Sezai Keskin

Sezai Keskin

DÜNYANIN EN ZOR MESLEĞİ

DÜNYANIN EN ZOR MESLEĞİ

Dünyanın en büyük sorunu işsizliktir. İş insanların yaşamaları için zorunlu faaliyettir.  İşsizlik, göçlere sebep olan sosyal bir yaradır. Göç alan yerlerde çarpık yapılaşma, uyum zorlukları, adi suçların artması ve terörü besleyen ortamlar oluşmaktadır. Ülkemizin de en önemli baş sorunlarından biri de işsizlik ve terördür. Her ülkenin kendine göre ekonomik ve sosyal bir yapısı vardır. Bu yapıya göre çözümler aramak gerekir. İşsizlik konusunda öncelikle yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımların önündeki bürokratik engellerin kaldırılması ve faiz oranlarının düşürülmesi gerekir. Türkiye’de hâlâ mevzuat ve bürokrasiden kaynaklanan engeller devam etmekte, başta enerji ve istihdam maliyetleri olmak üzere, dünyanın en pahalı girdi maliyetleri ile üretim yapılmaya gayret edilmektedir. Başta hukuk ve mevzuat reformu olmak üzere, kamu yönetiminde keyfiliğin terk edilerek, kural hakimiyeti anlayışı yerleşmediği, kamu sektörünün israf ve verimsiz yapısı giderilmediği sürece, vergi ve sosyal güvenlik primlerinin artırılmasıyla sorunlar çözümlenemez. Bu olumsuz şartlar devam ettiği sürece, ekonomik büyüme istihdama yansımayacaktır. Öncelikle tarım konusunda çözümler aramak ve tarımı geliştirmek gerekir. Girişimcilere düşük bedelle devlet teşviği, kredi ve hibe gibi konularında yardım sağlamak gerekir. AB uzantısı basiretsiz siyasilerce bilinçli olarak tarım yok edildi. AB diyor ki; “benim çiftçim nüfusumun % 5’ini, senin çiftçin nüfusunun %40’ını teşkil ediyor. Sen bu oranı % 5’e düşürmez isen,  seni AB’ye almam ve çiftçine kredi de vermem”.

Bazı yöneticiler, bu dayatmayı kabul ettiler, önemli tarım ürünlerinde sınırlamaya gittiler. Bu da işsizliği daha da arttırdı. Gıda ithalatını arttırdığı gibi, fiyatları da yükseltti. Gıdada sağlıksız çalışma, kalitesiz kontrolsüz çöplük tarzı üretim, sigortasız ve kaçak işyerleri,  düşük kapasite ortaya çıkardı. İnsanları sömürmeye odaklanmış banka yasaları, bitmek bilmeyen bürokrasi pek çok emeği, yatırımı yok etti. Borcun sımsıkı esaret zincirleri altındaki işsizleri birer ‘rakam’ olarak görmemeli. Buğday taban fiyatı açıklar gibi hesaplar yapmamalı, işsizlik bu rakamların çok ötesinde bir anlam taşıyor.Geleceğini arayan, kendini, ‘hiç’ gibi hisseden işsiz gencin gözlerinin içine bakmaya cesaret etmeli. Aksi halde fakirleşen toplum, tüketimi kısar, kısılan tüketim, üretimin de kısılmasına ve dolayısıyla işçi çıkarmalara sebep olur. İşsizlik; ahlaksızlığı, suç oranlarını artırır, yetim ve yoksul insanların gözetimini azaltır, sosyal dengeyi bozar. İşsizlik ne fazla nüfus artışından, ne de “işçi maliyetlerinin yüksek olmasından” kaynaklanır. Emekliliği gelmiş, geçmiş olanlar tasfiye edilerek, kendilerine gelecek arayan gençlere yeni istihdamlar sağlanmalı.

Gelir vergisi ve sigorta primleri oranının düşürülmesi gibi kalemler düşünebilir. Bu yolla kayıt dışı işsizliğin en az yarısı kayıt altına alınır. Bu durum da şüphesi ki yeni istihdam oluşturacak yatırımları teşvik edecektir. Sosyal refahı, tüm katmanlara yaymadıkça tüm ülkeyi olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Meslek ve statü, beşeri hayatın seyrine yön verdiği ve insani ilişkileri belirlediği için önemlidir. Üniversiteler toplumun ihtiyacına göre değil, siyasetin çıkarları doğrultusunda kurulduğu için işsizliğe yeteri kadar çare olamamaktadır. Bazı üniversitelerin gençliğin istikbalini çaldığı da bilinmektedir. İşsizlik oranının yüksek olduğu ülkemizde kangren haline gelen bu sorun hem gelişmişliğin göstergesi durumunda hem de önemli bir tehlikenin habercisidir. Çünkü, dünyanın en tehlikeli ‘’silahı’’ işsiz bir insandır. Bütün sıkıntıların temelinde işsizlik vardır. İşsizlik, birçok davranış bozukluklarına sebep olmakta bazı zayıf iradeli karakterlerde alkol ve madde bağımlılığına dönüşmekte,  suça itmektedir. Ülkemizde işsizliğin bir başka sebebi ise; tüm yatırımların ülkenin batısında yığılmasıdır. Bu bölgesel yığılma, dengeleri bozdu. İş bulmak için oralara göçmek zorunda kalan çoğu aile uyum sağlayamadı. Oy avcılığı için devlet kesesinden dağıtılan ölçüsüz seçim rüşvetleri ve yardımlar işsizliğe asla çare olamaz. İstihdam artmadan işsizlik azalmaz. İşsizliğin çözümü için önce doğru teşhis ve doğru tedavi gerekir. Milletimizin, kavi,(sağlam-emin) mesut ve müstakar (istikrarlı) ve meskun yaşayabilmesi için refahın adaletle tabana yayılması gerekir. Gençlerin ruhsal halleri çökmüş, aile içi kavgalar artmıştır. İş bulamayanlar intihar çukuruna düşüyor, bunalıma girip intihar eden, cinnet getirip ailesini katleden, insanların sayısı giderek artıyor. İşsizlik arttıkça işçiler “ne iş olursa yapma” kaygısıyla vasıfları dışındaki işlere koşturuyorlar.

Yeni iş alanları açılmıyor, aksine engelleniyor, ağır vergilerle iş kurma zorlaştırılıyor, küçük esnaf neredeyse yok oldu, milletin dengesi bozuluyor, herkese bir iş mutlaka olmalı. Buradan her şeyi devlet yapsın anlayışı çıkarmamalı, diyoruz ki devlet ağaç diksin vatandaş bakar. Ama ağaç diksin yormasın insanları çalılarla. Mesleki eğitimler arttırılmalı, ev üretimi teşvik edilmelidir. Ev hanımları el sanatları ile uğraşarak boş zamanlarını etkin kullanma yoluna yönlendirilmelidir. Hapishaneler doldu taştı. Her mahkûmun devlete ağır bir maliyeti var. Bu kişilerin eş ve çocukları da mağdur durumdadır. Mahkumlara yaptıkları işin karşılığında ailelerinin hesabına para yatırılmalı, böylelikle hem üretime hem de ailesine katkı olacaktır. Toplumumuzun bir parçası olan engellilere beceri ve kabiliyetleri doğrultusunda iş imkanları sağlayarak, üretken ve verimli haline getirilmelidir. Çağrı merkezleri ve alışveriş merkezlerinde kasiyerlik elemanı ve iş gücü açığının, engelli insanlardan karşılanması toplumsal birliğimizi daha da güçlendirecektir. Bu onlara yaşama sevinci verecektir. Arazisi bol ve geniş bir ülkede yaşamımıza rağmen dar şehir merkezlerine yerleşme politikası terk edilerek, bahçeli ev sistemine geçilmelidir. İnsanlar küçük de olsa toprak sahibi olabilmelidir. Devlet, elektrik, su, doğalgaz, telefon gibi temel ihtiyaçları vergi tahsil aracı olarak görmekten vazgeçmelidir.


Bir kelam da işsiz kardeşlerime, üzülme!. Bil ki ağladığın kadar güleceksin. Sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin. Ez-cümle zenginlik, fakirlik gibi işsizlik de akıp giden zaman içinde beşeri bir imtihandır. Allah(cc) dilerse iş gelir seni bulur. Sabır en iyi ilaçtır. ‘’Sabret ki; her şey hissettiğin kadar derin ve sonsuz olsun. Sabret ki; her şey gönlünce olsun.’’ der Mevlana.  Bir adam sorusunu şöyle sordu:
 

– Ya Resulallah, bana öyle bir şey haber ver ki onu yapınca Cennete gideyim!
     Şöyle cevap verdi Peygamberimiz:
  – Allah’ın senin hakkındaki kaza ve kaderine razı ol, şikâyet etme, istediğine kavuştun gitti!
     Nitekim Lokman Hekim de şöyle der:
  – Nasıl madenin kıymetlisi ateşe verilince üzerindeki pası dökülüp altından öz cevheri ortaya  çıkarsa, Allah’ın has kulları da maruz kaldıkları musibetleri sabırla göğüsleyerek olgunlaşır. Biz yine sözü ‘’Sahibine’’, Aşıklar Kıblesi Mevlana’ya bırakıp aradan çekilelim: ‘’Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme! Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.’’
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi
SON YAZILAR