Gökhan Kırlangıç

Gökhan Kırlangıç

Gece Ve Gündüzün Heybesi

Gece Ve Gündüzün Heybesi

Ömrümüzü oluşturan iki farklı zaman ve boyut. Ay ve güneş birbirinden ne kadar farklıysa, gece ve gündüz de o kadar farklıdır canlar bu , insana da yansır. İnsan gece gündüz aynı halet-i ruhiye ve psikolojide değildir. Çünkü gece ve gündüz sadece dış dünyada oluşmaz, iç alemimizde de meydana gelir. Bizi saran biri beyaz diğeri siyah bu iki örtünün altında ve içinde layıkınca yaşamak kalır bizlere. Çünkü rızık da rahmet de  gayret ister, talep ister. Ve şu meşhur “Dünya ahiretin tarlasıdır, burada neyi ekerseniz orada onu biçeceksiniz” hadisi en nihayetinde gece ve gündüz için de geçerlidir. Ne ekilirse onlarda, o biçiliyor ve biçilecektir. Pekiyi ne ekiliyor günümüzde? İnsanlar neler bırakıyor gece ve gündüzün heybesine?

Malum; geçimin zor, ihtiyaçların bol olduğu bir devirde yaşıyoruz. Çoğunlukla tüm aile bireyleri olarak çalışıyor, rızkımızı temin yolunda gündüzleri zihnen ve bedenen epeyce koşturuyoruz. Akşamları ancak geç saatlerde evlerimize varabiliyoruz. Zaten varmakla kalıyor çoğu kişi. Günün koşturmacası, sorunu, sorumluluğu, şuyu, buyu derken ne bedenlerde takat kalıyor ne de ruhlarda coşku. Posası çıkmış külçeler halinde evin bir köşesine yığılıp kalıyoruz. Son bir hamle ile tv kumandasını da ele geçirdikten sonra kendimizi kanallara emanet ediyoruz. Millet olarak ekseriyetle, geceleri değerlendirme şeklimiz budur. Yapılan araştırma ve anketlerde açıkça görülüyor ki tv izleme oranlarında açık ara öndeyiz diğer ülkelerden. Haliyle en çok da geceleri katediyoruz bu mesafeyi(!).

Gecelerimizde vuku bulan bu yaygın yanlış, aslında gündüzlerimizi bütünüyle çevreleyen yaşam stilimizin bir devamı niteliğindedir. Küresel bir biçimde dünya için, dünyalık için yaşadığımızdan, gündüzleri durup dinlenmeden çalışıyoruz. Böylesi gündüzlerin doğal uzantısı olarak, öyle gecelere mahkum oluyoruz. Boyut olarak da çok yüzeysel bakıyoruz gece ve gündüze. Halbuki her birinde birbirinden farklı birçok zaman dilimi var. Kuşluk, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve fecir sadece namaz vakitlerinin değil aynı zamanda dönüşen, 9ilerleyen gece ile gündüzün dönemeç noktalarıdır. Tevekkeli değil zaten, bu vakitlerde huzura çağrılışımız. Ancak, kaçımız ikindi vaktinin ayrımına varıp gereğini yapabiliyor acaba? Geceyi dilimlere ayırıp her birinde gereğince davranan ve fikreden kaç insan yaşıyordur artık şehirlerimizde?

Sonra ;

Gecenin bereketini bir yana bırakarak; fikretme, çoluk çocukla sohbet etme, konu(k) komşuyla ilgilenme ve irtibat kurma yerine sadece, göz ve kulaklarımızı dikerek renkli tv kutumuzla hemhal oluyor, neredeyse içine düşüyoruz. Dışarıda kalan sadece vücudumuz oluyor, yoksa tüm içsel varlığımız ve melekelerimizle kaptırıyoruz kendimizi. Böylesi geçirilen gecelerde kaybedilenlerin çetelesi tutulmuyor çünkü gece yaşamıyoruz, sadece yorgun düşmüş bedenimizi ertesi günkü koşturmacaya yetiştirmeye çalışıyoruz.

Geceyi ihya gibi bir derdimizse hiç yok. Gönül ve ruhlarımızı canlandırma ve parlatmadan bihaber yaşıyoruz. Gecenin, bu anlamda neleri barındırdığını bilmiyor kadr-u kıymetini maalesef idrak edemiyoruz.

Kalın efendim sağlıcakla ...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gökhan Kırlangıç Arşivi
SON YAZILAR