Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Yutkunarak yaşıyoruz

Yutkunarak yaşıyoruz

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki özgürlüklerin doruk noktasındayız. Herkes her istediğini konuşabiliyor, giyebiliyor, yiyebiliyor ve istediği yere gidebiliyor. Kimse kimseye karışmıyor, kimse kimsenin harasını, yanlışını, günahını düzetmeye kalkışmıyor. İstisnaların kaideyi bozmadığını düşünürsek bu öyle zuhur ediyor dünyamızda. Kadınlarımız, gençlerimiz hatta çocuklarımız kendilerini istedikleri gibi yönetme hakkını elde etmiş durumdalar. Bireyin özgürlüğünü hiçbir dönemde bu seviyeye geldiğini sanmıyorum. Oysa bu görüntünün gerçekliği yok sanki. Eğer gerçek olsaydı bu saydığımız insanlar istismar edilemez, tecavüze uğratılamaz, cinayete kurman edilemezdi.

Bu durum sadece burada değil, başka alanlarda da geçerli bugün. Mesela benim çocukluğumdan beri duyduğum bir söz var, “özgür basın” der dururlar. Ama çok küçük yaşlardan beri takip ettiğim gazetelerin, dergilerin ve televizyonların tam bir özgürlük içerisinde hareket ettiğini hiç görmedim. Ya devletin ya belli bir zümrenin yâda kendi ideolojilerinin esiri olduklarını her sayfalarında, her cümlelerinde gördüm. Herkes bir şeylerin üzerini örtüyor herkes bir şeyleri körü körüne savunuyor yahut herkes bir şeylere bağnazca saldırıyor. Savaş Barkçın, “İster devlet olsun ister şirket isterse aile olsun, insanların gerçeği söyleyemediği ve söylemediği her yer biter. İnsanların sorun varken yokmuş gibi davranmalarından daha büyük bir sorun yoktur. Çünkü yanlış ancak söylenince düzeltilebilir. Yanlışı söylememek faciaya yol vermektir.” diye yazmıştı bir makalesinde. Şimdilerde tam da altı çizilen bu tehlikeyle kucak kucağa yaşıyoruz.

Ne devlet ne toplum ne de aile çoluğuna çocuğuna bir şey söyleyemiyor. Yaptıkları hiçbir yanlışı dile getiremiyor. Dünya sistemi öyle bir düzen kurmuş ki taşları bağlamışlar, köpekleri salıvermişler. Herkesin, her şeyin hakkı var ama hakkın hakkı yok. Hakikatin üstünü örtemiyorlar ama insanların o tarafa bakmaması için her şeyi yapıyorlar. Hakikati görenler ise bin bir türlü mazeretle yutkunarak yaşıyorlar. Son zamanlarda gündemden inmeyen, indirilemeyen iki olay var, birincisi ülke sınırlarımızın dışında yaşanan Filistin’de devam eden soykırım. Bütün dünya durmuş bu vahşeti seyrediyor. Azınlığın sesini saymazsak çoğunluk dişiz ve sağır bu konuda. Orada sadece katliam yapılmıyor, insanlık dışı, uluslararası suç olan her türlü eylem yapılıyor. Tecavüz, işkence, organ ve çocuk kaçakçılığı, kaçırılması adına ne derseniz deyin, hülasa her türlü pislik mevcut. İkincisi ise ülkemiz genelinde artık baş edilemez boyutlara ulaşan, sokak köpekleri meselesi. Köpeklere tanınan sokaklarda istediği gibi dolaşma hakkı çocukların, yaşlıların ve bütün vatandaşların istediği gibi gezip dolaşma hakkından öncelikli tutuluyor. Her iki konuda da maksimum yapılabilecek her şey yapılmalı artık. Köpekleşen insanların ve köpeklerin bir yerde durması için her şey yapılmalıdır.

Bu sınırsız özgürlük konusuna örnek olarak Yahudi zulmü ve sokak köpeklerinin her geçen gün artan vakaları bütün toplumların hayatında bütün alanlarda bu mantık üzerinden yürütülüyor diye verdim. Çünkü gerçekten de hakkın hakikatin ve de insanlığı kurtaracak olan adaletin önüne insan nefsinin zaafları üzerinden yararlanılarak her türlü barikat konuluyor. İnsanlığın şerefini ayağa kaldıracak, kadının erkeğin iffetini koruyacak ve geleceğimiz olan çocuklarımızın doğruları öğrenme hakkını yerine getirecek yeni bir dirilişe ihtiyacımız var. Bunun için her türlü rezerve sahip olduğumuzu, eksik olan cesaret ve kararlı duruşu yakalamamız gerektiğini bilmemiz yeterli olacaktır aslında. Ama şu da bir gerçek ki bataklıklardan kurtulmak kolay olmaz.

Eflatun, “İnsanlar yarınlardan endişe ederken bu günü unuturlar. Sonuçta ne bu günü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler” diyor. İnsan yarın endişesinde yaşamamalı, ama yarına gidecek yolları ve köprüleri de bu günkü hayatını göz ardı etmeden kurmalıdır. Bunun en önemli yolu da bu günkü yanlışları bertaraf ederek, yarına yanlış gidişi önlemek olmalıdır. Kol kırılır yen içinde kalır bir yere kadar doğrudur, lakin kol kangrene dönüşmeden onu tedavi yolunu da bulmak lazımdır.

Günümüzün en büyük sıkıntısının insan onurunun çok altına düşmüş olmasıdır. Bunu düzeltmenin yolu kadınlarımız kadın gibi, erkeklerimiz erkek gibi olmalarından geçer. Her şey kendi kabında yerini alırsa dünyadaki zulüm kalkar ve bütün coğrafyalarda hayat kendi pak akışına döner. Biz de bundan mutlu oluruz. Çünkü insan olmanın erdeminden sevinç duyarız.

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi