Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Hasan Hüseyin Varol Hoca Efendi’nin Ardından

Hasan Hüseyin Varol Hoca Efendi’nin Ardından

Onu ziyarete gittiğimde elinde her zaman olduğu gibi yine bir Kur’an-ı Kerim vardı. Beni görünce, Kur’an’ı yavaşça masasının üzerine bıraktı. Hafif bir tebessümle; “hoş geldin!” dedi. Elini öptüm, hayır duanızı almaya geldiğim diye de ilave ettim. Elini, elimin üzerine koyarak; “Allah cc ziyaretinizi kabul etsin!” dedi. İlerlemiş yaşına rağmen çevik bir hareketle yerinden kalktı. Elimden tutarak beni oğlunun yanına götürdü. Oğluna beni, “Bak bu hafızlık arkadaşım İsmail efendinin oğlu” diye takdim etti.

Geleni gideni, arayanı soranı eksik değildi. Bendeniz yanından ayrılmıyor, müsait olacağı zamanı kolluyordum. İlk fırsatta; “hocam, talebelik anılarınızdan biraz bahsetmeniz mümkün mü?” diye sordum. Evet der gibi başını salladı. Bir kaç saniye süren sessizlikten sonra ağzından içtenlik dolu cümleler dökülmeye başladı:

“ Köyümüzde İlkokul yoktu. Ben hem Osmanlıcayı hem de yeni Türkçeyi kendi kendime öğrendim. Babam bendeki bu okuma aşkını görünce köydeki tarlalarını satarak Konya’ya taşınmamıza karar verdi. 1947 yılında Konya’ya taşındık. O zaman, Sultan Selim Camii’nin bitişiğinde bulunan Yusuf ağa kitaplığına camiinin içinden girilirdi. Kitaplığın karşısında yine taştan yapılma tarihi bir bina vardı. Bu binanın adı, “saat hane” idi. Burada üç adet büyük saat vardı. Bu saatlerin ayarını yalnızca Sultan Selim Camii imamı Şükrü Efendi yapardı. Konya halkı buraya gelir saatlerini ayarlardı. Orada çay ocakları vardı, kahvehaneler vardı, biraz ileride meyhaneler vardı. Mevlana çarşısından önce orada üzüm pazarı vardı. Üzüm pazarından önce de orada askeri bir hastane vardı. Sultan Selim Camiinin kıble tarafında kerpiç duvarla çevrili büyük bir bahçe vardı. Bugünkü mezarlığın köşesinde manavlar, pastaneler vardı. O yıllarda “saat hane” ile beraber bu anlattığım yapılar da yıkıldı.

Ben hafızlığımı, “saat hane” de Şükrü efendi de bitirdim. Hafızlık merasimini yapmamız icap etti. Bulgur Tekkesi camiinde hafızları çalıştıran Hakkı Özçimi hoca Efendi vardı. Hakkı hoca bizim merasimimizde bulundu. Mihrapta baban, hafız Şükrü Bağrıaçık ve bu fakir son cüzleri halka okuduk. Sonra dua yapıldı ve merasim tamamlandı. Biz Şükrü hocaya, hocam bir resim çekinelim hatıra kalsın dedik. Hocamız oralı olmadı. Biz de Hakkı Efendi’den yardım talep ettik. Hakkı Efendi Şükrü hocaya; Hoca! Sen günah olur diye mi korktun, bu çocuklar bir daha ya gelir, ya gelmez. Kak canım bir hatıra resmi çektirin dedi. Hocamız Hakkı efendiyi kırmadı. Onun üzerine Şükrü hoca ile gittik Sultan Selim Camiinin orta kapısı önünde bir hatıra fotoğrafı çektirdik.

Biz Konya’ya geldiğimizde babamın elinde üç bin lira vardı. O zaman Konya da arsaların metresi yirmi beş, elli kuruştu. Dükkânları elli ila yüz lira arasında bir paraya almak mümkündü. Bu paranın büyük bir kısmını babam bir arkadaşıyla yaptığı nakliyecilik işinde kaybetti. Köye tekrar dönmek istedi. Rahmetli anam, herif sen galiba köye dönmek istiyorsun. Vallahi de ölürüm yine de köye dönmem. Herkesin bir izzeti nefsi var diyerek karşı çıktı. Babam da mahalleden beş yüz metre bir yer alarak kerpiçten iki oda bir mabeyin yaptırdı. Daha sonra Ben İstanbul’a gidip ilim tahsil ettim. 1950 yılında Konya’ya döndüm. Tahir hocadan bir gurup arkadaşla Arapça dersi aldık. Çok geçmeden dersimizi jandarmalar bastı, okumamıza müsaade edilmedi. Ama ben kendimi yetiştirdim elhamdülillah.”

Hoca efendinin annesinin söylediklerini naklederken duygulanıp ağlaması, uzun bir zaman ne gözümün önünden ne de belleğimden silindi.

O Kur’an aşığıydı. Aynı zamanda iyi bir Kur’an belletmeniydi. Tilavette kullandığı tavır kendine üzgüydü. Muazzam bir sesi, engin bir dini bilgi birikimi vardı. Ömrünü okumaya, okutmaya ve talebe yetiştirmeye vakfettiği gibi hayır hizmetlerine de vakfetti. Bu münasebetle Hasan Hüseyin Varol hoca efendiyi Rahmet, minnet ve şükranla yed ediyorum. Mekânı cennet, makamı âli olsun İnşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR