Sıtkı Yonca

Sıtkı Yonca

İNSAN

İNSAN

O kadar eğitim bilimci ,felsefeci, psikolog, sosyolog  tanıdım insan üzerinde kafa yoran ama  Alexis  Carrel’in,   kitabına isim yaptığı ‘’İnsan Denen Meçhul’’ ifadesi  kadar kestirmeden gittiği halde gizemli bir derinlik taşıyanına rastlamadım. Üstelik de bir tıp adamı olarak.

                Sahiden nedir insan?

                Şaire sordum onu;         

                ‘’Şair ki Allah’ın mahrem ülkesi meçhuller aleminin derbeder seyyahıdır diye tanımlıyor ve dinin olmadığı yerde hiçbir şey yoktur; yokluk bile yok.. Şiir ve sanatsa hiç yok…’’diye devam ediyor.

                Psikologa soruyorum:

                İçinde anne-baba taşıyan çocuktur diyor.

                Ben bireyi arıyorum anne- babayı değil diye itiraz etsem, çevreye göndermeler yaparak bazen de kendi uydurduğu kelimelerle Prometheus havasında insan arıyor ki çaldığı ateşle insanlığı da kurtarsın.

                Sosyolog daha keskin ve net :

                ‘’Ailenin kültürel değerleri ile okulun verdiği bilgiler arasında bir çatışma varsa orada anarşi kaçınılmazdır’’ tezi gerçeğe yakın gibi duruyor olsa da, bireyin içindeki savaşın hem tek sebebi hem de çözümü değil. Yani insanı tanımlamıyor.

                Felsefeci,  insanı tanımlayayım derken beni hem  Tanrıyla tanıştırıyor hem de  yarı yolda bırakıyor; ‘’felsefe ölümü öğrenmektir  Tanrı karşısında iflas ede ede’’ diyerek.

                Ölüm korkusu bireyi zaten öldürüyor. Ölümü öğrenmek için sonu da iflas olan bir tökezlemeler zincirine felsefe demem ben. 

                Eğitim bilimcisi psikoloji ile sosyolojiyi harmanlayıp bana bol bol sistem analizleri yapıyor; bunun pratik hayatta karşılığı olmadığının farkına vardığındaysa ben  elimdeki insanı kaybetmiş oluyorum.

                Tarihçinin at kişnemesi ile kılıç şakırtıları arasında insan aramasından sıkıldım zaten.

                Mutasavvuf  dikkat antenime  bir kıvılcım gönderiyor;  ‘’insan kendi kendini aşan aşk adamıdır’’ diye  yaptığı mistik tanımlamayla.

                Aşk ha?

                İyi de aşkın dili olmadığını biliyorum, bizimse dilimizden çıkanı kulağımız duymuyor .Öfkemizin esiri olmuşken  aşkı nerde bulacağız?

                Şimdi yukarıda anlattıklarımı unutun ve beni dinleyin.

                Hiç sağda solda dolaşmadan  içimden geldiği gibi:           

                Seni  seviyorum  milliyetçi arkadaş. Ammaaa;  yetmişiki sülalesi Türk olan kapı komşuna bizim partiye oy vermedi diye PKK lı muamelesi yapmanı yadırgıyorum.

                 Sadece dindarlığından dolayı  oy veren  İslamcı arkadaş seni seviyorum. Ammaaa;  faiz bir puan yükselince bankaya cebini  boşalttığını anlamakta zorlanıyorum.

                 Ben solcuyum diyen arkadaş seni de seviyorum. Ammaaa;  hiç oto kontrole girmeden hem din ile arana mesafe koyup hem de  laiklik adına dindarlardan nefret etmeni nereye koyacağımı bilemiyorum.

                %99 u Müslüman olduğu söylenen bu ülkenin insanını özel olarak; bütün insanları da Allah yarattığı için seviyorum. Bazen kendimi zorladığım olmuyor da değil. Çünkü benim sevgimin Batılı anlamda hümanist bir sevgiyle billahi alakası yok. Nefsimin  tuzaklarını biliyorum ama onun insan sevgisinden asla şüphem yoktur onu da sizin bilmenizi istiyorum. Bu sevgilerden Allah sevgisine bir yol bulursam,  işte insan diye ünümün yettiği kadar bağıracağım. Söz  Selamlar

               

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi
SON YAZILAR