Mehmet Toker
Mehmet Toker Sevgi ve Korku Dengesini Kurabiliyor muyuz?

Sevgi ve Korku Dengesini Kurabiliyor muyuz?

Sevgi ve korku, insan ruhunda var olan, yaratıcı tarafından insan ruhuna yerleştirilmiş olan iki önemli duygudur. İnsanlar bu duygu sayesinde dünyevi hayatlarını ve ruhun ihtiyacı olan manevi hayatlarını sürdürebilirler. Sevgi ve korku hisleri dengede olduğu zaman insanın maddi ve manevi hayatı dengede olur. Bunlardan birisi artı veya eksi yönde arttığı veya azaldığı zaman insan/lık aleyhine denge bozulur.

İnsanın, sevgi hissini fani olan varlıklara yöneltmesi maddi hayatın devamı açısından önemlidir. Ancak sevgi duygusunun dozajını tutturamadığı, fani varlıklara hak ettiğinden fazla verdiği zaman, fani olan fenaya kalbettiğinde sevgide fani olmuş olur. Sevgi duygusunun fani olmasıyla ruhunda oluşturmuş olduğu o boşluk, yerini karamsarlığa, ümitsizliğe, içine kapanmaya, hayata küsmeye bırakır.

Aynı şekilde insan, korku duygusunu da fani varlıklardan korkarak yaşadığı zaman, faninin fena bulması ile ruhunda oluşan o boşluğu mazoşizm, narsizm, sadizm gibi duygular doldurur. Bu duygulara sahip insanların ise merhametsiz, utanma duygusu olmayan, suçluluk ve pişmanlık hissetmeyen, çatışmacı ve çıkarcı bir varlığa dönüşmesi kaçınılmaz olur. Korku duygusu negatif olarak ağır basan insan, her faniden korkarak yaşadığı sürece de faniler fena bulsa da korku duygusu fena bulmadığı sürece korkaklık, çekingenlik, pısırıklık, eziklik, kendini ifade edememe gibi psikolojik bir takım rahatsızlıkların neşet ettiğini gözlemleyebiliriz.

Her iki durumda sevginin ya da korkunun yokluğu, azlığı veya çokluğu, egoist, benmerkezci, narsist bir kişilik yapısının ortaya çıkmasına sebep olur. Kişileri egoizm ve narsizm hastalığından kurtaracak, hayatlarını dengeli, düzenli; sevgi ve korkunun uyum içerisinde varlığını sürdürerek devam ettirdiği bir hayat için; bu iki duygunun fani olan varlıklara değil, baki olan, kaybolmayacak, yok olmayacak, fena bulmayacak, ezeli ve ebedi olan varlığa yönlendirilmesi gerekir. İnsan sevgiyi, Allah'a yöneltebildiği ölçüde diğer fani varlıkları da bu sevgi çerçevesinde değerlendirir/sever ve böylelikle sevgide ifrat ve tefritten korunmuş olur. İnsan, baki varlıktan hakkıyla korktuğu zaman ise fani olan varlıklardan korkmaması gerektiğini anlar ya da baki varlığın emretmiş olduğu kriterler çerçevesinde, ölçülü bir korku ile yaşar.

Özellikle son dönemlerde din eğitimi söz konusu olduğunda, korkudan arındırılmış sevgi temalı bir mühendislik projesinin uygulamaya konulduğunu görüyoruz. İslam'ın "sevgi" dini olduğu, Allah'tan korkulmaması gerektiği, Allah'tan korkmanın ilahi sevgiye engel olduğu ve benzeri söylemleriyle ortaya çıkan bu anlayışın sözcüleri, Kur'an-ı Kerim'deki Allah'tan korkmayı emreden, cehennem ve azap temalı ayetlerin, din eğitiminde, hassaten çocukların din eğitiminde gündeme getirilmemesi gerektiğini söylüyorlar. Salt sevgi temasıyla kurgulanan bu anlayış, Hıristiyanların "din" algısını çağrıştıran ve dinlerin kaynağının sevgi olduğu iddiasıyla ortak bir din üretmeye çalışan modern misyonerliğin ileri karakol görevini görmektedir. Kur'an-ı Kerim cennetten, ödülden, asıl ödülün Allah sevgisi ve rızası olduğundan, Allah'ın inananların dostu olduğundan, velisi olduğundan bahsederken aynı zamanda bu sevginin kaybedilmesini ve Allah dışında başka varlıklara iman ve sevginin yöneltilmesinin cezası olarak da azaptan, cehennemden ve azabın şiddetinden bahsetmektedir. Kur'an-ı Kerim'de gerek Allah'ın dostluğu, sevgisi, rızası gerekse Allah'ın azabı, gazabı, cezası statik değil dinamik kavramlardır. İslam kültüründe havf ve reca bir sarkacın arasında salındığı iki uç olarak değerlendirilebilir. Hakiki iman sahibi bir insanın havf ve reca arasında(beyne'l havfive'rreca) bir ümitle yaşaması gerektiği ifade edilerek dengeli bir hayatı yaşaması hedeflenir. Salt sevgi üzerine inşa edildiği ifade edilen ve korkuyu, azabı, cezalandırmayı, terminolojiden çıkarmaya çalışan anlayış, denge noktasından ve dengeli bir hayattan kopuk, dinamizmini kaybetmiş statik ve donuk bir anlayıştır. Sevgi içerisinde korkuyu barındırmıyorsa, korku içerisinde sevgiyi barındırmıyorsa bu yüzeysel -sevgi olmadığı ya da korku olmadığı halde korku veya sevgi gibi görülen- hesabî bir duygu durumdur. Korku ve sevgiyi birbirinin zıttı olarak gören, korkunun olduğu yerde sevginin olamayacağını, sevginin olduğu yerde korkunun olmayacağını dikte eden anlayış Hıristiyan anlayışıdır.

Âli duygu olan ve Bakiye hasredilmesi gereken sevgi ve korku, süflileştirilerek fani varlıklara yönetildiği zaman bu denge ister istemez bozulur. Süflileşen duygular, kişinin hem ruhsal/manevi sağlığını hem de beden sağlığını bozar ve toplumla olan ilişkilerini de olumsuz etkileyen bir handikaba dönüşür.

Sevginin sahtesi olmaz. Sahte sevgi diye nitelendirilen mefhum, çıkar-menfaat, kar-zarar ilişkisi ya da farklı bir hesaplaşma duygusuyla hareket edilen yüzeysel bir durum söz konusudur. Korkunun da sahtesi olmaz. Sevgi ve korku hesabî değil hasbîdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi

Halloween bizim neyimiz olur?

03 Kasım 2025 Pazartesi 00:03

Heykeller ve Konserler Sanat İçin mi?

29 Eylül 2025 Pazartesi 00:03

Hâlâ izlemeye devam mı?

22 Eylül 2025 Pazartesi 00:05