Hakan Bahçeci

Hakan Bahçeci

Duamız kadarız

Duamız kadarız

 

            İnsanoğlu ne kadar aciz ve ne kadar zayıf oysa…

            Güçlü bir insan olmak için çabalıyor değil miyiz? Tüm olan bitene, başımıza gelen onca şeye, derde kedere, kazaya belaya karşı dimdik ayakta durduğumuzu göstermek uğraşısı neye delil olacak? Ve “Müslüman güçlü olmalıdır, inananlar zayıf değildir” prensibi nasıl anlaşılmalıdır?

            Güçlü, kuvvetli olmak elinden her işin gelmesi demek midir yoksa mal ve mülkün sahibi olmak mı? Nüfuz sahibi olmak mesela, belki derin ilişkilerin içinde olmak, her istediğine her an ulaşabilmek, çok adam tanımak, adamı olmak birinin ya da adamını bulmak işin… Peki ya “adam olmak” güçlü olmanın neresinde kalacaktır?

            Güçlü olmaya çalışmayın diyebilecek gücü ve cesareti kendimde buluyor değilim. Lakin mevzu insan olunca aciz ve zayıf bir varlıktan söz ediyor oluşumuzu görmezden gelemem. Güçlü olduğumuz cihetin bile aslında acizlikle tanımlandığını biliyor oluşum özgül ağırlığımı sorgulamamı gerekli kılıyor.

Tüm yapma ve etmelerimizin nihayetinde isteme ve dileme ile kaldığını görüyor olmalıyız. İşimiz, aşımız, uğraşımız olmuş olana işaret ediyor değil istediğimize ulaşmanın niyazıdır. Niyaz denince aklımıza gelen duadan başkası olmasa gerek.

Halin arzı yapılmadan halimizin iyiliğini istemek ne kadar isabetli olacaktır? Zenginliğimiz, variyetimiz, bedenimiz ve cemadata, nebatat ve hayvanata verilmeyen aklımız güçlü olan yanımıza değil dilemeye, istemeye yani duaya olan muhtaçlığımızı idrak etmek için verilmiş olmasın!

“Duamız kadarız” desek hata etmiş mi olacağız? Bilakis duamız kadar olduğumuzu bilirsek gücümüzün ne kadar aciz kaldığını mı görmüş olacağız? Anladığımız ve bildiğimiz bir dile sahip olmak dua etmeye bir imkân veriyor ve bu imkân beni diğer yaratılmışlardan farklı kılıyor. Yani benim yanımda kalan duamdan başkası değil…

Dua kalır yanında, Yunus misali iç içe üç karanlıktan felaha ermek için yakardığın zaman. Hem gece, hem denizin karanlığı ve hem balığın karnı… Yanında dua kalmıştı duyan ve icabet edene inanmış halde. Nitekim dua bizatihi emredilmiş bir eylem değil midir?

Yanında dua kalır, haberin olmadan adının geçtiği dualar… Annen olur dua eden, gözü yaşlı kimi zaman ve içli her zaman, baban dua eder vefa dolu. Bir mecliste ayetler, sureler okunur ve dua edilir, adın geçer duada, birinin dostu arkadaşı birinin yoldaşı sırdaşı olarak. Hiç değilse tüm inananlar denir, kimi kimsesi olmayanlar için dense bile o dua kalır yanında.

Dostun biri güzel ve kutsal bir mekânda hani misal Beytullah karşısında iken, akla gelirsin ve o dost sana dua eder, sevdiklerine dua eder. O dua kalır yanında…

Mekân uzaktır, zaman uzaktır da seni seven biri hiç haberin yokken adını anar, simanı katar duasına. Gıyabında hayırlar diler, senin adına yalvarıp yakarır Rabbe ve o dua gelir ve kalır yanında.

Duan kalır yanında bir gece vakti, tüm şehir ve tüm ışıklar dalmışken karanlığa, uykusunda iken kuşlar, seccadenle alnında mesafe yokken, zenginliğine ve fakirliğine bakmadan, gücüne ve acizliğine aldırış etmeden, kalben ve fikren isteyebilme imkânı buluyorsan, işte o dua kalır yanında.

Makbul duaları istiyoruz Yâ Rab!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi
SON YAZILAR