespit komisyonunda yer aldım. Beceri 10-Umem2000 projesi İŞKUR Konya İl Müdürlüğü Şube Müdürü olarak Konya Sanayi Odası ve Organize Bölge Müdürlükleri ve Meslek Lisesi müdürlükleri iş birliği çalışmalarını koordine ettim. Konya sanayisinin birçok duayen işletmecisi ile Konya Sanayi odası toplantılarında fikir alışverişinde bulundum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında ve TOBB’da yapılan UMEM projesi toplantılarında İŞKUR Konya İl Müdürlüğünü temsilcisi olarak görüş ve önerilerimi ilettim.

Ülkemizde meslek seçme ve mesleki eğitim alma hürriyeti henüz anayasal düzlemde yer almasa da her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının temel eğitim ve insan haklarından olmalıdır. İnsanca çalışmak ve yasal haklarını kullanmak iş görenler için yani emekçiler için doğal ve normal bir süreçtir. Çalışma hayatı içinde işverenler ve işçiler karşılıklı hak ve vecibeler göstererek birbirine karşı yükümlülüklerini gözetmek durumundadır. Çatışma, kavga ve kaos ile gidilecek bir hedef ve yol yoktur. Emek olmadan sermaye, sermaye olmadan tek başına emekçinin bir anlamı yoktur.

mer-tokgoz-2.jpg

Ahilik ve Lonca sisteminden gelen çıraklık/kalfalık/ustalık geleneklerini ve iş ve meslek ahlakını modern mesleki eğitimin teknolojisi ile bütünleştirmek gerekiyor. Çıraklıktan Ustalığa giden yolda güncel meslekleri belirleyip işyerinde ve okulda birlikte yürüyen dual eğitim sistemini meslek yüksek okulları dahil entegre etmeliyiz. Yatay ve dikey planda eğitimde fırsat eşitliğini mesleki eğitimi seçenlere her alanda tanımalıyız. Bu bağlamda kişisel önerim Almanya mesleki eğitim sistemi tarihsel kodlarımızla birlikte yeniden modellenmelidir. Demografik fırsat pencereleri ile birlikte ivme kazanacak sektör ve mesleki alanlar belirlenip teşvik edilmelidir. (https://izkakulturyayinlari.com/storage/2025/02/Meslek_Lisesinden_Sanayiye.pdf)

Emek odaklı bir hayat içinde insani yaşamı sağlayacak evrensel insan hakları, Avrupa insan hakları sözleşmesi ve ILO sözleşmeleri vardır. Bu perspektifle oluşturulan İş yasası, Sendikalar yasası ve Grev ve Lokavt yasası vb. mevzuat çerçevesinde işçiler/çalışanlar ILO’ya ait bir slogan olan İş, Ekmek, Özgürlük ve Adalet şemsiyesi güvencesinde çalışmalıdır. Bu iklimde iş piyasası bileşenleri ülkemizin üretkenliğini gerçekleştirmelidir. Ülkemizin her sektöründe katma değeri olan üretkenlik ile gayri safi milli hasılasını (GSMH) artırmalı ve insanlar çalışkanlıkları ile bireysel refahları ve mutluluklarını elde etmelidir.

Bu bağlamda ülkemizde kronik bir sorundan bahsetmeliyim. Türkiye’de uzun yıllardır kişilerin yetenek ve isteklerine göre meslek seçmesinde ve uygun eğitim alması sürecinde ciddi olumsuzluklar bulunmaktadır. Mesleki eğitim ile işgücü piyasasında aranılan emek vasıfları arasında önemli bir negatif makas bulunmaktadır. TÜİK verilerinde eksik istihdam olarak anlatılan fasıl bu kısımdır. İlave olarak gönüllü işsiz ve NEED denilen ne işte ne okulda ama evde olan bir genç ve işsiz bir nüfus kitlemiz bulunuyor.

Uzunca bir süre yaşanan katsayı problemi ve herkesi üniversitede okutma hülyasının birleşmesi ile ülkemizde doğru ve tutarlı meslek/fakülte seçimleri kesintiye uğramıştır. Kesintisiz eğitimin sonucunda çıraklık eğitimi, meslek lisesi eğitimleri alacak ve “ara eleman” denilen mesleklerde eleman bulma problemi had safhaya çıkmıştır. 2000’li yıllarda Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından rehber öğretmenlere yapılan bir seminerde konuşma yaptım. Ara eleman arada kaldı ve Cem Karaca’nın işçisin sen işçi kal isimli şarkısında bahsedilen “tamirci çırağı’nın özlem ve hülyalarını kim karşılayacak diye sormuştum. Soru halen geçerliliğini sürdürüyor.!

mer-tokgoz-3.jpg

Emek arz ve talebinin işçi, işveren ve formel mesleki eğitimden oluşan üç eksenine kısa bir göz atalım. Çıraklık okulları ve meslek liseleri okul olarak ve eğitmen kadrosu olarak maalesef günün teknolojisini yakından izleyememektedir. İşverenler ise uygun eleman bulamamaktan şikayetçidir. Çoğunlukla kendi yetiştikleri dönemin sebat, azim ve fedakarlıkla çalışacak ve fazla ücret istemeyecek, karın tokluğuna çalışacak işçi adayını aramaktadırlar. İş arayanların kullandığı telefon markası, elektronik bilekliği veya cebindeki sigara markası (kullanmasalar daha iyi) bile konfor düşkünlüğü veya senin neyine gerek diye kınanmaktadır. Oysa emek ve üretkenlik kendi başına nesnel bir değerdir. İşçi adayının tüketim düzeyi ve alışkanlıkları kişisel ve öznel bir alan olup üretkenliği ile korelasyonu olmayan bir düzlemdir.

Olması gereken ise işverenler firmalarına gelen kişiye önce beşeri sermaye unsuru bir insan olarak bakmalıdır. Daha sonra işçi ve üretim unsuru bir personel olarak değer vermelidir. Hakları olan bir personele geçimini sağlayacak bir ücret verilecek, uygun çalışma şartları ve işçi sağlığı ile korunacak bir emekçi fert olarak karşılamalıdır. Onu saygınlıkla karşılayıp firma/aile/marka sistemi içinde katkı sağlayacak yetkin bir birey olarak istihdam etmelidir. Yoksa 1970’li yıllarda olduğu gibi 50 lira fazla veren arka sokaktaki dükkâna geçen çırak olgusu gibi bazı personel çekinmeden bulunduğu işyerinden diğer fabrikaya rahatlıkla geçmektedir.

mer-tokgoz-4.jpg

2011 yılından itibaren Konya İŞKUR bünyesinde yedi yıl işçi ve işveren anlaşmazlıkları ve uzlaştırma servisini yönettim. İşçi ve işveren arasında kurum olarak karşılıklı anlaşma ve helalleşme ile sonuçlanan yüzlerce dosya sonuçlandırdık. Kurallara uygun çalışan işçi ve işverenler hariç olmak üzere her iki kesimde karşılıklı olumsuz davranışları da gözlemledim. Söz meclisten dışarı bazı işçiler işyerinden izin alıp daha sonra işten çıktım deyip üstüne bir de ihbarname gönderip haklarını isteyenler oldu. Bazı işveren beğenmediği işçiye hadi iki gün izinlisin der, arkasından işe gelmedi diye tutanakla çıkış verir. Hakkını talep eden işçilere git hakkını Marko paşadan iste, kime gidersen git diyenler, resmi tebligata cevap vermeyenler veya almayan birçok işyeri ile karşılaştık.

İşçi olarak mesleki yeterliliği olmayan, işyeri üretkenliğine ve verimliliğine katkı sağlamayanlar, hilafı hakikat mazeretlerle avans ücret alıp 3 günde işi terk edenler, işveren bordro imzalatmadan maaş ödediği için işveren bana hiç maaş ödemedi deyip bir yıllık maaşını talep edenler gibi işçiler de olmadı değil. Karşılıklı güven, iş ve meslek ahlakı ve mesleki potansiyel olmaz ise işçi ve işveren sürekli kavga eder. İdeolojik maskelerle burjuvazi ile işçi/proleterya kavgası çıksın diye gayretkeş birileri de ateşe körükle gidebilir.

Hülasa-ı kelam İşçi ve İşveren, yetişmiş eleman ve mesleki üretkenlik ülkemizin en başta gelen ekonomik gücü ve sermayesidir. Bu üretkenliği insanca yaşama ve refahı paylaşma ülküsü ile birleştirmek gerekir. Çalıştırılan işçiler bir işyerinde kendisine mesleki bir kariyer edinme hayali kurabilmelidir. Zamanla bir konut alabilme ve Murat 124’de olsa bir otomobil edinebilmelidir. Elde ettiği gelirle bir iki hafta Konya dışında ister kaplıcaya ister denize doğru keyfince tatil yapabilen bir işçi personel patronun arabasının modeli veya villasının şekli şemaili ile uğraşmaz. Çalışan işçiler çalıştığı işyerlerinde mesleki tekâmül, insani çalışma ortamı ve bir yarın realitesi elde edebilir ise o işyerine candan bağlı kalır. Marka değerine can verir. Bu karşılıklı fayda-yarar-güven denklemi işyerlerinde huzurun ve verimliliğin temel basamağıdır. Bundan sonrası ise işverenler ve işçilerin toplum içinde sanat, spor, kültür gibi farklı boyutlarda kendilerini gerçekleştirmeleri olarak tecelli edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi

Siber Evrende Dijital Yetkinliğe Erişmek (2)

01 Aralık 2025 Pazartesi 00:01

Güz Gülleri Açmaya Devam Ediyor

17 Kasım 2025 Pazartesi 00:03

Gazyağcı çeşmesi himmet bekliyor

03 Kasım 2025 Pazartesi 00:02

İğdeler Meyveye Durdu

20 Ekim 2025 Pazartesi 00:02

Güz gülleri

13 Ekim 2025 Pazartesi 00:02

Sille’den kahırlı değil normal geçtim.

29 Eylül 2025 Pazartesi 00:02