Son Kilit
Taş döşeli sokağı önce güneş ışıkları sonra okunan sala doldurdu. “Allah rahmet etsin” derken biraz da kendi cenazesini gördü cami avlusunda. İnsan dedi ne de çabuk unutuyor ve unutuluyor. Adın bile selan verilinceye kadar sonra senden “mevta” diye bahsediliyor. Derin bir iç çekiş ve hayata dair son bir yoklayışla vardı dükkânın kapısına. Kendi duyacağı kadar bir sesle mırıldanarak besmele çekti, sol cebinden çıkardığı kilidi anahtar deliğine soktu ve mutadı olduğu üzere üç kez çevirdi.
Ahşap çerçeveleri soyulmuş, tahta kepenklerin boyası atmış, cam vitrinine yıllar öncesinden asılmış solgun “Açık” tabelası asılı duran kapı… Ekmek kapısı, umut kapısı, muhabbet kapısı vefaya, hürmete, esnaflığa hep “Açık” … Dükkânın kapısı ağır bir gıcırtıyla aralandı. İçeri giren adam, bastonuna hafifçe yaslanarak eski alışkanlıkla ışığı açtı. Işık, raflarda dizili saksılara, duvarlardaki sararmış fotoğraflara ve yılların hatırasını taşıyan tezgâha vurdu. Her şey yerli yerinde, olması gerektiği şekliyle, küçük ama muntazam bir düzenin, çiçek kokularıyla birlik olması…
Omuzları çökmüş, ellerine toprak kokusu sinmiş, kırlaşmış saçlarıyla adam, dükkânın ortasında durdu. Camekandaki “Eren Çiçekçilik” yazısına ve sondaki gül resmine bakıp gülümsedi. Üzerinde hâkî bir yelek, hep aynı renkte mavi gömlek, temiz ve olabildiğince özenli giyimiyle selam verdi tüm çiçeklere ve beyaz güle. Çiçekçilik, sadece mesleği olmamıştı, bir arayış, bir yarenlik, yolun rengi, yaşamın adı olmuştu adam için. Daha on beşinde bağlamıştı ilk demet karanfili, daha ilk gençlik yıllarıydı sokak sokak gezip çiçek sattığı. Dükkânı devraldığında henüz teskereyi almıştı ve onca yıl bu sokaktan hiç ayrılmadı.
Kendi düğününde her yeri beyaz güllerle donattı, sokak beyaza büründü, kurdeleler beyaz, güller beyaz, gelinlik beyaz, gelin arabası eski bir klasik araba o da beyaz… Sonra imzası oldu o beyaz gül. Kim düğün çiçeği almaya gelse, kim yârine çiçek istese, bir doğum günü bir bebeğin ilk günü, buketin arasına bir beyaz gül sıkıştırdı, "Bu da benden" derdi, yüzünde buruk ama içten bir tebessümle.
O gün, o sabah, başka sabahlardan farklıydı. Kapının arkasındaki karton kutular, boş raflar ve kaldırılmış saksılar, istemese de beyaz güller biliyordu vaziyeti. Adam bugün dükkânını kapatıyordu. Elleriyle vitrin camını sildi. Yavaşça raflardan bir saksıyı alıp kutuya yerleştirdi. Her bir çiçeğe, her bir kurdeleye, yılların hatırası gömülüydü. Karanfilleri kokladı, kasımpatılarla, hercai menekşelerle dertleşti, son açelyayı komşuya hediye etti. Yıllar içinde yalnızlığını, kederini neşesini, sözünü nazını o çiçeklerle paylaştı, dükkâna gelenlerse onunla. Kimisi mutluluğuna ortak ederdi onu, kimisi hüznüne. Kimisiyle ahbap oldu kimisiyle sırdaş ama beyaz güllerin hikayesini duyan herkes gülümsedi.
Tezgâhın arkasına geçip, en çok kullandığı iki makası, kıyıp atamadığı küçük saksıyı, birkaç kurdele bağını, gözlüğünü, müşteri ve sipariş defterini, ahşap kutuya koyarken hem ince bir sızı hem derinden bir kahır hissetti. Kahrın yükünü kendi sırtına, sızıyı arayıp sormayan tek oğluna bıraktı. Eşi, daha üçüncü yılında terk etmişti evi, toprak kokusuna dayanamamış ve gelen paraya kani olmamıştı. Eş dost akraba nereye kadar, anne baba göçeli oldu o kadar. Acı, keder, dert tasa derken bir imtihan dünyası tükenip gitti işte. Son günüydü dükkânın, bu haliyle zaten devam edemezdi, yeni bir çevre yeni bir çiçekçi demekti. Açılacaksa bile adam artık buraya ait değildi.
Son kalan çiçekleri yavaşça kutuya koyarken, arka tezgâhta duran beyaz güle uzandı. O sabah, ona uğrayan kimse olmamıştı. Ne düğün vardı ne bir kutlama. Ama o son beyaz gülü, bir bukete değil, bir anıya iliştirmek ister gibi, ceketinin sol cebine koydu. Son kez vitrine baktı. Gözleri nemlendi. İç çekti. Sokakta kalan eskilerden üç beş esnaf geldi, söz de bitmişti, teselli de.
“Açık” levhasını “Kapalı” tarafına çevirdi. Kapıyı kapattı, kilidi çevirdi. Son kez omzunu vitrinin camına dayayıp sokağı izledi. Taş döşeli kaldırımlar sessizdi. Eskiden gelin arabalarının süslendiği, korna sesleriyle dolan ve davul zurnayla onca insanı uğurlayan dükkân şimdi yaşlı bir adamın vedasına tanıklık ediyordu.
Cebindeki beyaz gülü eline aldı. Bastonuna yaslandı. Son beyaz gülü, kilitle beraber kapının önüne bıraktı.
