Ömer Tokgöz

Ömer Tokgöz

Takvim başlangıcının kerameti üzerine

Takvim başlangıcının kerameti üzerine

Noel ve yılbaşı işi bir kültür emperyalizmi hegemonyasıdır. Bu memlekette Noel baba ve Santa Claus motifli şirin ve sempatik papazın hayır hasenat içeren yılbaşı kutlamaları ile yılbaşı balosu düzenleme işi gayrimüslim insanlarımız hariç kendiliğinden gelişen bir süreç değildir. Lale devrinden bugüne kadar yukarıdan aşağıya gelen batılılaşma projesine dayalı bir toplumsal değişim, dönüşüm, asli değerlerine yabancılaşma ve toplum mühendisliği sonucunda yerleşen ve farklı toplumsal kesimlerin ve bireylerin benimsediği yaygın bir yıl sonunu eğlenceli biçimde geçirme tercihidir.

Modern dünyada global bir trend olarak tecelli eden Noel baba motifli, pandispanya ve kukuletalı bir fantastik yılbaşına geçiş günü eğlencesini Türkiye’de de çağdaş ve modern olma, hoş ve güzel bulma ve bende yapıyorum şeklinde ortaya çıkmış doğal bir kültürel etkileşim de değildir. Tanzimat sonrası jakoben devlet tercihleri ile değişen ve dönüşen bir toplumun patolojik semptomlarından biridir. Miladi takvimin yasal zaruret olarak 1935 yılından itibaren ülkede dikte edilmesi de bu çizgiyi zaman içinde yaygınlaştırmış ve pekiştirmiştir. Yılbaşında pek çok sade vatandaşın çekirdek ve meyveler atıştırarak yılın son gününde televizyon başında eğlendiği ve karınca kararınca maile neşeli anlar yaşaması ise genel bir realitedir.

Ben yıl bitti diye eğleniyorum veya gelecek günlerde iyilikler diliyorum demek ise dünyaya ve yarınlara ayrı ve enteresan bir bakış ve beklenti kategorisidir. Çünkü ne hicri ne miladi hiç bir takvimde ve muhayyel gelecek günlerde böyle insanların dünyasına sihirli bir dokunuşla iyilikler edecek bir güç odağı ve keramet sahibi bir odak yoktur. Herkes birbirine iyi bir yıl dilemektedir ama bu iyi günleri kimin getireceği ise belirsiz ve muhayyel kalmaktadır. Mesela 2020 de başlayan global pandemi koşulları herkesi ölüm korkusu ve riski ile karşı karşıya bıraktı değil mi? İyilik dilemek ve istemek güzel ama son üç yılda ülkemizde olan sel, deprem gibi afetleri, yüzlerce travma içeren olayları, hırsızlık, cinayet vb. fiilleri kim işledi o zaman veya niye insanlar bu kötülüklere maruz kaldı. Gazze’de yaşanan soykırımı o zaman nasıl izah edelim, Filistinli insanların başına bombalar yağdıran ve dünyanın başına kriz pompalayan İsrail saldırganlığını kimler üretti o zaman.!

Son zamanlarda yoğun bir şekilde 21 Aralık tarihine eksenli gündönümü kutlaması ile birlikte güya unutulmuş bir Nardugan bayramı kutlaması kamuoyunda ve sosyal mecralarda paylaşıp duruyor. Post truth gerçeklik böyle bir şey zaten, kimse ne olduğunu veya neyi kutladığını araştırmadan sosyal mecralarda kökeni Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ ın hilafı hakikat atmış olduğu bir e-posta içeriğinde yer alan bilgiler doğruymuş gibi paylaşılıyor. Üstelik Noel kutlaması, yılbaşı eğlencesi gibi ögeler yabancı bir kültüre öykünme değil özünde bir Türk geleneği olduğu vurgulanıyor. Lakin herhangi bir bilimsel kaynağa atıfta bulunulmaksızın sırf ulusalcı hassasiyetler ile duygusal ve mistik bir atmosferde kutlanarak sahipleniliyor.

Bu bayram ve yeni yıl ritüelinin fi tarihinde bizden başlayan tarih ve göçler nedeniyle Avrupaya/batıya ulaştığı ve orada Türk motifleri kaybolup paganizm ve Hristiyanlık ambalajına girdiği ve hayırsever papaz motifine dönüştüğü rivayet edilerek, yabancı bir şey değil özü bizim olan kültürel bir motifdir deniliyor. Gönül rahatlığıyla yılbaşı kutlanır ne dinen ne ilmen ne de şeklen sakıncası yoktur şeklinde seküler bir fetva veriliyor. Bu bağlamda nar meyvesi bereket için evde kırılır ve yenilir diye de biraz arkaik biraz da bolluk ve bereket içinde olalım diye ilave bir ritüel de ortaya karışık icat ediliyor.

Sürekli sosyal medyada Nardugan mesajlarına maruz kalınca sosyolojik ve kültürel olarak nedir diye bu konuyu objektif olarak araştırdım. Dünyada noel kutlamalarının dini portesi ile birlikte Nardugan, Ayaz Ata, Türklerde İslam öncesi ve sonrası dönemlerde bu yönde bir kutlama, gelenek, tören vb. ritüellerin olup olmadığı ekseninde kendime bir rota çizdim. Arşivimde bulunan Türk kültürü ve mitolojisi ve masalları ile alakalı 20 cilt kitabı bu yönde kritik ettim. Doğuda ve batıda bu başlıklarda ne yapıldığını irdeledim. Hülasası şunlar:

İlk olarak bilimsel olarak Türklerin İslam öncesi örf, adet, yaşantı ve kültürlerini inceleyen yerli ve yabancı bir çok akademisyen, etnolog ve kültür insanının yazdığı eserlerde bu tür bir yılbaşı motifine, Akçaağaç altında toplanma, Ayaz Ata gibi mitolojik ve destansı “üretilmiş motiflere”, gün dönümü ve ekinoks değişimi gibi günlerde yapılan yerleşik seküler ve mistik içerikli ritüellere rastlamadım.

İkinci olarak bu Nardugan bayramı ve Ayaz Ata fikrini ortaya atarak bu alanda bir çığır açan(.!?) Muazzez İlmiye Çığ’ın e-postasında dayanak olarak yer alan kaynaklara yöneldim. Güya çağdaş bir bilim kadınından mutlaka doğru, geçerli ve bilimsel olduğu düşünülen iki kaynağı metin madenciliği yaparak uğraşlar sonucunda Google’ de pdf dosyalarını buldum. Sayın Çığ hanımefendi tarafından kaynak gösterilen çalışmalarda Türklerde böyle bir Noel benzeri kutlama figürü, Ayaz ata, Nardugan bayramı vardı ve Noel kutlamasını önce Avrupalılar sonra Hristiyanlar bizden aldılar. Onun için Noel ve yılbaşı kutlamak kötü ve günah sayılamaz, bu unutulan bir Türk adetidir ve şimdi bunu ihya edelim söylemi hakim idi. Peki bu metinlerdeki dayanılan kaynak nedir dediğiniz zaman biri Azerbaycan kökenli bir sosyal medya üreticisinin dizayn ettiği diğeri ise ülkemizden bir sosyal medya içerik üreticisinin dizayn ettiği ve alt alta konuları sıraladığı bir metinle karşılaştım.

Üçüncü olarak internet ortamında Ayaz baba, Nail baba motifi ile bire bir örtüşen bir hikaye anlatan ve Türk söylence sözlüğü diye anonim bir PDF kitap dolaşıyor. Bu kişilerin akademik bir tarafı yok, mesleği ve uzmanlığı etnoğrafya, kültür tarihi, antropoloji, sosyoloji vb. değil. Bu alanlarda herhangi bir ihtisası, ciddi hiç bir ar-ge zemini ve paylaşımı olmayan iki isimden ibaret. Dolayısıyla Muazzez İlmiye Çığ’ın tüm söylemlerinin kaynak dediği metinler geçersiz ve Türk kültüründe karşılığı olmayan marijinal bir rivayete dayalı olduğunu tespit ettim. Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin canı sağ olsun bozuk ve durmuş bir meydan saati de günde iki kez doğru zamanı ve vakti gösteriyormuş gibi olur ama imlediği vakit hiçbir zaman gerçek değildir.

Uydum kalabalığa diyen insanlar ise nar, bereket, Nardugan, Türk bayramı, Ayaz ata vs. gibi sahte, sanal ve kökeni olmayan ama popüler, iyi dizayn edilmiş, bir paylaşım furyasını kapılıp gerçekliğini sorgulamadan paylaşıma geçiyor. Sosyal medyada sık görülen bir durum olarak konuyu sorgulayan ve doğrulayan şekilde irdelemedikleri için bilinçli olarak post truth çerçevede üretilmiş capslerin paylaş beni cazibesine kapılıp gidiyorlar. Birçoğuna sorduğum zaman kaynak nedir? Elhamdülillah bizde Türk oğlu Türk’üz iyi bir şey ise bizde kutlayalım deyince kaynak yok, alıntı diyorlar. Güvenilir bir arkadaşımdan geldi diyorlar. Peki o nereden almış deyince o da başkasından almış diyorlar, bir de ismi geçtiği için Sümerolog var ya o demiş, doğru olmalı diyorlar. O neyi araştırmış diye bir adım daha atınca tıkanıp kalıyorlar. Ancak post truth sanal gerçeklik algısı tam da böyle bir yanlışı kabullenme çizgisi olarak tezahür ediyor.

Gelelim Noel babanın yeryüzünde seyrine: Global ve küresel bir yılbaşı eğlencesi ve papaz motifli bir kutlama 150 yıldır tedavülde, sempatik hayırsever papaz olgusu birden bire Coca Cola'nın şişe satma taktikli kampanyası ile bir araya geliyor. Nordik kültürdeki geyikli baba, Santa Claus ile birleşiyor. Furya halinde 1930' lardan başlayarak kapitalizmin yedeğinde dünyada trend haline geliyor. O zaman söz meclisten dışarı hanelerimizde, şirketlerimizde uydum kalabalığa deyip bu Noel baba figürlü kutlama ve etkinlik kervanına niye katılıyoruz? Bir de Amerika'ya ulaşan kitlenin tanrıya şükür icadı hindi yemekli Şükran günü kutlamaları odaklı ritüel devreye giriyor. Ülkemizde ise tüm vetirelerden ve kültürel gelişmelerden habersiz biçimde özellikle Noel gecesi diye 24 ve 25 Aralık'ta yemek günleri düzenleyen, yeni yılı bu zamanda süslenip püslenip karşılayan insanlar da internetin fazileti ile sosyal medyada gözlemlenebiliyor.!

Seküler bir yıl bitişi ve başlangıcını çok ta ciddiye alıp tefekkür ve muhasebe ile de müslüman yılın son günü muhasebe yapar, Türk insanı böyle davranır diye de gündemi meşgul edip kendimizi de kasmayalım. Hatta alternatif yılbaşı diye Mekke'nin fethini miladi takvime ve yılın son gününe endeksleyip 31 Ocak diye de sabitlemeyelim. Her işin asli zamanında kendi orijinal tarihinde yapılması en doğru olandır. Yılın son gününde alternatif yılbaşı gecesi düzenlemek sonunda yine yılbaşını öne çıkarmanın başka bir yönüdür. Bazı çevrelerin yaptığı gibi 31 Aralık gecesi 2 rekat bir tespih namazı kılma ve bu gecede güya kabahatler işleyen müslüman kardeşlerimiz bu işlerden uzak kalsınlar diye toplu dua edip, bu yüzden bizi de helak etme diye bir nafile bir ritüel de icat etmeyelim.!

Olay sosyolojjk ve kültürel bir hegemonya furyasıdır, tecimsel bir alış veriş günüdür, birileri için eğlenme vesilesi, felekten bir gün çalma ve çıktığı ve ilk yayıldığı yerlerde ise kendi inanç ve kültürel figürlerini yaşatma orijinlidir. Sade bir gün olarak geçirmek daha faydalıdır, öykünme işlerine ne saf saf iştirak ne böyle güya telafi edici bir hamle ile aynı kapıya çıkan zorlamalar nafiledir. Nardugan diye tamda Nail babanın tüm motiflerini içeren bir kutlama modeli uydurup Noel(Nail) baba ve yılbaşını kutlama ritüeli tüm kültürlerde ve ırklarda yaşayan evrensel bir motif haline çevirmeyelim. Güya zaman döngüsü, uzun kış, tabiata tapınç, kızak, bacadan hediye atma vs. gibi doğa üstü ve mistik bir şahsiyet Noel baba (hayali Ayaz baba dahil ) yapıyor şeklindeki animist, paganik ve antropomorfik yüceltmeler ile saçmalık deryası bir mitolojiye, esatir-ül evvelin denilen ve ne ispatı ne inkârı ne de olgusal tespiti imkansız figür ve sosyolojiye atıfta bulunmak seküler modernlere mistik bir hissiyat yükleme çalışmasıdır.

Kültür emperyalizmine karşı illa bir figür lazım ise çocuklar için Nasrettin hoca, erişkinler için Dede Korkut daha uygun bir kültürel motif, yılbaşı geyiklerine bulaştırmadan reel kişilik ve masal unsuru olarak toplumumuza ve dünyaya bir münasip gün içinde çok rahat lanse edilebilirler. Bu iş birazda Coca Colaya karşı Susurluk ayranını Türkiye’ de ve dünyada marka olarak tutundurmak lazım fikriyatı gibi ütopik bir çaba olarak da akamete uğrayabilir. Sonuçta her taklit aslını yaşatır.

Unutmadan bir de şöyle bir motto icat ettim: Malum yılbaşı, kadınlar günü, anneler günü, engelliler günü, sevgililer günü gibi ve bizde pek olmasa da Hristiyan ülkelerde özellikle Ab, İngiltere ve Abd gibi batı ülkelerinde kökeni 14.yüzyıla kadar uzanan 24 Kasım 24 aralık tarihleri arasında yapılan Noel pazarı gibi günler ypılıyor. Popüler günler nedeniyle bir çok alanda göreceli de olsa hesaplı ve indirimli ürün kampanyaları yapılıyor. Dolayısıyla hesaplı alışverişler için “günlere karşıyım, indirimlere razıyım” mottosu işe yarayabilir.

Sözü zaman ve saat konusunu şahane çerçevelemiş Ahmet Haşim’in “Müslüman saati” makalesinden bir alıntı ile bağlayalım: “ Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre dinden, ırktan ve an'aneden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslûbuna göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı. Alafranga saatin âdetlerimiz ve işlerimizde kabulü ve alaturka saatin geri safa düşüp camilere, türbelere ve muvakkithanelere bırakılmış battal bir “eski saat” haline gelişi, hayata bakış tarzımız üzerinde korkunç bir tesire sahip olmamış değildir. Giden saatler babalarımızın öldüğü, annelerimizin evlendiği, bizim doğduğumuz, kervanların hareket ettiği ve orduların düşman şehirlerine girdiği saatlerdi. Bunlar, hayatı etrafımızda serbest bırakan geniş, kayıtsız dostlardı. Gelen yabancılar ise hayatımızı bozup onu meçhul bir düstura göre yeniden tanzim ettiler ve ruhlarımız için onu tanınmaz bir hale getirdiler. Yeni “ölçü” bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek, eski “gün”ün bütün setlerini harap etti ve geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, uzun, bulanık renkte bir yeni “gün” meydana getirdi.….Bu, müslümanın eski mes'ut günü değildi….Şimdi müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor. Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.”

Bu vesileyle yeni yılınız kutlu olsun, 2024 yılında yüce mevla herkese sağlıklı ve huzurlu günler nasip etsin, cümlemizi muhannete muhtaç eylemesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi
SON YAZILAR