Hasan Ukdem

Hasan Ukdem

İlk Umre izlenimlerim

İlk Umre izlenimlerim

Uçağımız Cidde’ye indiğinde öğle saati yaklaşmıştı ve güneşli, sıcak bir gün yaşanıyordu. Havaalanından otobüslerimize bindiğimizde içimizdeki Kâbe aşkı biraz daha harlanmıştı. Geçtiğimiz her şerit her kilometre bizi o mübarek şehre ve o arzın kalbi olan yapıya yaklaştırıyordu. Üzerimizde Konya havaalanında giydiğimiz ihramlarımızla önce otelimize yerleştik ve birkaç saatlik bir dinlenmenin ardından Kâbe’ye geçtik. O muhteşem yapıda Hz. Âdem’den bu yana birçok peygamberin izleri vardı. Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve sevgili Peygamber’imiz Muhammed Mustafa bu zincirin altın halkalarını oluşturuluyordu. Yılların özlemi, merakı ve heyecanı ile ilk gördüğüm anda ilk duam dudaklarımdan dökülüverdi. Dünyanın dört bir yanından gelen Müslüman kardeşlerimizle beraber ellerimizi açmış Allah’a dua ediyorduk. Bambaşka bir duyguydu bu. Gözler puslu, gözler yaşlı, gözler kuru ama farklı bir boyutta… Yüz binlerce insan. Çoluklarına çocuklarına, ülkelerine, halklarına, arkadaşlarına dostlarına, Gazze’ye, Filistin’e dualar ediyorduk. Tavaflar, namazlar, dualar, umreler, saylar hiç durmadan o kutsal yapının içinde devam edip gidiyordu.

Bir taraftan da çalışan işçiler, çeşitli iş makinaları ve Kâbe ile aramıza çekilen geçici bariyerler, duvarlar, engeller… Doğrusu bunu yadırgadığımı söyleyebilirim. Elbette kolay değil o kadar insanı orada ağırlamak, yapacakları ibadetleri daha kolaylaştırmak, huzuru hale getirmek zor bir görev olsa gerek. Ancak bunu yapmanın bir hızı ve zamanı olmalı diye düşünüyorum. Zira bu hareketlilik oradaki bulunduğu alana almıyorlar. İhramlı olmadığım zaman birinci kata da sokmuyorlar. Ben tavaflarımı ve saylarımı ancak ikinci katta yapabildim. Orada ise şu saydığım faaliyetlerin fazlalığı sebebiyle birçok yeri kapalı olduğu için Kâbe’yi çok az yerinden görebiliyordum. O kadar çok engelli insan ibadet ediyor ki orada (ki yaşlı ve güçsüz insanlar da burada tekerlekli sandalye ile tavaf ettiriliyor.) yalnız bunların bulunması gereken bu alana bir de sağlıklı olanlar da alınınca zaman zaman burada tavaf yapmak da güçleşiyor.

Elbette ki bunlar orada yaşanan vuslatın ve manevi havanın yanında çok da önemli şeyler değil ama ben yine de buraya not düşmek istedim. Zira engelli bir Müslümanın orada nelerle uğraştığını empati yapmak isteyenler için ve oradaki durumu düzeltme makamına ulaşanlar için yazmak görevim diye düşünüyorum. 16 günlük Mekke bölümünü, umre ve tavaflarımızın yanı sıra diğer rutin ibadetlerimizle tamamladıktan sonra bir başka vüsat mekânı Medine’ye geçtik. Uzun sayılabilecek bir otobüs yolculuğundan sonra bir akşamüstü bu mübarek şehre ulaştık. Hemen Ravza’ya varıp Efendimizi selamlamak için yeşil kubbenin bulunduğu alanda sıraya girenlerin arasındaki yerimizi aldık ve dakikalar sonra sırasıyla Peygamber Efendimizi, Hz. Ebu Bekir’i ve HZ. Ömer’i selamladık. Farklı duygular yaşadım yine orada da. Anlat deseniz inanın onları cümleye dökecek kelimelerim yok benim.

Aslında anlatacak çok şey var ama ilk izlenimler olarak bu kadarla yetineyim. Arafat’ı, Uhud’u, Hudeybiye’yi, belki Taif’i, Sultan 2. Abdülhamid’in yaptırdığı Gar’ı, Osmanlı izlerini, Semure ağaçlarını daha sonraki yazılarıma bırakarak bu yazımı sonlandırayım.

Sevgiyle kalın.

Ve Medine’ye geçeceğimiz günün gecesinde yazdığım ÇAĞIRIR MEDİNE adlı şiirimle sizleri baş başa bırakayım.

Bir çölün rüzgârı eser özüme

Medine yolları beni çağırır

Açmış aguşunu bakar gözüme

Rasül'ün kolları beni çağırır

Dilimde selamlar giderim güle

Kalbimi açarım ben o Rasül'e

Gel der uzaklardan ağaçlar bile

Yeşeren dalları beni çağırır

Sevgim ezeldendir, kalubeladan

Önce varayım ah, o son sâlâdan

Esse de rüzgârlar evden sıladan

Kuba'nın yelleri beni çağırır

Aklımı, kalbimi aşkıyla yorsam

İki büklüm olup huzura varsam

Ravza'ya varıp da selama dursam

Peygamber gülleri beni çağırır

Yüreğimin mülkü tapusundadır

Gönlümün huzuru yapısındadır

Ensarı Eyüp'ün kapısındadır

Kusva'nın çulları beni çağırır

Sahabe sahabe selam vereyim

Nebi'min izine yüzüm süreyim

Yüzünü görmedim izin göreyim

Hasretin çölleri beni çağırır

Ebu Bekir Sıddık, Hazreti Ali

Hattab oğlu Ömer, tekmil ahali

Şehitlerle dolu Uhud mahali

Hakk'ın has kulları beni çağırır

Büyüyor bağrımda icabet aşkı

Sarıyor içimi muhabbet aşkı

Hasani gönlümde Muhammed aşkı

Ol vuslat elleri beni çağırır

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi
SON YAZILAR