Hasan Ukdem

Hasan Ukdem

2021 başlarken

2021 başlarken

2021 başladı ve ilk haftasını geride bıraktık bile. İlginç zamanlardan geçiyoruz. Virüsler, hastalıklar, hunharca işlenen cinayetler, orantısız savaşlar, iklim değişiklikleri gibi birçok sorunumuz var. Hayattan, demirin demire sürtmesiyle oluşan, genzimizi yakan bir metal kokusu geliyor. Her şey maddeleşti. Ve naylon bir hayat yaşıyoruz. Konserve, konsantre bir dünyamız var her birimizin. Doğayı parklara, hayvanları pet shoplara ve kafeslere, çiçekleri buketlere, vazolara veya en iyi ihtimalle şarampollere, refüjlere, saksılara, muhabbeti sanal gruplara, arkadaşlığı, dostluğu, telefonlara ya da sosyal medyaya mahkûm ettik.
 
Alışverişlerimizi artık internet üzerinden yapıyoruz. Neredeyse AVMler bile demode oldu. Eski mahalle bakkalımızın samimiyeti, sıcaklığı, muhabbeti, kapıda ilk defa gördüğümüz ve belki de bir daha hiç görmeyeceğimiz kuryelerin zoraki gülümseyen yüzlerinde yok oldu gitti. Komşuluklarımız, ülkelerin komşu ülkelerle olan sınırlarından daha kalın ve daha resmi hale geldi. Çoğu zaman verdiğimiz selamı geri alamamanın burukluğunu yaşıyoruz. Çocuklarımız tabletlerde, leptoplarda, akıllı telefonlarda oyunlar oynuyor. Akşamlarımız dizilerin işgalinde, sabahlarımız alınamamış uykuların mahmurluğunda, günlerimiz taksitlerle bölünmüş kartların asgarisini hesaplamakla heba olmakta.
 
Giderek modernleşiyor yaşadığımız şehirler. Çağdaşlığımız bize gurur veriyor. Evlerimiz sefer tası gibi üst üste göğü delmenin gayretinde. Robotlar dans ediyor. Otomobillerimiz hız sınırını zorluyor. Oturduğumuz yerden gurbetteki sevdiklerimizle görüşebiliyoruz. Kadınlarımız hür, çocuklarımız hür, erkeklerimiz hür ve her türlü konfora istedikleri gibi ulaşabiliyor. Giyim kuşamda, yemede içmede, gezmede tozmada en çok imkana sahip olduğumuz bir zamanı yaşıyoruz. Artık yaşadığı köyden, kasabadan çıkmayan erkek, deniz görmeyen kadın, okumak için uğraşmak zorunda kalan çocuklarımız, gençlerimiz kalmadı. Ama nedense stresliyiz, huzurumuz yok ve mutlu değiliz? Kayıp çocuklar, evden kaçan kadınlar, cinayete kurban giden ve ormanlıklara gömülmüş kadın erkek çocuk vücutları. Yaşlı insanları darp edip paralarını zorla alan darpçılar, cami soyan, engelli bir insanın tekerlekli sandalyesini, akülü arabasını çalan hırsızlar. Sizce de bir tezat yok mu bu işte?
 
Cehalet yok oldukça, modernleştikçe, özgürleştikçe, ülkemiz muasır medeniyetler seviyesine yaklaştıkça daha sakin, daha mutlu, daha huzurlu olmayacak mıydık? Nerede yanlış yapıyoruz? Nasıl bir hesabın içindeyiz?
 
Toplumu bir arada tutan değerleri, tabuları yıkmak gerek diyerek yok ederlerken, insanı insan yapan inançları yozlaştırırlarken, çocuğu çocuk yapan masumiyeti kirletirlerken, kadını kadın yapan iffeti ayaklar altına alırlarken, erkeği erkek yapan helal alın terine çirkef karıştırırlarken, itibarını sabote ederlerken ve bütün bunları çağdaşlaşma, modernleşme adına yaparlarken sessizce oturup seyrettik, seyrediyoruz. Bizim bir inancımız var, bizim bir örfümüz adetimiz, bizim bir dinimiz var, bizim bir Allah’ımız var diyerek bu saydıklarımızı hiçbir süzgeçten geçirmeden, sorgulamadan, olduğu gibi hayatımıza alıverirsek sonuç ebetteki böyle olur. 
 
Gelişmek, dünden daha iyi bir noktaya gelmek, refahı, huzuru artırmak elbet güzel ve gereklidir. Teknolojinin her türlüsüne eyvallah. Özgürlüklere kapımızı sonuna kadar açalım, tamam. Bilgilenmek için her türlü imkânı kullanalım amenna. Ama bütün bunları yaparken insanın fıtratını, zamanın akışını, doğanın yapısını bozmak niye? Hayat basit bir kavram, öyle Amerika’yı keşfetmeye, atomu parçalamaya falan gerek yok. İnsanın bir bedeni ve bir ruhu vardır. Bu iki denklemi orantılı bir şekilde göz önünde bulundurarak bir hayat geliştirmek ve evlerimizi, şehirlerimizi buna göre inşa etmek yeterlidir. İnsan için eş, arkadaş, dost, doğa, muhabbet, sevgi ve iç huzur gibi şeyler olmazsa olmazlardır. İnsanı fıtratına uygun bir hayatın içinde tutmak gerekir.
 
 
 
Bugün dünyaya hükmedenler, insana iyi gelecek olana, inanca sanata ve zanaatta yatırım yapmak için çaba harcamadıkları için bireysel hayatlar tarumar olmuş durumdadır. Oysa silaha yapılan harcamalar insana yapılsa, bugün tıp alanında olsun, mimarlık, teknoloji gibi diğer alanlarda olsun daha büyük doktorlar, mimarlar, mühendisler çıkar. Daha büyük alimlerimiz olur. Bunu görmek için tarihe bakmak yeterlidir. 
 
Bütün bunların yanında bireylerin de bunu talep etmesi gerekmekte ve kendi yaşadıkları hayat hakkında karar vermelidirler. Büyük hikâyenin değişmesi için küçük hikayelerin değişmesi şarttır. Stresli günlerin, buhranlı gecelerin değişmesi uğrunda ne yapmamız gerektiği bellidir. Çok fazla maddeleşti hayatımız, bunu biraz manevi sulara çekmemiz gerekiyor sanırım.
 
Yeni yılımız huzura, mutluluğa ve sağlığa vesile olur inşallah.
 
Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi
SON YAZILAR