Salih Köprülü

Salih Köprülü

Yetim hakkını kimler düşünüyor?

Yetim hakkını kimler düşünüyor?

Yaklaşık 2 yıl önceydi.

İhsaniye Mahallesi’nde, sabah saatleri…

Trafonun kenarına birisi yatak sermiş uyuyor.

Yatağın yanı başında bir poşet, poşetin içi ise ekmek dolu.

Her halinden, kimsesiz, evsiz olduğu belli.

Uyandırmadım…

Fakat aklıma takıldı.

Kimdi ve neden sokaklarda yatıyordu?

Yaklaşık 1 saat sonra tekrar aynı yere gittim.

Kişi uyanmış ve yatağın kenarında oturuyordu.

Selam verdim ve kendimi tanıttım.

Kim olduğunu ve neden sokaklarda kaldığını sordum.

Yıllar önce marangoz ustasıymış… Durumu da iyiymiş…

Sonrasında işleri kötü gitmiş, ev ahalisi de sokağa atıvermiş.

O günden beri de hep sokaklardaymış.

Karnını ise, akşamları restoranda bulaşık yıkayarak doyuruyormuş.

İşi bitince ise, sokaklarda sabahı ediyormuş.

Devlet kurumlarından yardım isteyip-istemediğini sordum.

Bir anda sinirlendi…

İstemediğini ve ölünceye kadar da istemeyeceğini söyledi.

“Neden?” diye sorduğumda, Asabi bir ifadeyle, “Sen bana yetim hakkı mı yedirteceksin” dedi.

Gerçekten, anlam dolu bir cevap vermişti.

Düşününce, sokakta yaşayan ve düşkün birinin yetim hakkı hassaslığı duygulandırdı.

Zor durumda olsa da yiyecek ekmek bulamayıp, yatacak yeri olmasa da yetim hakkını kursağından geçirmeyen insanları görmek ve görebilmek mutlu etti.

Kişi halen yaşıyor mu bilmiyorum. Bir daha hiç denk gelmedik.

Fakat bana önemli bir ders vermişti.

Bunu niye anlattım?

Etrafınıza bir bakın…

Ne kadar kurum, kuruluş ve kişi, yetim hakkı konusunda bu kadar hassas.

Çok az…

Kiminin lüks araba hayali var, kiminin lüks ev…

Kimi lüks sofraların müdavimi, kimi giyim-kuşam hastası…

Çalıştığı kurumda en iyi telefonu kullanmayı meziyet zannedip, kul hakkını aklının ucuna dahi getirmeyen bir zat-ı muhterem mi millete faydalı olur, yoksa yetim hakkının ne olduğunu bilen mi?

“Devlete kapak atayım da iyi bir maaş alayım.” mantığı mı bizim öz değerlerimizi yansıtıyor yoksa yetim hakkı yememek için kılı kırk yaran mantık mı?

En büyük sıkıntımız buradan kaynaklanıyor.

Herkes kendi menfaatini düşünürse, garibanı, yetimi, öksüzü, düşkünü kim düşünecek?

Onların hakkını kim savunacak?

Bir nohut tanesi bile olsa, bu amelin karşılığı görülmeyecek mi?

Benim gözlemim, günümüzde garibanın halinden gariban anlıyor.

Sokakta yaşayan biri, yetimin hakkını kursağından geçirmemek için mücadele ederken, “aylık 3-5 bin lira maaş yetmiyor” diye lakırdı yapanlar, aynı hassasiyeti güdüyor mu?

Önce yetim hakkını bileceksin, haram-helal ayrımı yapacaksın ve devletine-milletine layık bir şekilde çalışacaksın ki sonra maaş lakırdısı yapabilesin.

İşte bu zihniyet tarzı, Türkiye’nin yavaş yürümesine neden oluyor.

Hem üretmiyor ve üretene köstek oluyor, hem de sadece şahsi hesaplar peşinde koşuyor.

Yeni Türkiye’de bu zihniyet tarzına yer olmamalı.

Madem “ekonomide büyüyoruz” diye övünüyorsak, zihniyet tarzında da gelişme gösterelim.

Zihniyet değişmeden, gelişmenin önü tıkanır.

Bu tıkanıklıktan keşke sadece şahsi hesaplar peşinde koşanlar kaybetse ama hepimiz birden kaybediyoruz.

O nedenle, zihniyet reformu önceliğimiz olsun.

Konya’mız ise, zihniyet reformuna öncülük etsin.

Unutmayın: “Zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş.”

Allah’ım zihin fukaralığı vermesin…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Salih Köprülü Arşivi
SON YAZILAR