Mehmet Toker

Mehmet Toker

Nasıl Körleştirildik?

Nasıl Körleştirildik?

Filistin konusu hem bir turnusol kağıdı hem de bir ayna. Konuşmalar, tavırlar, eylemler tarafınızı, duruşunuzu, zihin dünyanızı ele veriyor. Tarafsızlık diye bir durum yok. Ortada büyük bir zulüm ve vahşet var. Zulme sessiz kalmak, zulme rıza göstermekle eşit. Bazı cümleler zihnen nasıl işgal edildiğimizi gösteriyor. Yüz altı yıllık algı operasyonlarına nasıl kandığımızın, masalları tarih diye yuttuğumuzun itirafı niteliği taşıyor. Avrupa'nın Filistine kör olması anlaşılabilir. Avrupa'nın tarihi arka planında haçlı seferleri var. Ancak Türkiye'de yaşayan Türk olduğunu iddia eden kişilerin hadiseye şaşı bakması zihni işgalin en bariz dışa vurumu olarak karşımıza çıkıyor.

"Filistin'den bana ne? Ben Arap mıyım?" diye başlayan cümleler veya "Zamanında toprakları satmaslardı!" şeklindeki hezeyanlar algı operasyonları ile nasıl toplum mühendisliği yapıldığının, zihinlerin nasıl siyonist söylemlerle işgal edildiğinin adeta dışa vurumu. Türk olduğunu iddia eden birisi şayet: "Bana ne Filistin'den?!" diye bir cümle kuruyorsa Kendi tarihini bilmiyor demektir. Veya kendisini 1923'te tarih sahnesine çıkmış türedi bir topluluk zannediyordur. Bu iki durumda gelecek adına kaygı verici. Zira geçmişini bilmeyen gelecek inşa edemez. Filistin dediğimiz yer 1517'den 1917'ye kadar dört yüz yıl kesintisiz olarak Türk toprağıdır. Bir vali ile yönettiğimiz bir ilimiz, sancağımız, eyaletimizdir. Filistin'de, tarih içerisinde yahudilerin toplam hakimiyeti kırk artı altmış yıl toplam yüz yıl ancadır. Onda da altmış yıllık dönemde tam bir hakimiyetten bahsetmek dahi neredeyse imkansızdır. Siyasi istikrarsızlıkların had safhada olduğu bir dönemdir. Yahudiler Hz. Davud ve Hz. Süleyman dönemine günümüzden minimum ikibin beşyüzyıl öncesindeki bu topraklardaki varlıklarına atıfta bulunarak hak iddia edip, buraları benimsiyorlarsa, Türk tarihinde unutturulan Nablus Savaşına kadar yani yüzaltı yıl öncesine kadar bizim olan bir toprakta hak iddia edecek asıl millet biz olmalıyız.

Diğer bir açıdan Eğer Müslümansak, Filistin bizim için yine öteki değildir. Bizimdir. Kudüs ve civarı Filistin toprakları, Müslümanlara Hz. Ömer'in yadigarı, Selahattin Eyyubinin davası, Nurettin Zengi'nin mirasıdır. Siyasal anlamda bir çok Müslüman ülkenin başındaki yöneticiler, Filistin Meselesine şaşı baksa, koltuk davası, dünyalık sevdası vb. sebeplerden dolayı sahip çıkmasa bile Müslüman halkların sahip çıkması gerekirdi. Şehirlerdeki cılız protesto gösterilerinden, bazı STK ve yardım örgütleri tarafından yürütülen insani yardım faaliyetleri veya toplumun az bir kesimi tarafından icra edilen İsrail mallarını boykottan çok daha ileri boyutta bir aksiyon beklenirdi. Ancak İsrail terör örgütü tarafından başlatılan katliam ve soykırım harekatının yirmi dördüncü gününe geldiğimizde bile Müslüman topluluklardaki derin sessizlik hâlâ devam ediyor. Çünkü körelmiş vicdanlarla, işgal edilmiş zihinlerle mesafe almak veya bir tavır, duruş ve aksiyon ortaya koymak imkansız gibi gözüküyor. Peki nasıl oluyor da Türkiye toplumundan güçlü ve tek yumruk halinde bir ses yükselmiyor? Nasıl oluyorda bazı siyasi figüranlar veya topluma mâledilmiş bazı kerameti kendinden menkul akademisyen, gazeteci, sanatçı vb. tipler siyonist İsrail lehine cümleler kuruyorlar? Bu soruların cevabı çok basit ama yüz yılın sonunda geldiğimiz durumu özetlemesi açısından da çok acı bir durum.

İslam'ı araplaşmak gören, Osmanlıyı Arap devleti zannettiren, Osmanlı Alfabesini Arap Alfabesi zanneden, Hilafeti dini bir ünvan zanneden, Türk(çü)lüğü Ziya Gökalp ve Moiz Kohen'in(Tekinalp)in öğretisi zanneden bir eğitim anlayışı veya algı bombardımanı sadece sınırlarımızı değil, zihnimizi, hadiselere bakışımızı, tarih bilgimizi ve gelecek vizyonumuzu da maalesef Lozan'da çizilen sınırlar içerisine hapsetti. Yıllarca bir gazetenin isminin hemen üzerinde yer alan "Türkiye Türklerindir" ifadesi coğrafi vizyonumuzu kısır bir döngüye hapsetti. Yüzyıllardır gelecek vizyonumuzu belirleyen "Kızıl elma ve İ'lây-ı Kelimetullah" mottosundan zihnen kalben kopararak ayak parmaklarımıza bakmamız sağlandı. Başımızı kaldırıp ufka bakamadık. "Ufka bir bak yiğidim inkılaba az kaldı!" çığlığı bu at gözlüğünü kırmak, başımızı önümüze eğdiren eziklik duygusunu yenmek içindi. Dedesinin mirasına sahip çıkmayan zavallılar gibi algılanmamız sağlandı. Yüz yıl önce, harita üzerinde cetvellerle sınırları çizilerek belirlenmiş paravan yapıları devlet zannettik. Onlar bizim topraklarımızdı. Bizim vilayetimizdi. gözüyle hiç bakamadık. Ne zaman vizyon sahibi, tarihine sahip çıkan ve toplumu uyandırmaya niyetlenmiş birileri çıktığında da ya suikasta ya da itibar suikastına kurban verildi.

İnsanlık, gelecekte dünya üzerinde barışı inşa etmek istiyorsa, siyasal anlamda bir kanser hücresi olan siyonizm düşüncesini bir daha hortlamamak üzere tarihe gömmelidir. Çünkü siyanist düşüncenin şekillenmeye başladığı yüzelli yıldan bu yana ve tarih sahnesine çıktığı son yüzyıldır dünya üzerinde kan, zulüm, gözyaşı, soykırımlar ve katliamlar maalesef artarak devam etmektedir. Diğer milletlerle, ırklarla, dinlerle, farklı dilleri konuşan insanların bir arada huzur içerisinde yaşadığı yaşayabildiği İslam Medeniyetini yeniden inşa ve ihya etmek, Türkiye'de yaşayan bizlerin birinci vazifesidir. İkinci vazife, bu toplum içerisine yerleşmiş, siyonizm aşığı sabetayistleri ve kriptoların düşüncelerini, hedeflerini, devlet imkanlarını, siyaseti, eğitimi, tarih kurumunu, medyayı, sanatı, sinemayı ve son zamanlarda sosyal medyayı kullanarak bizi zihnen nasıl kör ettiklerini ifşa etmek ve algı operasyonlarına aldanmamaktır. Üçüncü en ehemmiyetli vazife ekonomik, askeri, bilimsel ve teknolojik olarak oyun kurucu, rol verici pozisyona gelmektir. Bunları yapabilmek içinde kendisine tarih diye anlatılan masallara kanmayan, tarihini doğru kaynaklardan öğrenen, hainlerle kahramanları yerli yerine koyan, algıların değil ideallerin peşinde koşan ideolojilere tutsak edilmiş değil kendi felsefesini hakim kılmak için çabalayan, cehd eden bir gençlik yetiştirmekle temin edilebilir.

Bunun yolu da "tek kutuplu bir dünya olacaksa o kutupta ben olmalıyım!" düşüncesini yetişmekte olan nesillerin zihnine bir mıh gibi çakabilmekten geçmektedir. Filistin, bu düşüncenin başlangıç noktası neden olmasın?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR