Mehmet Toker
Mehmet Toker Cumayı Kim Kararttı?

Cumayı Kim Kararttı?

Dinlerin bayramları vardır. Milletlerin de bayramları vardır. Mesela Yahudilerin, Roş-Aşana, Yom Kippur, Hanuka vb. dini bayramlar diyebileceğimiz özel günleri vardır. Aynı şekilde Hristiyanlıkta da Noel, Epifani, Paskalya yortusu vb. özel günler söz konusudur. İslam'da da Ramazan ve Kurban Bayramı olduğu gibi.   Milletlerinde milli günleri vardır. 14 Temmuz Fransızlar için milli bir bayram, 28 Mayıs Azerbaycan'ın milli günü. 2 Ağustos Makedonya'nın milli günü, 26 Kasım Moğolistan'ın  milli günü ve benzeri... Bu günler o Milletler için ya bağımsızlık günü, ya kralın tahta geçtiği gün, ya da ülkenin kurtuluş günü olarak kutlanır.
 
Tıpkı dinler ve milletler gibi, -artık hangi milletten hangi dinden olursa olsun bütün insanları pençesine almış olan- kapitalizmin de kendine özgü kutl(s)amış olduğu bayramları, özel günleri var. Kasım'ın son cuması, Amerika'daki adlandırılması ile "black friday" (Müslümanlara yutturmak için Efsane/Bereketli Cuma) kapitalizmin önemli bayramlarından bir tanesidir.  Buna her ne kadar alışveriş çılgınlığı, indirim günleri vesaire gibi, bir takım masum sıfatlar konulmaya çalışılsa da esasen, kasım'ın son cuması kapitalizmin dünya üzerindeki egemenliğinin en net göstergesidir. Amerika'da başlayan bu mantıksızlık ve sömürü günü, maalesef geldiğimiz noktada milliyet ve din ayrımı gözetmeksizin dünya üzerindeki bütün devletleri, toplumları, ekonomik yapıları ciddi anlamda etkilemektedir. Kasım'ın son cuması, 1932'den bugüne kadar noel alışveriş sezonunun başlangıcı veya bir anlamda elde kalan ürünlerin satılarak yeni bir ekonomik yılın başlangıcı gibi de değerlendirilebilir. 1961 yılında Philadelphia bir alışveriş merkezinde oluşan izdiham sebebiyle, yaralanmalar ve sakatlanmalara sebep açtığından dolayı artık "black friday"   ismiyle anılmaya başlandı.
 
Dünyayı kontrollü alan ve devletlerin baş edemeyeceği kadar güçlenen kapitalizm; artık bugünü dünya çapında bir bayram haline getirdi. Eğer, insanoğlu olarak biz, bu kapitalizm canavarını kontrol altına almak istiyorsak, bunu kendiniz yapmak zorundayız. Devlet gücüyle hatta devletlerin kanun veya askeri, ekonomik  gücü ile baş edilebileceği bir bela gibi gözükmüyor. Piyasanın, efendimiz yerine uşağımız olmasını sağlamak, çok sayıda (milyonlarca) bireyin kollektif iradesini gerektirecektir. Bunun gerçekleşmesi için de söz konusu bireyler, kim oldukları, varlıklarını neye bağladıkları ve hayattan ne istedikleri konusunda berrak bir görüşe sahip olmalıdır. Kendi hayatlarımızı ve toplumumuzu denetimi altına almak istiyorsak, bunu başarmanın ne yazık ki söylendiği kadar kolay olmayacağının da bilincinde olmamız gerekiyor. Öncelikle bir bireyin kendi iç dünyasının sesini dinleyerek mutluluğu hangi noktalarda aradığını ve mutluluğa giden yolun, tüketmekten geçip geçmediğini ciddi anlamda sorgulaması gerekiyor. Zira, kapitalizmin kullanmış olduğu yöntemlerden bir tanesi "chindogu" denilen bir pazarlama stratejisidir. Chindogu, ihtiyacınız olmayan konularda, size ihtiyaç hissettirerek o ürünü almanızı sağlar. Japonca ifadesi ile çekiciliğine kapılarak satın alabileceğimiz bütün yararsız şeyleri belirtir. Bu insanın anlık mutluluğunu temin eder gibi gözükse de aslında kapitalizmin bilinçaltınıza, izinsizce, şuursuzca ve futursuzca yerleşmesine giden yolun başlangıcıdır.  İnsandaki açgözlülüğü, sekülerleşmeyi, dünya hayatına daha fazla bağlanmayı, neticesinde de mutluluğun odağına sürekli almayı, sürekli harcamayı, koyan bir anlayışın adıdır.
 
İnsanın yapısını iyi çözen kapitalist sistemin kurucuları, bunu şu şekilde formüle etmişlerdir. Birincisi, insanın bir etik (zaruri-gerekli) ihtiyaçları vardır, bir de estetik ihtiyaçları vardır.  Etik ihtiyaçlarına hitap ettiğiniz sürece, gerçekten ihtiyacı olan bir malı, o kimseye ancak bir defa satabilirsiniz. Sattığınız o malzeme, ekonomik ömrünü tamamlamadığı müddetçe siz aynı kimseye ikinci bir ürün satamazsınız. Ancak, estetik ihtiyacına hitap ettiğiniz zaman, o görmüş olduğu her farklılığı ya da kişilerin güzellik algısı ile de oynamak suretiyle her değişikliği, güzel olarak değerlendirip alma ihtiyacı hissedecektir.
 
İkincisi, kapitalizmin pazara hükmetme yolu ve yöntemidir. Pazar boşluk kabul etmez. Şayet siz sadece belirli bir alım gücüne hitap edecek şekilde, 1. Kalite mal satarsanız, o alım gücünün altındaki insanlara hitap edemeyeceksiniz; dolayısıyla pazarda boşluk bırakacaksınız.  Sizin pazarda bıraktığınız boşluğu da başkaları dolduracaktır.  Öyleyse siz pazarda boşluk bırakmayacak şekilde ve her alım gücüne hitap edecek şekilde, 2. 3. kalite mallarda arzetmek suretiyle pazara hükmetmeniz lazım.
 
Üçüncüsü, insanları almaya teşvik etmek için, insanlardaki korku ve endişe duygularını köpürtecek ya da kişilerin kendilerini akıllı, uyanık, ekonomist zannedecekleri ama gerçekte öyle olmadıklarını fark etmeyecekleri, bir takım argümanlar kullanarak onları tüketiciliğe kışkırtmaktır.  "Kara cuma" diye bahsedilen, "kapitalist bayramı" tam da bu üçüncü yolu kullanıyor. İnsanlara;  "daha ucuza almak varken, niye aynı ürüne daha fazla para veresiniz? Akıllı insan! ucuzken alır." diye, "Ya diğer insanlar da alır, sana kalmazsa!" veya "Şimdi ucuzken al, sen de o ürün üzerinden para kazan!" anlayışını reklamlar vasıtasıyla insanları kışkırtarak ihtiyacı olmayan veya ihtiyacından fazlasını alma yarışına sokmaktadır. Yapılan hokkabazlık şudur; önce bir markayı parlatmak, sonra parlatılan o markanın ürünlerini fiyatlandırmak, sonra insanları o markayı almaları hususunda teşvik etmek ve ihtiyaçları olduğuna inandırmak...  Halbuki insan; "benim buna gerçekten ihtiyacım var mı? diye düşünse, ya da o abartılan markanın ürünün muadilinin de aynı ihtiyacı gidereceğini bilse, belki de sömürülmesi daha az olacak. Ancak bunu bilmediğinden dolayı, bugün maalesef bütün dünya, hassaten Müslüman ülkeleri kapitalist çarkın dişlileri arasında ezilmeye, sömürülmeye devam ediyor.
 
Kasım ayının son cumasının değil; asıl "kara cuma!" olarak isimlendirilmesi gereken  farklı cumaların,  Müslümanların gündeminde olması gerekiyor. Mesela; iki yıl önce, yine bir Kasım ayının son cumasında, Mısır, Sina yarımadası'ndaki Ravza camisi'nde cuma namazında bombalar patlatılıp, oluşan kaos ortamında cami içindeki ve camiden çıkmaya çalışan cemaatin silahlarla taranmasından dolayı 235 Müslüman yaşamını yitirirken, 124 kişi yaralanmıştı.  Yine, Yeni Zelanda'da daha bu yıl Mart ayındaki bir cuma da, Haçlı terörist, Mesih Kilisesi üyesi bir Hristiyan tarafından iki tane camii cuma namazı esnasında, otomatik silahla taranmak suretiyle 49 Müslüman hayatını kaybetmişti. 2015 yılında Yemen'in başkenti Sana'da, Husi'lerin cuma namazı kıldığı iki cami bombalanmış ve 55 Müslüman hayatını kaybetmişti. Akabinde, buna misilleme olarak yine Yemen'de cuma namaz esnasında yapılan saldırılarda onlarca Müslüman hayatını kaybetmişti. Son altı-yedi yıldır Suriye'de, Irak'ta, çeşitli cumalar da yapılan katliamlarla onlarca Müslüman katlediliyor. Daha geçtiğimiz ay, Afganistan'ın, Nangarhar eyaletinde cuma namazı esnasında camiye yapılan saldırıda 63 Müslüman hayatını kaybederken 36 kişi de yaralanmıştı. Peki, cumalar kana bulanırken, diğer Müslümanların hayat konforlarında en ufak bir değişiklik oldu mu? Hayır!!!
 
Müslümanların, Amerika'da başlayarak, dünyaya yayılan  "kapitalizmin bayramı" olan kasımın son cumasında, ihtiyacı bile olmayan malzemeleri alarak kapitalizmin figüranı olmak rolünden vazgeçip, cuma namazlarını kan gölüne döndürmeye çalışan Siyonist/Haçlı teröristlere ve onların içimizdeki figüranlarına fırsat vermemek için, nasıl yaşaması gerektiğinin bilincinde olması gerekiyor. Cuma günü ve cuma namazı; Müslümanlar için hem Allah (CC)'nun ayetle emr, teyit ve tebşir ettiği, hem de Hz. Peygamberin (SAV) hadisi şeriflerinde taltif ettiği bir gün ve namaz.  Ancak günümüzde şuursuz, bilinçsiz,sekülerist, pozitivist Müslümanlar cumanın mahiyetini bilmediklerinden dolayı, cumaya Müslümanların haftalık bayramı olarak veya cumayı bir olma, iri olma, diri olma günü olarak görmekten uzaklaştılar. Ve bir yandan da, cumayı karartanlara alkış tutup, figüranlık yapmaya devam ediyorlar. Eğer biz, cumayı aydınlatamıyorsak, cumalarımız kararmaya mahkumdur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi