Bir Zamanlar Telden Araba Yapardık
Bir zamanlar herkes gibi bizde çocuktuk. Hafif sertlikte tellerden teker ve direksiyon çubuğu yapardık. Bazen tahta makara bulur, teker olarak monte edilirdi. Onunla arabamızı sürüp oynamak büyük bir mutluluk idi. Simit direksiyon bile yapılır, daha ileri çalışmalarda kasalı pikap ve kamyonet görünümlü modeller yapılırdı. Grapon renkli kâğıt, rüzgâr gülü ve elektrik bandı ile süslerdik. Hangisi güzel diye mahallede, sokak arasında görücüye çıkar, en fiyakalısı bende diye övünürdük. (https://www.yenihaberden.com/bir-maniniz-yoksa-annemler-size-gelecek-14160yy.htm)
O yıllarda basit malzemeden iş çıkarmak denilen oyuncaklarımız vardı. Mesela dersem: Tahtadan kılıç ve hançer yapılır, mısır koçanına güvercin kuşu tüyleri takılır ve havaya atılırdı. Çelenlerden alınan kamışlara mandal ve bel lastiği takılır rakibe atılır, gazete kağıdından ise uçak ve uçurtma yapılır. Eski rulman çıkma bilye tekerlerden ve ahşap tahtalardan tornet ve billalı yapılır ve ikili ekipler sürerdi. Küçük taşlar ile kaldırımda seksek ve sokak arasında veya boş cadde üzerinde hotmiş oynanır. Kömür karası ile yola labirent çizilir, hizadan çıkmadan gazoz kapağı ile ilerlenerek yarışılır. Yenilen kayısılardan çıkan çekirdeği sürtülerek delinir, temizlenir ve düdük gibi öttürülür idi. Kayısı çekirdeği ile kerpiç evin dibindeki oyuğa atılarak oynanır. Küçük düzgün taşlarla cark curk ve beştaş oynanırdı.

Çamur ve su ile 5-6 çocuk bir arada harmanbiş yapılırdı. Tek lüks oyuncağımız olan tabanca mantarının ucuna ve patlayan ezva kısmına mandal yayı veya sert yay parçası takılır ve yere atılıp patlatılır. Birdir bir ve uzun eşek ile artistik cimnastik yapılır. Naylon topla üç korner bir penaltı ve altıda bitirmek üzere futbol maçı oynanır. Bir elde cam veya demir bilye cepte ütülen boncuklar ile keskin nişan alan mahir bilyeciler birbiriyle yarışır. Yakan top oynanır, kızlardan tekli ve çiftli olarak ritimli olarak ip atlayanlar olurdu.
Ne zaman yağmur yağsa yağmurdan bulgurdan toplayıp bir sini dolusu bulgur pilavına tahta kaşık atılır. Kağıttan küçük gemicik yapıp çeşme yalağında yüzdürmek, yoldan geçen at arabasına asılıp giden sonra kamçı yiyenler, sakız veya leblebi tozu gibi paketlerden çıkan kağıtlarda ki araba, futbolcu ve ülke kartı biriktirenler veya kartlardaki sayılar üzerinden oynayıp kart ütenler olurdu. 10'luk çivi ile daire ve çizik atılırdı. Fırçaları iyi çevirmek için pamuk ipliğini balmumu ile sürterek yapışkan yapardık. Ucuna demir kabara çaktığımız fırçayı yere hızlı ve sert olarak atar, yerde kıvılcımlar çaktırırdık. Hatta fırçayı havaya ters şekilde atar, elimizi akrobatik biçimde döndürür, yerden fırçayı avucumuza alır, tekrar yere bırakırdık. Bazen de kimin ki uzun dönecek diye fırça çevirme yarışı yapardık.
Küçük lastik veya metal çember çevirirdik. Mahalleden komşu mahalleye güya kavga etmeye giderdik. Şivlilik zamanı akşam üstü ucunda küçük teneke kutu takılı sopalarda yanık yağdan meşale yakardık. Aferin ve aspirin gibi yapbozları oynardık. Saklambaç, can kurtarmaca ile birbirimizin peşinde koşuştururduk. Kibrit çöpünü dizmek veya çekme dikkat isterdi. Bakkaldan leblebi tozu almak ve üflemek, 25 kuruşa çitlek alıp, cebimize çakarak/doldurarak yürüyerek sokakta dolanmak güzeldi. Bisikleti olanlar kedi gözü, dinamo ve bayrak direği ile süsler idi......ila ahir iki elin iki parmağı kadar oyun saydım.
Bu oyunların tamamını 1968-75 arası 4 yaşından 12 yaşına kadar oynadım. İyi bilye ve boncuk oyunu oynardım. Yerden ve ayaktan atışlarda isabetli atış ve vuruş yapardım. Demir bilye ile süper oynardım. Ekip oyunlarının tamamında olurdum. Bazı oyunlarda başarılı bazı oyunlarda ise doğal olarak kaybeden olurdum. Eminim benimle aynı kuşak birçok insan bu türden doğal ve organik nesnelerden yapılmış oyunlar oynadık. Erişilmesi kolay ve ucuz hatta bedava malzemeler ile oyuncaklar yaptık. Mantar tabancası, metal polis arabası, ambulans ve kızlar için satın alınan küçük plastik bebekler gibi endüstriyel oyuncaklar tabi ki vardı. Hacıdan getirilen çakarlı tabancalar, içinde görüntü dönen ve hac resimleri olan makineler, sürtmeli çek bırak oyuncaklar yeni çıkmıştı.

Sonra hem oyuncaklar sentetik olmaya başladı hem yavaş yavaş ücretli ve pahalı olan hale doğru evrim geçirdi. Sonra mekanik ve elektronik boyut kazandı. Tetris, atari, bilgisayar oyunu, kartuşlu konsol oyunları, plastik LEGO ve yap boz, tank süper Mario derken futbol takımı ile oynamaya ve playstation ile formula 1 veya kavga, dövüş, savaş ve uzay temalı oyuncaklara doğru evrildi gitti. Oyuncularını doğrudan veya sübliminal mesajlarla bazı aksiyonlara ve intiharlara kadar yönlendiren oyunlarda yok değil.
Oyuncaklar bir tür varsıl-yoksul insanların eli bol veya dar olmasından kaynaklı farklı tüketim kalıplarına dayalı olarak alınır oldu. Herkesin bizim zamanımızda olduğu gibi oyuncaklara erişiminden ziyade bazı şanslı ve varsıl çocukların oynama ve sahip olma talihine veya gariban çocukların hasret duygusuna dönüştü. İbrahim Sadri'nin İşçi Süleyman ve oğlu Cevahir’i anlattığı "Kırmızı Araba" şiirinde çocuğuna oyuncak araba alamayan bir dar gelirli işçinin ve çocuğunun trajik ve duygusal yakınması dile getirilir.
İkinci bir trend ise bizim kuşaktaki birleşik ve hatta kızlı erkekli karma oyunlar yerine daha ferdi ve bireysel oyunlar veya iki üç kişiyi geçmeyen ve daha yalnız takınılan digital oyunlara doğru döndü. Bu gelişmelerle birlikte mahalle kültürü ve rahat ve sakin olan ve çok az araba geçen sokaklarda ortadan çekildi.
Üçüncü bir trend ise eskiden her mahallede birkaç tane çıkmaz sokak olur, rahatça oyunlar oynardık. Dikkat ettiniz mi? Mahalle ile birlikte çıkmaz sokaklar da ortadan kalktı. Kerpiç evler kalktı, pelit ve dut ağaçları ve çelenli evler ve kuş uçuranlar da kalmadı. Dolayısıyla organik ve doğal oyuncak malzemeleri ve oyun oynanacak atmosfer yok oldu. (https://www.yenihaberden.com/araplar-saksagan-sokak-derler-15578yy.htm)
Çetin Altan'ın dediği gibi maziye hasret ve güzelleme çekip enseyi karartmayalım. Çocuklar var oldukça oyunlar yine var olacaktır. Oyun ve oyuncak ister basit malzemeden olsun ister bilgisayar, tablet ve cep telefonunda bulunsun bir şekilde bu oyunlarda bir ekip halinde veya moda deyimle interaktif, görsel içerikle ve karşılıklı video ve kamera uygulamaları ile birlikte ve karşılıklı da oynanabiliyor. Hala çocuklar ip sekiyor ve bisiklete biniyorlar. Hala dondurmayı görünce yüzleri mutluluktan uçuyor, attaya gidelim deyince hiçbir çocuk nereye diye sormuyor veya itiraz etmiyor.
Hanelerimizde sevinç, sürur ve neşe kaynağı ve medar-ı iftiharımız çocuklar için kendi işimizde veya el kapısında helal kazanç peşinde koşuyoruz. Akşam eve dönerken koşa koşa elimizde bir paket veya oyuncak götürünce gördüğümüz gülen yüzler hatırına belki de üç günlük dünyanın kahrını da lütfunu da yüksünmeden çekiyoruz. Çocukların gözünde bire numune şahsiyet olarak onları daha iyi yetiştirmek ve imkanlar sağlamak için birer Alperen, Cemşid, Herkül gibi bir baba rolünü benimsiyoruz. Tomris hatun ve fedakarlığın simgesi Hz. Fatıma annemiz gibi hayatın onlarca zorluklarını üstleniyoruz.

İçinizdeki çocuk kaç yaşında veya hala canlı mı? dersem ne dersiniz? Birkaç gün önce ikindi vaktinden sonra Gödene yaylasında bulunan Toki konutlarında rutin yürüyüşe çıkmıştım. Hava Konya’ya göre esintili ve şehir merkezine göre 3-4 derece az sıcak ve serin ortamda adımlamaya başladım. Yürüyüşü üç bin adımda kesip kendi bloğuma yöneldim. İki küçük çocuk blok etrafındaki çitler arasında boy vermiş gülhatmi çiçeğini oynuyor, bir ikisini koparmışlar. Bir tanesinin yaprağından aldım ve dibinden ayırıp bunun ne olduğunu biliyor musunuz dedim? Beden diliyle "cık dediler" lisanen yok dediler. Bunun horoz ibiği çiçeği olduğunu söyleyip yanak, burun ve kulak memesine yapıştırıp oynanır diyerek birinin yanağına yapıştırınca çok hoşlarına gitti, hemen aralarında yapmaya başladılar.
Çocukluğumuzun büyülü atmosferine zamanda yolculuk icat edilene kadar dönemeyiz. Ancak geçmişin oyun dünyasını canlandırmak mümkün. Bunun yolu dünün çocukları olan büyükler ile bugünün çocuklarının bilgi, deneyim ve maharet paylaşımı yapacağı, hünerlerini sergileyeceği bir oyun sokağı kurmaktan geçiyor. Değişik oyunların parkurunu yapmak ve bir oyuncak müzesi yapmak başta yerel yönetimler, kültür bakanlığı ve bu alanda çalışan çocuklara oyun/oyuncak ortamı sağlamaya çalışan STK’ lara düşüyor. (https://www.yenihaberden.com/konya-oyuncak-muzesi-ve-oyun-oynama-sokagi-14178yy.htm)

Bu anlamda sosyal paydaşların müşterek koordinasyon ile oyun ve oyuncak kültürümüz yeniden ihya edilmelidir. Evlerde, depoda, sandıkta veya bir köşede atılı kalmış oyuncaklar derlenmeli, tamir edilmeli ve çalıştırılmalıdır. Oyuncağı olmayan veya bazılarına hasret kalan çocukların mutluluk özlemlerine bir nebze de olsa derman olunmalıdır.
Kırmızı araba – İbrahim Sadri
