Doç. Dr. Ömer Akdağ

Doç. Dr. Ömer Akdağ

“DOKUNULMAZLIK”

“DOKUNULMAZLIK”

HDP’li milletvekillerinin “alayı” dokunulmazlıklarının kaldırılması için dilekçe vermişler. HDP milletvekilleri dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyorlarmış (!). Bu dokunulmazlık meselesini CHP de zaman zaman kaşımaktadır.
Dokunulmazlık nedir? Aslında bu laf (dokunulmazlık) 1930’lu yıllarda uydurulan ve 1970’li yıllarda tekrar tesis edilen uyduruk Türkçeyle ifade edilmiş bir kavramdır. Milletimiz tarafından 500 yıldan fazla bir zamandır kullanılan karşılığı “masuniyettir”.
Masuniyet veya dokunulmazlık herkese ve her zaman verilebilecek bir sıfat değildir. Şartları, zamanı ve zemini vardır. Vazife gereği verilir. Kişilerin daha verimli ve daha faydalı kamu hizmeti deruhte edebilmelerini imkan sağlamak için tahsis edilmiş bir statüdür masuniyet veya dokunulmazlık….
Masuniyet veya dokunulmazlık olmadan topluma daha verimli hizmet sunmak mümkün değildir.
Masuniyet veya dokunulmazlıkta bir imtiyaz vardır. Bu imtiyaz veya ayrıcalık ilgili şahsın konforunu temin etmek üzere tahsis edilmiş bir imkân değil, topluma hizmet sunmanın bir vecibesi olarak düşünülmüştür.
Şöyle örneklendirelim;
Dilekçe veren HDP’lilerden örnek verelim. Seçimlerde miting meydanlarında HDP’nin “eş başkanı” bir yükseltiye çıkarak (otobüsün üstü veya kürsü) konuşma yapıyor değil mi?. Elinde mikrofon var. “Eş başkanın” bir yükseltiye çıkması ayrıcalıktır. “Eş başkanın” elinde mikrofon olması da bir imtiyazdır.
Şimdi miting alanında bulunanlar “biz de elimize mikrofon almak işitiyoruz” diyebilirler mi? Veya alanda bulunanların “alayı” otobüsün üstüne çıkmak isteyebilirler mi?
“Eş başkanın” bir yükseltiye çıkması konuşma yapması için gerekli olan bir zarurettir. Eline mikrofonu alması da sesini duyurmasına matuf bir eylemdir. “Eş başkanın” bir yükseltiye çıkması ve eline mikrofonu alması bir yönüyle imtiyazdır ama görevi gereğidir. Aksinin olması görevin yapılamaması demektir.
Toplumda, kamu hizmeti deruhte edenlere tahsis edilmiş imkânlar BİR AMAÇ DEĞİL SONUÇTUR. GÖREVİN YAPILMASINI MÜMKÜN KILAN İMKÂNLARDIR BUNLAR.
Unutulmamalıdır ki, her devirde istismar edenler çıkmıştır. Kendisine milletin tensibiyle tahsis edilen imkânları istismar edenler, dün vardı bugün de vardır yarın da olacaktır.
Gazeteci kılığında kaos üretimi yapan sünepeler dün vardı bugün de vardır. Hasbelkader veya zecrî yöntemlerle kendilerini milletvekili “seçtirmiş” olanlar olabilir. Tıpkı 1912’de yaşanan “sopalı seçim” gibi…. Veya 1930’dan 1946’ya kadar ülkemizde yaşanan “seçim şenliği” gibi….
Sonuç olarak masuniyet veya dokunulmazlık statüsü, görev gereği düşünülmüş bir hususiyettir. Kamu görevini deruhte edenlerin daha verimli olmalarını temin etmek üzere vazedilmiştir.
Masuniyet veya dokunulmazlık bir elbise gibidir. Bazı bedenlere geniş veya fazla gelebilir. Böylesi durumlarda millet iradesine müracaat edilmeli ve uygun bedenlerin tercihine imkân verilmelidir.
Biz buna erken seçim veya tekrar seçim diyoruz.
“Ödünç” oylarla ya da “haram oylarla” ancak buraya kadar gelinebilir.
MİLLETİMİZ FERASETLİDİR. HATASINI TEKRAR ETMEZ VE ETMEMELİDİR.
BU ÜLKE HEPİMİZİN.
BAŞKA TÜRKİYE YOK....

"TÜKÜRÜK -1"

7 Haziran 2015’de yapılan genel seçimlerde barajı cebren ve hile geçtiği ifade edilen partinin bir milletvekili teröristlerle mücadele eden Mehmetçik için haddi aşan  terbiyesiz ifadeler kullanmış. Teröristlerin “tükrüğüyle” Mehmetçiğin “boğulacağından” söz etmiş. Bu sözler bize Jön Türklerin zorlamasıyla 1877’de açılan meclisi hatırımıza getirdi. Birinci Meşrutiyet olarak ifade edilen ve bir kısım akl-ı evveller tarafından halâ reklamı yapılan devrede Meclis-i mebusanda öyle milletvekilleri vardı ki, bir taraftan milletimizin parasını “maaş” olarak alırken diğer taraftan “Büyük Ermenistan” için Rusya ile gizli pazarlıklar yapıyorlardı.

Bir kısım İttihatçı hergelelerin boy hedefi olan Sultan II. Abdülhamid, bu bölücülerin hıyanetlerini bildiği için çok rahatsızdı. Nitekim Gök Sultan’ın bu tahminleri isabetli çıktı ve İttihatçı eşkıyalarla, Ermeni, Bulgar ve Rum eşkıyalar bir araya geldiler, harici güçlerle işbirliği yaparak Osmanlı ülkesinin kısa süre içinde parçalanmasına zemin hazırladılar. Birinci Dünya Savaşına ülkeyi sokan İttihatçılar, hesap vermekten korktukları için yurt dışına kaçtılar. Daha sonra İttihatçı artıkları bir avuç vatan toprağında aziz milletimizin başına musallat olarak, köklerimizle ve kültürümüzle olan irtibatımızı zayıflatarak bu kahraman milleti çelimsiz hale getirmeyi amaçladılar.

BU MEL’UNLAR AMAÇLARINA ULAŞAMADILAR AMA KÜLTÜRÜMÜZÜ VE İRFANIMIZI TAHRİP VE TAHRİŞ ETTİLER.

Aziz milletimiz tek yürek halinde Milli mücadeleyi verdikten sonra Yunanlı müstevliyi ülkemizden temizlemiş ve tek partili dönemin baskısına sabır ve vakur duruşuyla tahammül ederek kökleriyle buluşacağı 1950’lı yıllara kadar nice çileler çekmiştir.

“Tükrük” meselesiyle ilgili izaha girmeden hemen ifade edelim; kem söz sahibine raci’dir. 

Tarih boyunca Türk milleti ve Mehmetçik tükürmez ve tükürülmeye de muhatap olmaz. MÜSLÜMAN TÜRK'ÜN ÜLKESİNDE TÜKÜRÜLMEZ. Tükürük bize Batı'dan gelen kötü bir âdettir. Batı'da insanlar öfkelenince tükürürler.

Müslüman Türk öfkelenince, elini yüzünü, ayaklarını suyla yıkar (buna abdest denir), mekan değiştirir, çözüm arar. Kırmaz, dökmez ve tükürmez.

Müslüman Türk bilir ki, kendisiyle birlikte yaşayanların inançlarına, itiyatlarına ve hayat tarzına hürmet etmek Türk devlet geleneğinin bir vecibesidir.

Müslüman Türk veya Müslüman Kürt ya da bir başka Müslüman bilir ki, insanların yüzüne tükürülmez. Hatta yere bile tükürülmez.

 Fatih Sultan Mehmed döneminde sokağa tükürenlere ceza verilmiştir. Zira sokak müşterek bir kullanım alanıdır.

 Biz Fatihlerin, Yavuzların ve Kanunilerin ahfadıyız.

 BİZİM ATAMIZ ONLARDIR.

 BİZ HEM TÜKÜRMEYİZ HEM DE TÜKÜRTMEYİZ.....

 TÜKÜRECEKLER VARSA ÖTE GİTSİNLER.

“TÜKÜRÜK -2”

Bir akademisyen dostumuz Mehmetçiğe haddi aşan sözleriyle gündeme gelen birisinin “tükürükle” ilgili sözleri için “konuşana değil konuşturana bakmak lazım” demiş….

"Konuşturanların" izini sürecek olursak biraz gerilere kadar gitmemiz gerekecek. Mehmetçiğe tüküren kanı bozukların "ataları" Osmanlı Türkünü yıkan “sapı bizden baltalardır”.

 Zihniyet olarak ifade edelim; bunlar, Türklerin Müslüman olmalarından rahatsızlık duyan marjinallerdir. Zaman zaman bunlar Türkler "zorla" Müslüm anlaştırıldı teranesini gündeme getirirler ve halen getirenler vardır. ZİHNİYETİ İYİ TANIMAK LAZIM.

İSİMLER DEĞİŞEBİLİR.

Türk milletinin, ırk, cins, mezhep, din vs dikkate almadan sadece insan olarak ülkesinde bulunan herkesi kucaklayarak büyük devlet kurmasında referans aldığı sevgili Peygamberimizi ulu önder kabul etmesi BAZILARINI HALÂ ÇILDIRTIYOR. Bu tipler yakın geçmişte milletimizin lisanını, kültürünü ve devlet geleneğini tarumar etmişlerdi.

Ama milletimiz bunlara tahammül etmek zorunda kaldı. Şartlar öyle gerektirdi. Dış konjonktürün müsait olmasıyla İkinci Dünya savaşından sonra çok partili döneme geçilmiş ve milli irade tecelli etmeye başlamıştır.

Milli iradenin tecelli etmesiyle Türk milleti kendisine musallat olanları başından atmıştır.  Ve bundan sonra kök değerleriyle mücehhez olanları seçmeye başlamış ve öyle devam edecektir.

Milletimize, milletimizin askerine, kök değerlerimize, yüce kavramlarımıza tükürenlerin marjinaller olduğu artık bilinmektedir.

Geçmişte olduğu gibi bugün de yarın da milletimiz, kök değerlerine sahiptir ve bu değerlerin yaşatılması hususunda kararlıdır.

NE MUTLU, MÜSLÜMAN TÜRKÜN ASİL DEĞERLERİNE SAHİP OLANA…

NE MUTLU, SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZİN EMANETİNE SAHİP ÇKAN ATALARIMIZI TANIYAN VE TANITANA…..

Biz, şunun bunun ayakları dibinde sünepe bir şekilde yaşamak değil, bizimle aynı duyguları paylaşanlarla insan gibi yaşamak istiyoruz.

Kimseyi köle olarak görmek istemeyiz. Köle olmayı da reddederiz.

Terörle mücadele eden Mehmetçiğimize tükürenlerin dayandıkları temelleri iyi görmek gerekir.

 

“TÜRÜKÜK-3”

“Yılanla çuvala girenler bir tarafını kollamalı".. demiş bir kadim dost…

Haklıdır. Bu yılan gökten zenbille inmedi ki.........

Günümüzde iktidarda olanların hataları vardır ve bunlar söylenmelidir. Ama sadece muhalefet saikiyle hareket te edilmemelidir.

Bu ülke hepimizin. Bizim “anavatanımız” başka yerler değildir. Başkaları için Amerika, Rusya veya başka bir ülke “anavatan” olabilir.

Biz onlardan değiliz. Onlar da bizden değildir.

Meseleleri sadece bugüne bakarak değerlendirmek mümkün olmuyor maalesef......

Bu günkü "yılanın" yani PKK'nın, ASALA'nın devamı olduğunu bilmeyen var mı? 

ASALA denilen terör örgütünün Ermeni eşkıyası olduğunu söylemeye gerek var mı?

Ermeni meselesi günümüzdeki iktidarın ortaya çıkardığı bir mesele midir? 19. yüzyılın artığı değil midir?

Bir kısım Ermeni eşkıya ile iş tutunlar İttihatçılar değil miydi?.

 Sultan Abdülhamid'e İngiliz ağzıyla ve Rus ağzıyla saldıranlar kimlerdi?

Gök Sultan Abdülhamid’i tahttan indirme şerefsizliğine imza atanların kimler olduğunu bilmeyen var mı?

Son günlerde Türk devletinin bekasına saldıranların, Gök Sultan Abdülhamid’e şifa bulmaz düşmanlık besleyenlerle aynı çuvalda olduğunu görmemek için, MUTLAKA, YA ŞAŞI OLMAK LAZIM YA DA KÖR OLMAK…..

Adana Pozantı’da kalleşçe polislerimize saldıranların orayı “Kilikya” yapmak isteyenlerle aynı familyadan geldiğini bilmeyen var mı?

Türk milletinin direnç noktası ve varlık sebebi olan inancına yakın tarihte saldırarak, bu kahraman milleti ezansız bırakanlarla bu günlerde askerimize “tükürenler” aynı familyadır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doç. Dr. Ömer Akdağ Arşivi

YAZI

02 Ocak 2017 Pazartesi 09:01

DUA

19 Aralık 2016 Pazartesi 09:04
SON YAZILAR