Mehmet Toker

Mehmet Toker

Çocuklarımızın Dünyası Sanal mı, Gerçek mi?

Çocuklarımızın Dünyası Sanal mı, Gerçek mi?

Milyonlarca öğrenci cuma günü itibariyle yarıyıl karnelerini alarak tatile çıktı. Öğrenciler TTT (Tablet, Telefon, Televizyon) günleri başlamış oldu. Teknolojik oyuncaklar haline gelen bu elektronik cihazları kullanma yaşı ilkokul öncesine kadar düşmüş durumda. Peki çocuklarımız bu teknolojik aygıtları doğru ve bilinçli kullanıyor mu? Anne babalar evlatlarını bekleyen tehlikelerin farkındalar mı? Yoksa çocuk zaman öldürsün de gerisi önemli değil modunda mı ebeveynler? Diğer bir ifade ile bu üç T'den(üç tuzaktan) çocuklarını korumaları gerektiğinin bilincindeler mi?

Telefon ve tabletlerden de rahatlıkla erişilebilen ve oynanabilen bilgisayar oyunlarının ne gibi tehlikeler barındırdığının, çocuklara neleri, ne şekilde empoze ettiğinin farkında olmak gerekiyor. Kültür emperyalizmi konusunda bir takım oyunların araç olarak kullanıldığı, yetişmekte olan nesilleri tektipleştirerek zihinlerini sömürüye açık hale getirildiğini artık birçok uzman yüksek sesle ifade etmeye başladı. Oyunlardaki sınırsız, sansürsüz, ayıpsız, kuralsız ve kutsalsız fantastik kurgular, sanal ile reelin, soyut ile somutun, hayal ile gerçeğin algılanması noktasında bir zihin bulanıklığına sebep oluyor. Zaman zaman haber bültenlerine ve üçüncü sayfa haberlerine konu olan özellikle ergenlik döneminde, çocuklardaki intihar, akran zorbalığı, madde kullanımı, evden kaçma vb. istenmeyen davranışların oyunlardan kaynaklandığını uzmanlar ifade ediyorlar. Ancak bu tür haberler, sadece olumsuz bir durum yaşandığında saman alevi gibi parlayıp sonra tekrar gündemden düşüyor. Kurban vermeden üzerinde düşünmek çoğu zaman aklımıza gelmiyor.

Bilgisayar oyunları, filmler, diziler, çizgi filmler, müzikler, tv programları vb. propaganda yollarıyla tüm insanlığa, köksüz bir pop(ulist) kültür dayatılıyor. Artık New York'taki Hristiyan bir ergen ile Ankara'daki Müslüman bir ergen, Seul'daki Budist bir ergen ile Yeni Delhi'deki Hinduist bir ergen arasında dinlediği müzik türü, giyim-kuşam, izlediği filmler/diziler, oynadığı oyunlar, saç stilleri, dövmeleri, takı/aksesuarları, yeme-içme tercihleri, beğenileri veya nefretleri arasında neredeyse fark yok. Kendi değerlerine yabancılaşan, geleneksel olanı ötekileştiren, modernlik vb. klişelerle bilinç altına yüklemesi yapılan neo-paganist kültürün yönettiği ve yönlendirdiği bir dünyanın içerisinde yaşıyor.

Oyunların, dizi/film veya müziklerin zararları denildiğinde bazen tamamen sekülerist bir bakış açısıyla, sadece bağımlılık ve istatistiki/sayısal değerlerle yapılan ölçümlerle tespit edilebilen başarısızlıklar üzerine duruluyor. Sağlık açısından bağımlılık değerlendiriliyor. Bağımlılığın beyinde bazı alanları olumsuz etkilediği ve hasara sebep olduğu dile getiriliyor. Odaklanamama, dikkat dağınıklığı gibi sorunlara yol açtığını psikiyatri uzmanları dile getiriyor. Sosyalleşememe, çevrelerine ve çevreden gelen uyaranlara verilen tepkinin azlığı/ilgisizliği, öğrenme güçlüğü ve kitap okuması gereken zamanı ekran başında geçirmeyi tercih etmelerinden dolayı, kötü not almaya yol açtığı söyleniyor. Hareketsizlikten kaynaklanan obezite, damar tıkanıklığı vb. tıbbî olumsuzluklar konuşuluyor.

Çocuklarımız, gençlerimiz sadece bedenden veya sadece rakamsal değerlerle ölçülebilen varlıklar değiller. Îsâr, ihsan, cömertlik, merhamet, şefkat, sadakat, diğergamlık, yardımlaşma gibi insanı insan yapan özelliklerden yoksun bir nesil yetişiyor. İnsani ilişkilerinde egoist, sadist, veya hedonist, ekonomik tercihlerinde kapitalist veya emperyalist, felsefi zemini deist veya ateist, devletine ve milletine karşı opportunist inançta neo-paganist bir kuşakla karşı karşıyayız. Çünkü bilinçaltına yükleme yapan oyunlar, filmler/diziler ve müzikler; güçlülerin kazandığı ve haklı olduğu, herkesin sadece kendi menfaati peşinde koştuğu, herkesi rakip olarak görmesi gerektiği bir dünya algısı dayatıyor. İnsani olana yer yok. Duygusuz, hissiz herkesin kendi çıkarı için savaştığı ve güçlülerin ayakta kaldığı neo-cyborg bir varlık. Cinsiyetsizlik, ailesiz toplum, babasız toplum vb. söylemler ve pilot toplumlarda uygulanan eylem planları, bu gönüllü tüketici kölelerden oluşan, yönetilmesi ve yönlendirilmesi kolaylaştırılmış topluluğu oluşturmak için. Oluşturulmaya çalışılan toplumda geleneğe ve geleneksel sosyolojik yapılara yer ve müsamaha yok.

Bu onaltı günlük yarıyıl tatilinde öğrencilerimiz bu kültürel emperyalist saldırılara ne kadar maruz kalacaklar? Aile: "çocuğum evde, odasında, gözümüzün önünde, kontrol altında!!!" diye kendisini avuturken TTT aracılığıyla hangi neo-paganist propagandaların muhatabı olacak? Ailesine, ülkesine, manevi değerlerine ne derece daha düşman veya karşıt hale gelecek? Dünya üzerinde çok ciddi manada bir kimliksizleştirme projesi büyük sponsorların desteğiyle şeytani emperyalist aklın planlarıyla yürütülüyor. Buna karşı kendi medeniyet tasavvurumuzu oluşturamaz isek, kişiliğin şekillendiği ergenlik döneminde gençlerimizi kendi kültürel kodları ile buluşturamazsak, "hayatın boşluk kabul etmeyeceği gerçeğinden hareketle" her bir gencimizi kaybetmeye mahkum oluruz. O gencimiz yani geleceğimiz ötekileştirilirken biz sadece seyirci oluruz. Küresel ölçekte oyun kurucu olmak, sadece ekonominizin güçlü olmasıyla eşdeğer bir şey değil. Veya sadece teknolojik veya silah gücüyle mukayese edilen bir durum da değil. Oyun kurucu olmak, yerli ve milli insan ve beyin gücüyle alakalı bir durum. Oyun kurucu olmak, gelecek adına dertlenmekten, yetişmekte olan kuşakları tüm insanlık için insanî idealleri olan insanlar olarak yetiştirmekten geçiyor.

Eğitim ve öğretimi de karıştırmamak gerekiyor. Öğretim bilgi verir. Eğitim bilinç verir. Bilgi motordur, kaportadır, yürüyen aksamdır. Bilinç ise direksiyon ve trafik kurallarıdır. Güçlü bir motora sahip olan bir arabayı kurallar çevresinde ve istikamet üzere sevk ve idare edemezseniz, önünüzdeki tüm duvarlara çarpar ve hem kendinizi, hem çevredekileri, hem arabayı mahvedersiniz. Çocuklarımız ve gençlerimiz düne göre daha bilgililer. Ama direksiyonu, gazı ve freni kontrol eden, TTT'yi elinde tutan güç olduğu için, o güzelim arabayı her türlü duvara çarpıp parçalamaktan, hurdaya çıkarmaktan zevk alıyor.

Bugün asıl mesele, matematik, fizik, kimya, coğrafya, yabancı dil, teknoloji öğretiminden daha ziyade ahlaki, manevi ve medeniyetimize ait değerler eğitimini verebilmektir. Yoksa vatanına milletine düşman, küresel güçlere köle, kuşaklar yetiştiğinde ve toplum adına söz söyleme yaşına geldiklerinde maalesef çok geç olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR