Mehmet Toker

Mehmet Toker

İsmimiz hangi listede? Kazananlar listesine girebiliyor muyuz?

İsmimiz hangi listede? Kazananlar listesine girebiliyor muyuz?

Milletvekilliği seçimleri yaklaşırken siyasi partilerde müthiş liste savaşları yaşanıyor. Kim, kimin listesinden, hangi sırada, hangi ilde aday olacak? Aday adaylarından hangisi listeye girecek, girenlerden hangisi seçilebileceği sıradan listeye girecek? Vb. sorular kamuoyunu ve neredeyse bütün gündemi meşgul etmekte? Heyecanı veya listeye girme mücadelesini veren sadece aday adayları da değil. Onları destekleyenler taraf olanların gerginliği de cabası. Pastadan pay kapma yarışı son günlerde birinci gündem.

Bütün bunların ötesinde hiç kimse, nihai listelerin oluşturulup, o listelere göre kendisinin seçilmişlerden mi, kaybedenlerden mi olduğunu pek önemsemiyor. Zira yaklaşmakta olan seçimler bütün gündemimizi esir almış durumda. Nihai liste demişken yanlış anlaşılmasın, bu herhangi bir siyasi partinin milletvekili aday listesinde olup olmamakla alakalı değil. Bu tamamen insanın ölüm ötesi hayatıyla, kaçılmasının mümkün olmadığı son listeyle/durumla alakalı. Yaratıcımızın insanlığa gönderdiği son/suz mesajında bütün insanlığı ilgilendiren iki önemli listeden bahsedilir. Türkiye siyasetinin tam da sağ ve sol olarak kesin hatlarla ayrılmış olduğu şu günlerde belki de bu seçilmişlik hâli daha fazla dikkatimizi çekmeli, bizi kendimize getirmeli. Hakka Sûresi 18. ayeti kerimede şöyle anlatılır: “O gün hesaba çekilirsiniz, (son mülakat) size ait hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki “Alın kitabımı okuyun; Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten bekliyordum.” Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.” Birkaç ayet devamında 25. ayeti kerimeden itibaren ise şöyle anlatılır: “Kitabı sol tarafından verilene gelince o, “Keşke” der, “Bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke ölümüm her şeyi bitirseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı. Güç ve saltanatım elimden çıkıp gitti.” İşte bu iki karşılaştırma ve ikinci durumdaki pişmanlık ifadeleri insanoğlunun ismini yazdırması gereken asıl listenin ne olduğunu, net bir şekilde ortaya koyuyor. Yine son/suz mesajda, İnşikâk Sûresi 7. ayetten itibaren şöyle anlatılır: “Kime kitabı sağından verilirse hesabı kolay bir şekilde görülecektir. Ve sevinç içinde yakınlarına dönecektir. Kime de kitabı arkasından verilirse, “Eyvah!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir. Şüphesiz o, (dünyada iken) yakınları arasında neşeliydi. Zira o, hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı. Hayır, tam tersi! Rabbi onu şüphesiz görmekteydi.”

Ayeti Kerimelerdeki “sağ ve sol” ifadelerinin günümüzdeki siyasi konjonktürle alakası olmadığı siyasal konjonktüre göre yorumlanamayacağı hepinizin malumudur. Çünkü ayeti kerimelerin inmiş olduğu dönemde, ilk muhataplarının zihin dünyasındaki, ‘sağ’ kavramı iyi, hayırlı, uğurlu şeyleri ifade ettiği için burada iyilerin ödülleri olarak sembolik bir anlam taşımaktadır. ‘Sol’ kavramı ise yine o dönem örfünde kullanım olarak hayırsız, kötü, uğursuz şeyleri ifade ettiğinden dolayı bu şekilde bir sembolik anlatım söz konusu olmuştur. Kişinin kitabının arkadan veya sol tarafından verilmesi kişinin inkârcı ve bedbaht olduğunu yani kaybedenlerden olduğunu ifade eder. Kazananlar listesine giremediğini sembolize eder.

Demokrasi ile yönetildiği iddia edilen bir ülkede karar vericiler listesinde olmak için seçilmek önemlidir. Mazbatayı almak hedeftir. Ama neticede fanidir. Belirli bir süre içindir. Mesele, herhangi bir siyasi partiden seçilecekler listesine veya seçilenler listesine girmek değil nihai seçimde Allah-ü Teâla’nın seçmiş olduğu kullar listesine girebilmektir. Maalesef bu düşünce/hedef bugün insanımızın zihin dünyasından tamamen uzaklaş(tırıl)mış durumda. Tamamen seküler, pragmatik ve opportunist bir hayat felsefesi ile dünyayı sadece dünyadan ibaret görme yanılgısı devam ediyor. Özellikle manevi eğitimi ve eğilimi olmayan kuşaklar hedonist ve egoist bir kısır döngünün içinde patinaj çekmeye devam ediyor.

İnsanoğlunun dünya hayatındaki yanılgılarını ve yanılgıya kapılmayıp hedefi doğru belirleyenlerin durumu ise, Bakara suresi 204 ve 209. Ayeti Kerimeler arasında şöyle anlatılır: “İnsanlardan öylesi vardır ki; dünya hayatı konusundaki sözleri senin hoşuna gider; o, hasımların en yamanı olduğu halde kalbinde olana Allah’ı da şahit tutar. Hâkimiyeti ele aldığında ise ülkede bozgunculuk çıkarıp ürünleri(kültürleri) ve nesilleri yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. Ona, “Allah’tan kork!” dense gururu kendisini günaha sürükler. Ona cehennem yeter! Orası ne kötü bir yataktır! İnsanlardan öylesi de vardır ki, kendisini Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya adamıştır. Allah, kullarına çok şefkatlidir. ”

Dünya hayatındaki bir takım makamlar, mevkiler, servet vb. dünya hayatının süsü olarak ifade edilen nimetler aynı zamanda imtihan sebebidir. Dünyayı ve nimetlerini imtihan sebebi olarak görmeyip ilânihâye hedef zannedenlerin kaybettiği, kaybedeceği; gerçek hedefe odaklanıp dünyayı sadece bir araç olarak görenlerin kazanacağı elbette bir inançtır. Salim bir kafa, selim bir kalp ile düşünülürse bu inanç(ahiret inancı) hayatı anlamlı kılmaktadır. Aksi halde, tercihimiz dışında geldiğimiz bir dünyada belirli bir süre yaşayıp! Sonrasında yok olup gitmek anlamlı değildir. Yok olmak, çürümek için bu hayatı yaşamak mazoşistlikten başka bir şey değildir. Hayatımızı anlamlandırabilmek için; liste savaşlarının kızıştığı, küsmelerin, kopmaların, ayrılıkların yaşandığı, hatta insanların geçici makamlar için birbirlerini tehdit ettiği şu dönemlerde, asıl gayenin mazbatayı sağdan alarak listeye girme mücadelesi olduğunu yeniden hatırlamamız gerekiyor. Yoksa dünya değirmeninin çarkı, dünyaya aldananları kırıp, ezip, ufalayıp yok etmektedir. Bu durum yine son/suz mesajda: “Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası(şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın.” Uyarı gayet açık ve net.

Şayet ahiret inancımız varsa; siyasi görüşümüz, duruşumuz ne olursa olsun asıl hedefimizin Beyyine Sûresi 8. ayeti kerimede ifade edilen: “Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır.” Amaç, razı olunanlar listesine girebilmek olmalıdır. Gerisi beyhude oyalanmadır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR