Mehmet Toker

Mehmet Toker

Çanakkale'den Christchurch'e Ne Değişti?

Çanakkale'den Christchurch'e Ne Değişti?

Siz, tarihinizi inkar etsenizde tarih sizi inkar etmiyor. Çanakkale Zaferi'nin 104. sene-i devriyesini idrak edeceğimiz günlere hazırlanırken; 15 Mart Cuma günü, Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinden gelen bir haber Gelibolu'nun üzerinden 104 yıl geçmediğini çok acı bir biçimde yüzümüze çarptı.  Umarım içimizdeki birtakım akl-ı evvellerin uyanmasına da vesile olur diye düşünüyorum. Ama bu konuda fazla iyimser olduğumu da biliyorum. Zira, "benim tarihim 1923'ten başlar" deyip öncesini inkar edenlere Christchurch'deki terör saldırısı sıradan bir vaka-ıı adliye olarak gözükecektir. Ancak yaşanan hadise, öyle sıradan basit bir saldırı değildir. Ortada 50 kişinin can verdiği bir katliam ve onun da ötesinde saldırının yapılacağı şehrin adına varıncaya kadar mesaj içeren bir terör saldırısı ile karşı karşıyayız.

Bu, Haçlı terörünün yüzyıllardır içerisinde biriktirmiş olduğu intikamı, kini ve nefreti kusma biçiminin farklı bir göstergesidir. Yeni Zelanda zannettiğimiz gibi dünyanın öbür ucunda bize uçakla 19-20 saat mesafede bir ada ülkesi değildir. Çünkü Yeni Zelanda müstakil bir ülke değildir. Yeni Zelanda'yı kraliçenin adına genel vali yönetir. Yeni Zelanda'da "devlet başkanı" ya da İngilizlerin deyimiyle "genel vali" seçildiği zaman kraliçeye bağlılık yemini eder, tıpkı Avustralya ve Kanada başkanının yaptığı gibi. Dolayısıyla fiziki olarak ya da coğrafi olarak, Yeni Zelanda bize uzak dursa da; aslında düşmanlık, kin ve nefret olarak yakın olan bir devletin kontrolünde olmasından dolayı hiç de uzak değildir. Tabii ki bu terör saldırısının kendi içerisinde siyasiler tarafından değerlendirilmesi gereken yönleri olduğu gibi sosyolojik ve tarihi açıdan da değerlendirilmesi gerekmektedir.  Haçlı teröristin silahının üzerinde yer alan isimleri belki bizim 4 yıl tarih okumuş, tarih fakültesi mezunlarımız bile zar zor hatırlayabilecektir. Ancak hem silahtaki isimler ve tarihler, hem de teröristin yayınladığı ifade edilen 74 sayfalık  sözde manifestodaki tehditlere bakarsanız, bu günübirlik planlanmış bir saldırı değildir.

Az önce ifade ettiğim gibi saldırının planlandığı şehrin ismi bile mesaj içermektedir. "Christchurch", " Mesih Kilisesi" anlamına geliyor.Kavram olarak "Mesih Kilisesi" kendisini Hristiyan  misyonerliğine adamış ve tüm dünyayı hıristiyanlaştırma gayesiyle faaliyet gösteren bir Hristiyan örgütü. Özellikle İslam ülkelerinde misyonerlik kiliseleri (ev kiliseler, dernek ve vakıflar) vasıtasıyla faaliyetlerde bulunuyorlar. Gelelim silahın ve şarjörlerinin üzerindeki mesajlara: "1683 Viyana"  ifadesi, Osmanlıların batı karşısında ilk defa başarısız olduğu, bozguna uğradığı tarih ve vakıa olarak gözümüze çarpıyor. Yine Kiril alfabesi ile 1389 yılında 1. Kosova Savaşı'nda, savaş alanını gezerken 1. Murat Hüdavendigâr'ı şehit eden Sırp Miloş Obiliç/Obraviç'in adını görüyoruz. 10 Ekim 732 de Endülüs Emevi ordusunu  Potiers’de mağlup ederek Müslümanların Avrupa'nın tamamına yönetimi altına almasına engel olan Emevi ordusunu İspanya'ya çekilmeye zorlayan Frank krallığının generali Charles Martel ismini görüyoruz. Felix Kazimiers  Potocki, 1683 de Viyana kuşatmasında,  Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kumandasındaki Türk ordusunun geri çekilmesini sağlayan Polonyalı asilzade. Yine Osmanlılara karşı isyan hareketi başlatan Macar Generali Michael Szilagly. 1121 de Selçuklu ordularının Didgory Savaşı'nda mağlup eden Gürcü Kralı Davit Ağmaşenebeli. Diğer taraftan 1806-1812 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki savaşta Seyit Ali Paşa kumandasındaki, Türk donanmasını Çanakkale ve Limni'de bozguna uğratıp, Ege'deki Osmanlı Donanma gücünü ortadan kaldıran Rus generali Dimitri Senyavin'in ismini görüyoruz. Yine  1571 yılında Osmanlı Donanmasına teslim olmakla beraber, elindeki Türk esirlerin tamamını öldürten Venedikli Amiral Marco Antonio Bragadin ismi var. Son olarak 2017'de Kanada'da bir camiye saldırarak 6 müslümanı katleden Alexander Bissionette ismi ile karşılaşıyoruz.  Birkaç tane daha neonazilerin kahraman ilan  etmiş olduğu terörist isimler var ayrıntıya girmeyeceğim. Silahın namlusunda yazan "Turko fagos" Türk yiyici ifadesi gösteriyor ki bu öyle basit bir saldırı değildir. Haçlı kininin, bin yılı aşkın süredir diri tutulduğunun bir ifadesidir.

Bu saldırıyı, "İslamofobi" kelimesine indirgemek bir anlamda sanki saldırıyı kutsamak mânâsına da gelmektedir. Camiide, kendi halinde, ibadet için toplanmış olan insanların etrafa nasıl bir korku saldığını söyleyebilirsiniz ki? "İslamofobi", Haçlı  Batının, Müslümanları mahkum etmek/katletmek için bulmuş olduğu bir kılıf kavramdır. Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, dünyanın pek çok noktasında hem yakın tarihte, hem de günümüzde katliam yapanların, ülkeleri işgal edip, kimyasal gazlarla, kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden boğarak öldürenlerin 1. ve 2. Dünya savaşı'nı başlatarak milyonlarca insanın ölümüne sebep olanların, neredeyse tamamı Hristiyan olmasına rağmen neden bir Hristiyanofobi'den bahsedilmez? Veya Yahudiler Filistin'de binlerce müslümanı katlettiği halde neden juifofobi/jevishofobi'den bahsedilmez? Avrupa'nın, Hristiyan Batı dünyasının, İslamofobi'nin ötesinde bir Müslüman Türk düşmanlığı olduğunu umarım ki artık anlamışızdır. 74 sayfalık sözde manifestoda; "Ayasofya'yı minarelerinden kurtaracağız, tekrar kiliseye çevireceğiz" ifadesinden  öyle anlaşılıyor ki, 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul'un Fethi ile Bizans'ın tarih sahnesinden silinmesinin ve Ayasofya'nın Fethin sembolü olarak camiye çevrilmesinin hâlâ içlerinde 4 minare boyutunda bir acısı olduğu mânâsına geliyor. Türkiye'de elbette tepkisel olarak bazı vatandaşlarımız, "Ayasofya'yı ibadete açalım ve Yeni Zeland'a da şehit olan kardeşlerimizin gıyabi cenaze namazını burada kılalım" türü arzularını dile getirdiler.  24 Kasım 1934'te bir oldu bittiye getirilerek  911 yıl kilise, 481 yıl camii olarak  kullanıldıktan sonra müzeye çevrilen Ayasofya'nın yeniden açılabilmesine toplum olarak henüz hazır olmadığımızı da ifade etmek gerekir. Zira tarihinden bîhaber olan, "Türkler İstanbul'u işgal etmiştir" anlayışında olan içimizdeki İrlandalılar!!!  ve bunlara çanak tutanlar bu toplumda hâlâ yüzde 50'ye yakın bir oranı oluşturuyorsa;  Ayasofya'nın fiziki olarak camiye dönüştürülmeden önce İslam,Ümmet, Hilafet,  Fetih, tarih kavramlarının zihinlerde değiştirilmesi ve dönüştürülmesi gerekiyor.

Bu kadar malûmattan sonra şunu düşünmemiz lazım. Biz, tarih yerine ortaokul, lise ve üniversitelerimizde yetişmekte olan neslimize kronoloji mi anlatıyoruz? Yoksa tarih bilinci mi veriyoruz? Ya da 1923'ten öncesini inkar edip kendi tarihini 80- 90 yıl önce başladığını zanneden köksüzleri, çapsızları nasıl ürettik, hangi eğitim sistemi içerisinde yetiştirdik? Yeniden şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz gerekiyor.

Siz, ne kadar geçmişinizi inkar edip, tarihinizi reddetsenizde tarih sizi reddetmiyor. Dün 1915 yılında Çanakkale'ye savaş gemileri ile toplarıyla askerleriyle gelen Haçlı sürüleri, -ki o sürünün başında Yeni Zelandayı bir genel vali ile yöneten İngiltere vardı, sürünün içinde de ANZAC (Australia and New Zeland Army Corps)- bugün bir taraftan kaleyi içten yıkmaya çalışırken, diğer taraftan Christchurch'de kinlerini açıkça kusmaktan da geri durmuyorlar. 1915'ten 2019'a değişen hiçbir şey yok!  Zira Anadolu, hâlâ Müslümanların yaşamış olduğu bir kara parçası. İstanbul, her ne kadar başkent değilse bile hâlâ Müslümanların elinde. Ayasofya'da olmasa bile karşısında Sultanahmet'te beş vakit ezanlar göklere yükseliyor. Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik konumu hâlâ değişmeden varlığını devam ettiriyor. Petrol bölgelerine olan yakınlığımız, bor ve toryum rezervlerine sahipliğimiz hâlâ devam ediyor.  Bütün Haçlılar,  Müslümanları bir araya getirebilme potansiyelimizin olduğunun farkında. Öyleyse;  Hindistanlı, Pakistanlı, Filistinli, Malezyalı, Endonezyalı, Sumatralı, Bangaldeşli 50 kardeşimizi kurban vermek; biz de yeni bir tarih bilinci, yeni bir ümmet bilinci oluşturması lazım. Tarihimizin 1923'te değil, 571 ile başladığını, yeni gelen kuşaklara şuur olarak vermemiz lazım. En ufak bir gafletin büyük bedellere yol açabileceğini gençlerimizin bilinçaltına koymamız lazım. Yoksa gördüğünüz gibi siz tarihinizi reddetsenizde, tarih sizi  reddetmiyor. İstikbal, bizi bekliyor. Hazır olun!!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR