Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (5)

AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (5)

Bugün; Medin-i Münevvere’deki ilk günümüzdü.Bir an önce kendimi dışarıya atmak ve bu nur beldesinin misler gibi kokan havasını doyasıya teneffüs etmek istiyordum.Çok geçmeden, yapılan bir anons ile otelin lobisine davet edildik.Buradan gurup sorumlusu hocalarımızın nezaretinde Mescid-i nebevi’ye ye hareket ettik.

Mescid-i Nebevi’ye yaklaştıkça içimdeki heyecan fırtınası azalacağı yerde daha da artıyordu.Nihayet o müstesna mekana gelmiş ve yeşil kubbe’nin karşısında yerimizi almıştık.Birazdan Peygamber Efendimizin kabr-i saadet’lerini ziyaret edecek ve “selamlama” da bulunacaktık. Hocamız ilk defa yerine getireceğimiz bu ziyaretin anlam ve önemi ifade etmiş, ziyaret esnasında yapmamız gerekenleri detaylı bir şekilde anlatmıştı.

Gurubumuz; nebiler nebisi Peygamber efendimizin kabr-i saadetlerini ziyaret etmek üzere “Selam kapısı”ndan içeriye doğru yöneldiğinde; birden beni de içine çeken müthiş bir atmosferle karşılaşmıştım.Uzun zamandır kendimi böylesine huzurlu hissetmemiştim.Etrafımı kalabalıktan zar zor görebiliyordum.Bazı arkadaşlarımız bu yoğunluktan dolayı gurubumuzdan kopmuş, bazıları da hocamızla birlikte, dualar eşliğinde ilerlemeye devam ediyordu. Bende hocamızın hemen yakınında yürümeye çalışıyor, bir taraftan da onu gözden kaybetmemek için çaba sarfediyordum.Bir ara hocamız eli ile işaret ederek yüksek bir sesle: “Şu Minber Peygember Efendimizin minberi; bu gördüğünüz mescidi de ashabıyla birlikte inşa etti ve müslümanlara ilk defa namazı burada kıldırdı.Buranın adı cennet bahçesidir” diye haykırdı.Bir müddet minberden gözlerimi alamamıştım. İçim bir hoş olmuş, duygulanmıştım.

Ve hemen “cennet bahçesi” ni geçer geçmez biraz ilerde Peygamber efendimizin kabr-i saadetleri bulunuyordu. Yoğunluk burada daha da artıyor, İnsanlar sanki hep bir ağızdan söylüyormuş gibi Peygamber Efendimize selavatü selam’da bulunuyorlardı:

Esselâmü aleyke yâ rasülallâh, Esselâmü aleyke yâ habîballâh, Esselâmü aleyke yâ nebiyyallâh, Esselâmü aleyke yâ rahmetenli’l âlemîn.

Ağlıyordum. Elimi altın işlemeli o mübarek kabr-i saadetlerinin kapısına sürmek istemiş ama başarılı olamamıştım. Etrafıma şöyle bir göz gezdirdim; İnsanların Irkları, renkleri ve dilleri ayrı olsa da duaları, duyguları ve gözyaşlarının rengi aynıydı. O an Peygamber Efendimizin bir hadisi şerifini hatırlamıştım. Peygamberimiz şöyle buyuruyordu: Kim beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, hayatımda ziyaret etmiş sayılır.(Darekutni,Süneninde) sürekli olarak Yüce Rabbıma hamd ediyor, bana Peygamber Efendimizin kabri saadetlerini ziyaret etme imkanını bahşettiği için şükürler ediyordum.

Peygamber Efendimizin kabr-i saadetlerinin bitişiğinde en yakın arkadaşı ilk halife Hz. Ebu Bekir’in kabri şerifleri, onun hemen yanında da; Adaletin simgesi ikinci halife, Hz. Ömer’in kabr-i şerifleri bulunuyordu.Onları’da huşu içinde selamlayarak tekrar tekrar Rabbıma hamd-ü senada bulundum.Etrafta hacı adayı arkadaşlarımdan hiç kimse kalmamıştı.Selamlamayı “cibril” kapısında sonlandırdım ve otelimize gitmek üzere yola koyuldum. (devam edecek)

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR