Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Onu Nasıl Sevdim?

Onu Nasıl Sevdim?

Babamı diyorum babamı, nasıl sevmiştim?

Bir baba nasıl sevilir sahi, nasıl haberdar olunur baba sevgisinden? Bu haliyle sorduğum sorunun nakıs ve hatta lüzumsuz olduğu saikiyle karşı çıkanlar olacaktır, varsın olsun, sevgiden bahsetmeye hele baba sevgisinden bahis açmış olmaya her daim imkân ve ihtiyaç var kanaatimce.

Öyle ya azizim, bak nasıl da izahata ihtiyaç hasıl oluyor mevzu babadan açılınca. Her neyse velhasıl baba sevgisi başka herhangi bir sevgiyle kıyas götürmeden kendi halinde bir histir zaten. Tamam da paşam ben de bundan soruyorum ya zaten; bir baba nasıl sevilir?

Babalık yapmak, evladının kokusunu yıllar geçse de anımsamak ve içinde bir yerlerde o kokuyu saklamak demek. Öyle demişti benim babam ve ben bunu ancak yıllar sonra bir hastane koridorunda idrak etmiştim.

Baba dediğin, kolay kolay “canım babam” diye sarılacak biri değildir. Evet bazen yüzü asık olur, üzgündür, düşüncelidir, öyle her şakaya gelmez, işi ciddi tutar çoğu zaman. Olanı biteni süzer, uzaktan izler, içten içe gülümser, dilinde dua okuyup üfler.

Konuştuğu zaman herkes susar, kimi dinler gerçekten kimi dinler gibi yapar. Dinleyeni de bilir baba kulak ardı edeni de. Sonra susar, sustuğu zaman da kimse fark etmez.

Bir köşesi vardır, hep oradadır, çağırırsın gelir, söylersin yapar, takip eder, gözetir. Canın sıkılır, dilediğin olmaz küsersin babana hatta terslersin belki kızar, belki suratını asar sonra yutkunur, en fazla “ah be evladım” der, sakince gider yanından. Oysa o hep oradadır ama yokluğu hep en son fark edilir. O yüzden bir baba, yokluğu öğrenmeden kamilen sevilmez çoğu zaman.

Çocukken babayı sevmek biraz ürkek biraz uzaktan hatta çekinerek sevmekmiş. Belki otururken yanına sokulmakla, belki “babam görse kızar” korkusuyla kendini gösterir. Sonra yaş ilerledikçe anlarız ki o sustuğunda kızmamış aslında… Sadece yorgunmuş. Belki dünya biraz ağır gelmiş sırtına,
belki gece herkes uyurken sigortaları kontrol etmiş, mutfağın ışığını kapatmış, senin sesini dinlemiş, ağlıyor mu, kâbus mu görüyor, uyumadı mı, aç mı yattı…

Bir baba nasıl sevilir, biliyor musunuz? Ben, babamın eli omzumdayken öğrendim, öğrenebildiğim kadar. En çok da artık o el olmayınca öğrendim, keşkeler kalmış olarak. Çok az soru sordum ona ama çok konuştum. Üzerine fazla gitmeden, hâlini sorarken gözlerine bakarak, “Baba gel bir çay içelim” diyerek. Babalar umuyor Paşam, bekliyor, bir çocuk gibi bazen “baba” diye seslenivermek iyi geliyor.

Bazı babalar duygularını kelimelere dökemez, gönlünde olanı bir türlü ifade edemez. Ama misal “Seni seviyorum” diyemez de “kendine iyi bak” der, üşütme sakın, yemeğini yedin mi, sen üzülme emi der. “O kıyafet çok ince olmuş” demek, “sana bir zarar gelmesin, üzülmene dayanamam” demektir. Ama biz bu dili geç öğreniriz. Hatta çoğumuz, kendi çocuğumuza “üşürsün” derken fark ederiz, babamızın bizi nasıl sevdiğini.

Dedik ya kimi baba, sevgisini söylemez, söyleyemez; yaşatır, bakışlarıyla anlatır. Hasta olursun, kendinden verir, bulur buluşturur, satıp savar sen iyi ol diye didinir. Sonra gizli gizli ağlar, yakıştıramaz da kendine ağlamayı, çünkü dağ denmiştir ona, baba denmiştir.

Bir babayı sevmek, öyle şaşalı, ışıltılı, bağıra çağıra olmasa da olur. Hani “babamın en sevdiği pasta bu” diye pasta yapılmaz, doğum gününü hatırlamaya gerek de yoktur. Hediye beklemez, ne sunsan önüne yetinir ve hatta önce evladüiyal doysun da ben ekmek arası bir şeyler atıştırsam da olur deyip geçer.

Babayı sevmek biraz da yanlış anlamaktır. “Senin iyiliğin için söyledim” derken kızdığını sanmak, “ne zaman geleceksin” dediğinde dışarıda olduğundan memnun olmadığını düşünmek, “kaç paraya aldın” dediğinde seni kısıtladığını, hesap sorduğunu varsaymak… Oysa, ne zaman geleceksin derken özlediğini söylüyor olamaz mı, kaç para bu derken “harçlığın kaldı mı yeter mi” demek istemiştir belki de.

Doğru evet, babalar az konuşuyor, sınır filan da koyuyor. Bazen kızıveriyor uzakta oluşumuza, özgür bırakmıyor. Hep yanında olalım istiyor. Giydiğimize karışıyor, yediğimize müdahil oluyor. Babayı sevmek zor desene, ne diye sevesin böyle bir babayı?

Zaten babalar anlatmaz, “iptidai sezgiyle” sevilmeyi bekler. Ata sevgisi yüreğinde bir yerde var, kötülüğü emretmedikçe korkma çoğunlukla dediği doğru çıkar.

Bir baba nasıl sevilir? Kolay değil. Bazen hiç kolay değil. Çünkü onu sevmenin en zor yanı; Babanın hep orada olduğunu varsaymaktır, orada olsun ama sadece olsun diyorsun ya… Orada olacak bir vakte kadar, sonra merak etme zaten o da kalmayacak daha fazla.

Ne zaman ki bir sabah çayını kendi koyar, telefonundan bir numara silinir, bir ölüm tarihi yazılır nüfus aile kağıdına… Ne zaman ki bir sabah, köşesi boşalmış, kitabı defteri, yazısı kalemi kaldırılmış, ceketini bir daha koltuğun kenarında görmezsin… İşte o zaman anlarsın; aslında onu çok seviyormuşsun. O zaman da anlamadıysan “Allah rahmet eylesin” de ve geç babalık makamından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi

Çok Kalabalık Çok Soğuk

29 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Son Bilet

08 Kasım 2025 Cumartesi 00:01

Bilmek neyi bilmek

01 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Yarım Simit Yarım Beyit

25 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Susmak da “İyi” Olmaya Dahil mi?

18 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Neslin İnşası

11 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Yapbozun Son Parçası

27 Eylül 2025 Cumartesi 00:03

İşte Bitiyor Yaşamak Kavgası

20 Eylül 2025 Cumartesi 00:01

Gençliğin Değeri Değerlerin Gençliği

13 Eylül 2025 Cumartesi 00:03