İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Şükretmeyen azalır

Şükretmeyen azalır

Bu mektubu sana güzel bir eşikte; kadim bir arayışın, seni bulmanın ve kaybetmenin eşiğinde yazıyorum. Masallarda kalmış yaşayışların, unutulmuş bir dünyanın kapısındayım Dağlım.

        Heyecan ve duygularla dolu olmak güzel; okumak, yazmak, yürümek, gözlemek, dinlemek güzel. Ancak daha güzel ve gerçeği şudur: Kendimiz arayıp bulacağız. Şayet aşk kitaplardan öğrenilecek olsaydı, yazılmış olan binlerce kitaba bakarak, aşkı öğrenmemiş insanın kalmayacağını söyleyebilirdim! Ancak, aşkı ve diğer kadim bilgileri ancak ve ancak kendimiz arayıp bulacağız. “Buna kolayca ulaşılmadığını ve bilgiye ulaşmadan önce gerçeklerin aranması gerektiğini” söyleyeceğim. Kendi gerçeğimiz. Toprağın, suyun, havanın, sıcağın ve soğuğun, çölün, her gün doğan ve batan güneşin bize ne söylediği ve kalbimizin ne işe yaradığı gerçeğine yoğunlaşmıyorsak bilgiye ulaşabilir ancak gerçeğe ulaşamayız Dağlım.

        Nasıl ki yan yanayken, asıl söyleyeceklerimizin dudaklarımızdan çıkanlardan çok daha fazlası olduğunu biliyorsak… Nasıl ki özlem ve kavuşmak arasında, çiçeklerden ve ateşten bir türbeye girdiğimizde bu ruh halimizi yalnızca şükürle ifade edebiliyorsak… Nasıl ki daha koşarken sarılmak için açılan kollarının, çiçek çiçek büyüyen nazlı gülüşünün ve teklifsiz kabullenişinin gönlümüzde karşılığı vardır da bu var olanı duyulur bir dile dökebilmek, anlaşılır bir dile çevirmek zordur.

        Öğretmeyi sevmelisin Dağlım. (Öğretmenin yaşamak, öğretmenin vermek, öğretmenin sarılmak olduğunu konuşmuştuk değil mi?) Öğretirken öğreneceğini de asla unutmamalısın. Ki bazen öğretmek, bir insanı iyileştirmektir. Öğretmeye durduğunda kibir senden uzak olsun. Öğretmeye durduğunda kendi işini bırakmalı ve yapman gereken tek ve en önemli işinin bu olduğunu düşünmelisin.

        İnsanlar hata yapar; öğrencin ve sen de hata yapacaksın. Bütün sorularımızın cevabı yazılı değildir ve söylenmez. Bazı cevapları kendi başlarına bulacakları şekilde anlat öğrencilerine! İnsanların akıllarında en çok kalan kendi edinimleridir. Bu kolay bir öğrenme yolu değildir ancak çok daha etkin bir yoldur Dağlım.

        Ders vermeyi bize ders verenlerden öğreniriz. Şöyle diyelim: Sana en çok kim, hangi yolla ve gönlünü kazanarak öğretti ise sen de bu “öğretmeninin” metodunu uygulamalısın.

        Gönül kazanmak çok önemlidir. Gönlünü kazanamadığın insana anlatacaklarının birçoğu yok hükmündedir; bunu da unutmayasın Dağlım.

        Uzak olur görüşemez, yakın olur sarılamazsın. Şükretmeyen azalır.

        Bütün hesapların üzerinde bir hesap; taşın, suyun, toprağın, güneşin bir söylediği vardır.

        Çiçeklerime her gün selam veriyor, onları şımartıyorum. Büyümüyor gibiler. Oysa çiçek de insan gibidir; büyür, gelişir, çiçek açar. Ancak çiçek ve insan için de aynı kanun geçerlidir: Zaman.

        Sana davranılmasını istediğin gibi davran, duymak istediğini söyle, kolların kadar sarıl.

        Çeşme ol, sana gelen testisini doldursun; çeşme ol, sana gelen susuzluk çekmesin.

        Hepimiz toprağın ve merhametin çocuklarıyız. Hevesini ve tebessümünü diri tut Dağlım. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR