Bereket Kanaatin Nesi Oluyor?
Kavramlar, kültürün zihni alt yapısını oluşturan, toplumsal düşünceyi etkileyen ve tercihleri belirleyen en önemki unsurlardır. Bir kültüre ait olan kavramlar zihinlerden kayboldukça yerini mutlaka başka kavramlar doldurur. Bazen tam zıddı kavramlar alır. Bazen daha afarklı kavramların istilasına uğrar. Her iki durumda da zihinlerdeki bu değişim belirli bir aşamadan sonra karşımıza inanç, alışkanlık ve ahlak değişimi olarak çıkar. Bu deüişim de toplum hayatına yansır. Ve yanamcılaşma, negatif dönüşüm başlar.
Bereket ve Kanaat kavramları bizim kültürümüze ait iki kavramdı. Bereket, hesabi değil hasbi artışı, bolluğu, zenginliği, sürekliliği ifade eden bir kavramdı. Farklı din ve kültürlerde doğurganlıkla ifade edilen bereket, Bizim kültürümüzde sadece maddi artış ve çoğalmayı değil zamanın/ömrün bereketlenmesi, fikrin bereketlenmesi gibi unsurları da ifade eder.
Kanaat, terim olarak “kişinin azla yetinip elindekine razı olması, kendisinin ve sorumluluğu altında bulunanların ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılayabileceği maddî imkânlarla iktifa edip başkalarının elindeki şeylere göz dikmemesi, aşırı kazanma hırsından kurtulması” şeklinde açıklanmakta; hırs, tamah, hazlara düşkünlük ve tûl-i emel gibi kavramlarla ifade edilen mal ve dünya tutkusunun kalpten silinmesiyle kazanılan ahlâkî bir erdem olarak değerlendirilmektedir.
Kanaatsizlik, yani elindeki ile yetinmeme; hırs, tamah, açgözlülük ile hakkı olmayana saldırmak sekülerleşmenin, dünyevileşmenin diğer adıdır. Bu gün toplum olarak yaşadığımız süreci özetleyecek olursak, toplum hayatımızda kanaatin kaybolması, hırsla, dünya tutkusu ile etrafımızdaki insanların veya devletin mallarına saldırmamız ve ne kadar çok malımız olursa o kadar mutlu olacağımızı ve ölmeyeceğimizi zannetmemize sebep oldu. Dünya malına, nimetlerine yaklaşımımız hasbiliğini kaybetti, tamamen hesabi oldu. Banka hesaplarındaki bol rakamlar, lüks evler, modelli markalı arabalar, geleceği parlak! arsalar, markalı giyim kuşam mutluluğun yegane sebepleri gibi kabul edilmeye başlandı. Dolayısıyla hak kavramı, hakkına rıza kavramı rafa kalktı. Bununla beraber bereketi de korkutup hayatımızdan kaçırdık.
Kanaatkârlık insanı kölelikten kurtaran, iffet, tokgözlülük ve gönül zenginliğini esas alan bir duygudur. Asıl zenginliğin mal çokluğu değil gönül zenginliği olduğunu, hakiki mutluluğun gönül gözüyle etrafımızdaki nimetleri, meşru şartlar dahilinde insanlarla paylaşabilme zenginliği olduğunu ortaya koyar. Bazı kaynaklarda hadis olarak geçen, ancak Muhammed Bin Münkedir'in babasının sözü olan. "Kanaat tükenmeyen bir hazinedir!" ifadesi İslam ahlak ve kültürünün dünyaya, dünya nimetlerine, kazanma ve harcama hırsına karşı ortaya koyduğu felsefi bir yaklaşımdır. Gönül dünyasının maddi dünyadan daha zengin olduğu zaman insanın gerçek manada mutlu olacağını ortaya koyan bir ifadedir. Bereket, maddi hesabi zenginlik değil hasbiliktir.
Bereket, toplumumuzun bilinçaltında kavram olarak matematiğin iflas ettiği bolluk, karşılık olarak yer edinmiş bir kavramdı. İki kere iki matematikte dört ederken bereket hesabında yerine göre sekiz-on edebilirdi. Paylaştıkça çoğalır, hakkına razı oldukça artar, verdikçe ziyadeleşirdi. Aşırı sekülerleşme ve dünyevileşme ile bu kavramı kaybettiğimizden bu yana yerini açgözlülük ve nankörlük istila etti. Zenginlik, bizim kültürümüzde bir maddi zenginlik, iki gönül zenginliği olarak değerlendirilirken artık modern zamanlarda gönül kelimeside yerini ve ağırlığını kaybetti. Tek zenginlik kaldı, ne kadar çok mal yığarsak o kadar mutlu olacağımız, kaliteli yaşayacağımız anlayışı... Ancak toplum olarak geldiğimiz noktada bunun böyle olmadığını da acı acı tecrübe ediyoruz. Hırs ve tamahın aklı örttüğünü, hakikati görmeyi perdeleğini, yanlış kararlar almamıza sebep olduğunu adeta yeniden keşfediyoruz. Ama bazı/birçok konuda da geç kaldık.
Kanaat, tembellik, miskinlik, ruhbanlık, dünyadan el etek çekmek olmadığı gibi berekette maddi çokluk değildir. Kanaat, elimizdeki ile mutlu olmak, hakkımıza rıza göstermek, malların ve nimetlerin emanet olduğunun şuurunda yaşamaktır. Mal/dünya sevgisini gönlümüzden uzaklaştırmaktır. Eşyaya ederi kadar değer vermek, gözümüzdeki değerini abartmamaktır. Bereket, kanaatin neticesidir. Aynı zamanda kanaatin (soft power) gücüdür. Kanaatin olmadığı yerde berekette olmuyor.
Toplumumuzda kavgalar, gürültüler, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, gasb, irtikab, cinayet, varsa bunun en önemli sebebi kanaati terk etmemiz ve bunun neticesinde de bereketin bizi terketmesidir. Batılılaşma serüveni, sekülerleşme, kapitalistleşme, pozitivistleşme olarak anlaşılığ ictimai hayatımıza bu şekilde dayatıldığı için keşmekeş içinde yaşayan, kaosa sürüklenen ve tarihe gömdüğü hazinen üzerinde oturup, üzerinde oturduğu hazinenin kıymetini bilmeyen bir topluma dönüştük.
Yetişmekte olan nesillerimize, köşeyi dönmenin, çok kazanmanın, mal yığmanın zenginlik olmadığını, kanaatin, gönül zenginliğinin asıl zenginlik olduğunu, mutluluğun geçici/fani olana bağlanmak değil baki olanın yolunda olmak olduğunu anlatmamız, kavratmamız gerekiyor. Aksi halde maddi her türlü imkana sahip ama manen çökmüş, mutsuz, rıhsuz, bencil, egoist nesiller yetiştirmeye devam ederiz. Markaların, tükettimin, paranın kölesi olmuş, vicdanı esir, irfanı esir, fikri esir insan kalabalıkları haline dönüşürüz. Şimdilerde olduğu gibi...
